Basınımızda ve televizyonlarımızda, akademik unvan sahibi kişilerin ağzından Yahudilerin lanetlenmiş, peygamberlerini öldüren, fitneci, bozguncu ve zillete mahkûm bir halk olduğu ve meşhur Garkad ağacı Hadisi zikredilerek yaşamlarının tehdit edilmesi ahval-i adiyeden ve toplumun geneli tarafından kanıksanmış bir durum.
Ancak, kanunlarımız buna müsaade etmediği için bu kişiler bir türlü “Kahrolsun Yahudiler” diyemiyorlar. Ama bunun yerine her fırsatta “Kahrolsun İsrail” sloganını dillerine pelesenk ediyorlar. Hâlbuki bu iki slogan da demokratik ülkeler nezdinde tartışmasız bir şekilde Yahudi aleyhtarlığı yani antisemitizm addediliyorlar.
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair 6222 sayılı Kanun’un 14. maddesi temel alınarak, “Kahrolsun İsrail” tezahüratına ilişkin savcılıkça açılan bir dava 27 Ocak 2012’de Kayseri 3. Sulh Ceza Mahkemesinin aldığı karar mucibince beraatla sonuçlanmıştı.
Diğer bir deyişle, mahkeme, savcılığın söz konusu eyleme ilişkin İsrail (bir devlet) ile Yahudiler (Din, dil, ırk, etnik köken…) arasında kurduğu ve bir hakaret suçunun işlendiğine dair ilişkiyi reddetmiş oldu. Böylece, İsrail ile Yahudiler arasında herhangi bir bağ olmadığını cümleten öğrenmiş olduk!
Keza, Haksöz gazetesinin http://www.haksozhaber.net/kahrolsun-israil-davasinda-beraat-karari-foto-27319h.htm aktardığı kadarıyla Hâkim, “Kahrolsun İsrail” ifadesinin “yok olsun” anlamında bir bedduadan ibaret olduğunu söylemiş. Böylece, hem bedduaların dinle bir ilişkisi olmadığını hem de “kahrolsun” ifadesinin şiddeti davet eden bir söylem olmadığını hep beraber öğrendik!
‘Kahrolsun İsrail’ demek Yahudi aleyhtarlığı mıdır?
Evet, öyledir! Şöyle ki, ABD Dışişleri Bakanlığının tarifine göre Yahudi halkının kendi kaderine sahip çıkma, bunun vasatı olan İsrail Devletinin mevcudiyetini reddedip meşruiyetini sorgulamak, modern Yahudi aleyhtarlığının tartışmasız çok belirgin bir özelliği. http://www.state.gov/j/drl/rls/fs/2010/122352.htm
Pekiyi, daha başka hangi isnat ve tutumlar Yahudi aleyhtarlığı kabul ediliyor?
Örneğin, İsrail’i başka demokratik uluslardan talep edilmeyen daha yüksek standartlara tabi tutmak, uluslararası insan hakları ve barış örgütlerinin dünya üzerindeki diğer sorunları bırakıp özellikle İsrail’in icraatları üzerine odaklanmaları… Bu tutuma Çifte Standart deniyor.
Türkiye basınında, yelpazenin en sağından en soluna, sözüm ona ‘liberal’ ama aslında ‘misyon’ gazetesi olan yayınlar dahil, günümüz İsrail’inin Nazi Almanya’sı ile karşılaştırılması, “İsrail Araplara Soykırım yapıyor” demek, dinler arası gerginliklerin sorumluluğunu İsrail’e yüklemek ve klasik Yahudi aleyhtarlığı öğelerini İsrail’i ve İsraillileri betimlemek için kullanmak antisemitizm olarak tarif ediliyor. Bu cins Yahudi aleyhtarlığına giren tutuma ise İsrail’in şeytanlaştırılması deniyor.
Diğer bir deyişle, demokratik ülkeler nezdinde, Ben İsrail’in varlığına karşıyım demekle Ben Yahudilerin varlığına karşıyım demek arasında hiçbir fark yok!
Şimdi soralım: Türkiye’de ve Türkiye yazılı ve görsel basınında, sosyal medyasında İsrail bahane edilerek yapılan bir Yahudi aleyhtarlığı var mı? Yok mu? Maalesef var!
Pekiyi, Yahudilerin zülfü yârine dokunuyor diye İsrail hiç tenkit edilemeyecek mi?
Tabii ki edilecek! Dünyadaki diğer uluslara yapılan tenkit üslubu ve bunların uymakla yükümlü tutuldukları standartlar çerçevesinde olmak kaydıyla!
Ölçek meselesi
İsrail-Arap anlaşmazlığıyla aynı dönemde (1947) meydana gelen Hindistan-Pakistan çatışması 10 milyon mülteciye ve 1 milyon küsur kişinin ölümüne mal oldu. Oysa Arap-İsrail savaşları neticesinde mülteci durumuna düşen Arap ve Yahudilerin toplamı 1,5 milyon, ölenlerin toplamıysa yüz binin altında. Yani Arap-İsrail anlaşmazlığı, Hindistan-Pakistan anlaşmazlığıyla karşılaştırıldığında mülteci sayısı yüzde15’inin, insani kayıp sayısıysa yüzde 10’unun bile altında kalıyor.
Hintlilerin yüzde 80’i Hindu dininden, Pakistanlıların ise yüzde 95’i Müslüman ve bunların da yüzde 80 küsuru Sünnî! Bu kronik anlaşmazlık günümüzde ‘Keşmir Toprak Anlaşmazlığı Sorunu’ üzerinden devam ediyor.
Pekiyi, ülkemizde hiç “Kahrolsun Hindistan” avazeleriyle Hindistan bayrağının yakıldığını duyan veya gören oldu mu? Yoksa ‘Dost ve Kardeş’ Pakistanlılar Arap olmadıkları için yeteri kadar Müslüman sayılmıyorlar mı?
Millî düzlemden dinî düzleme kaydırılmış siyasî kavga
Atlantik Okyanusundan Hint Okyanusuna uzanan 13.000.000 küsur km2 toprağı ve 22 devleti olan büyük Arap ulusuyla, Ürdün Nehri ve Akdeniz arasındaki 70 km’lik bir kıyı şeridine sıkışmış olup 25.000 km2’lik arazide egemen olan Yahudilerin ulus devleti İsrail arasındaki siyasi kavga, maalesef bilinçli bir şekilde millî düzlemden dinî düzleme kaydırılmış durumda.
Özetle, günümüz Türkiye’sindeki Yahudi aleyhtarlığı İsrail aleyhtarlığı kılıfı üzerinden ama özellikle dinî gerekçeler öne sürülerek yürütülmekte.
Türkiye toplumunun ve siyasetçilerinin bu gerçeğin farkına varmaları ve kronik hale gelmiş Arap-İsrail çatışmasını bir din çatışması olarak algılatma girişimlerine itibar etmemeleri bölge barışının tesisine ve Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesine zemin hazırlayabilecektir.
Böylece, Türkiye Yahudileri de bu anlaşmazlığın rehinesi olma durumundan kurtulup diğer bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyla eşit hak ve sorumluluklara sahip bireyler olabileceklerdir.