Uyuyoruz pazar akşamından bu yana. Uyumak denebilirse tabii buna... ´Gözüne uyku girmemek´ deyimini son dönemde hiç bu kadar derinden yaşamamıştım. Ülkenin başkentinde son beş ayda patlayan üçüncü bombayı ve yitip giden onca canı düşündükçe; ne uyuyası geliyor insanın, ne de gözünü kapadığında uykusu...
... Aklına geliyor yarın öbür gün benim de başıma gelirse diye. Kafanı kurcalıyor sorular; “Allah korusun bir yakınımın başına gelirse ben ne yaparım” diye. Ama acımasız hayat, döndürüyor eninde sonunda kendi gerçeklerine, kendi kaprislerimize, çekişmelerimize, hırslarımıza... En fazla üç, bilemedin dört gün sonra...
Umut Bulut. Galatasaray'ın ve Milli Takım'ın forvet oyuncusu. 32 yaşında. 33. doğum gününde babasını verdi toprağa. O baba ki; dişinden tırnağından sakındığı, uğruna büyük fedakârlıklar yaptığı, gözü gibi büyüttüğü oğlunu pazar günü izlemeye gitti Ankara 19 Mayıs Stadına... Galatasaray'ın Gençlerbirliği ile oynadığı maçta Umut'unu, umudunu seyretti. Maç bitti, dönerken evine terör yakaladı yolda Kemal Bulut'u... Ankara'daki hain saldırının kurbanlarından biri oldu. Henüz 18'ine basmamış olanından, üniversite öğrencisine, yaşlısından gencine, kaybettiğimiz; elimizde avucumuzda tutamadığımız, hayatta tutamadığımız canlardan biri oldu Kemal Bulut.
Ve oğlu; Umut... Geçirdiği olağanüstü zor sezonda yaşayacağı bir de trajedi varmış alın yazısında... Terini son damlasına kadar harcamasına karşın kendi taraftarlarınca protesto edildiği, burnunun kırıldığı, şanssızlık bariyerini aşamadığı bir dönemde hayatının en acı haberlerinden birini almak da varmış. Hayatının geri kalanı için yaş gününü yas günü ilan etmek, rol modelini, var olmanı sağlayanı, seni hamur gibi yoğuranı sonsuzluğa uğurlamak ne acı... Ne acı...
Hayata devam etmek de zor. Nereye baksan yıkım görüyorsun, harap olan hayaller, ağlayan yüzler, solgun gözler... Ne yaşadığına mutlu olası, ne de yaşayacağına inanası geliyor insanın... En fazla üç, bilemedin dört gün. Sonrası yine ego, yine hırs, yine kapris...