Öğleden sonra arabamla Anadolu yakasına geçmek üzere köprüye doğru ilerledim. Trafik gayet akıcıydı. Köprünün ayağına yaklaşmak üzereyken, daha ne olduğunu bile anlamadan polis bir anda trafiği kesti. Arabamdan çıkıp etrafa bakınırken fark ettim. Anadolu yakasından gelen ve köprünün ayağında duran bir aracın etrafında güvenlik çemberi oluşturulmuş. Polisler, bomba uzmanları, kameralar falan peşi sıra geliyor. Ben arabada radyo kanalları arasından bir haber radyosu bulup, başımıza ne geleceğini öğrenmeye çalışıyorum. Bir anda CSI filminin içinde gibiyiz. Köprü kapanmış, insanlar gergin, ellerindeki telefonlarla olan biteni görüntülemeye çalışıyorlar. Radyodan köprüde şüpheli bir aracın bulunduğunu öğreniyorum. Anında diğer arabalara söylüyorum. Hepimiz tedirginiz ve ne olacağına dair hiçbir fikrimiz yok. Bu esnada araçlarından inen bazı gençler, köprünün ağzında ayakta durmanın nasıl bir duygu olduğunu keşfetmeye başlamış. Bir aksiyon filmi için muhteşem sahneyiz! Fakat malum şu ara hayatımız en kral aksiyon filmine beş takla attırır. Hatta hayatımız, en etkili kalemlerin bile aklına getiremeyeceği gariplikler sahneleriyle dolu.! O vesile bugün köprüde bir tek örümcek adam eksikti! Olmaması çok saçma oldu! Çünkü benzini bittiği için köprüye bırakılan araba nerdeyse bütün dünyayı ‘benzinim bitti’ ayağa diye kaldıracaktı!
***
Aslında bu hafta ‘sen de mi Brutus?’ diye soran meşhur Ceasar'ın nasıl öldürüldüğünü yazma niyetindeydim. Çünkü konu Amerikalı yazar Barry Strauss sayesinde yeniden gündeme geldi. Amerikan Basını, Shakespeare’e inat bazı detayların peşinde. Özellikle Ceasar gibi etkin bir liderin, en güçlü olduğu zamanda, nasıl olur da kendi yakın adamları tarafından, böyle bir suikaste kurban gittiği sorgulanıyor. Yazara göre olay anı, Shakespeare’in kurgusu gibi değil. Aksine, her anı planlanarak harekete geçilmiş. Gladyatörler her ihtimale karşı getirtiliyor ki, bu Ceasar’ın suikastten kaçma şansının olmadığı anlamına geliyor. Peki, böyle bir suikast neden başarılı oldu? Planı yapanlar, Ceasar’ın yönetimi paylaştığı yakın adamlarıydı. Ama daha vahimi, Ceasar kendi adamlarının ona ihanet edebileceğine inanmadı. Akıllarından geçirdiğini tahmin ediyor ama kimsenin buna kalkışamayacağına inandırmış kendisini.. Ve elbette tarihe yazılarak, insanlığın kaderini değiştiren plan tek tek sahneye konmuş. Amerika’nın peşinde olduğu başka bir soru ise Ceasar suikastinin en büyük dersinin ne olduğu? Görüşler, politikanın kozlar sanatı olduğunda birleşiyor. Sert ve insanlara nefes alamayacak dahi hava bırakmamanın vahameti üzerine epey kafa yorulmuş. Kleopatra ise halı sahnesi gerçek midir bilinmez ama hediye edildikten sonra dedikoduların başlamasına sebep olan kadın. Yanlış anlaşılmasın metres hayatı yaşamıyor. Bizzat karısı oluyor. Ama Mısır’lı asil bir aileden hediye gelmesi, Ceasar’ı mutlak güç yapmanın işareti olarak görülüyor. Böylece Ceasar’ın sonunu hazırlayan plan ince ince hayata konuyor. Bugün bile üzerine farklı kitaplar yazılan mesele kurcalandıkça gündemde yerini buluyor.
***
Sevgili okuyucular, Ankara'da yaşanan ve kimseyi koltuğundan milim oynatmayan ve sayısını unuttuğum terör saldırıları herkesin gündemini değiştirdi. Biri repeat (tekrar) tuşuna mı basıyor? Bilmiyorum. Çünkü Her seferinde aynı açıklamalar! Aynı bahaneler, aynı sahneler.... Teröristin tanımını yeniden çizmeler. Mangalda kül bırakmayan sözler…
Ben bunlardan tek bir şey anlıyorum. Ankara, insan odaklı bir siyasete hizmet etmiyor! Hatta zihninde bunun o kadar uzağına kamp kurmuş vaziyette ki; her seferinde sıkı sıkıya tutunduğu olmayan bir sistemin bozuk tellerinden döktürüyor. Ayarları bozulan halk ise çaresiz ve kendi kaderiyle baş başa! En azından ben böyle hissediyorum. Sanki terörün insafında yaşıyoruz! Ohh bize denk gelmedi diye mi sevineceğiz? Yoksa yakınlarımızı kaybettiğimiz için perişan mı olacağız? Duygu durumu bozukluğu bizim halimiz. ‘Bomba inşallah şurada patlamaz’, diye Allah'a emanet! Yakında bombalardan koruyan yelekler, giysiler diye bir pazar ortaya çıkarsa ve insanları sokaklarda garip kılıklarda görürsem şaşırmayacağım! O derece çaresizlik hasıl oldu…
Uzun süredir sistem sorgulanıyor. Sistemler evet önemlidir ama insana hizmet ettiği için! İnsansız kalan sistemin zerre bir önemi olmaz. Yani bir tüccar, malını satacak adam bulamayıp, çok iyi malı olduğunu iddia edebilir mi? E o zaman bu sistem tartışmaları kimin için? Mezarlıklar müdürlüğüne mi lazım olacak? Anlayamıyorum. Kimse kusura bakmasın ama bir vatandaşın bile kıymeti var. Pırıl pırıl gençlerin, hayalleri, ana babaları var. ‘Bir evlat yetiştirdik, gözümüz gibi baktık ve yanlış politikaların sonucunda teröre kurban gitti’ mi diyecekler… Oğlunun maçını izlemeye giden baba çıkışta teröre kurban gidiyor. Duyunca insanın inanası gelmiyor. Tek suçları bu ülkede doğmak mı?
Elinde kalem tutanları, terörist tanımıyla aynı kefeye koymaya çalışmayacağımız günlere uyanmayı diliyoruz. Çünkü, eline hiç kalem almadığı için görevini yapamayanlardan hesap soracak birileri kalsın diye…