Bazı insanlar vardır, kuyruğu hep dik tutarlar. Örneğin küçükken okuldan tanıdığım bir kız vardı. Tavırları ve anlattıkları, çok kültürlü ve varlıklı bir aileden geldiğini yansıtıyordu. Edindiğim izlenim en güzel evde yaşadığı, en güzel giysileri giydiği, bolluk içinde yaşadığı, hiçbir eksiğinin olmadığı yönündeydi. Ben de çocuktum. İnsanlar bana ne veriyorsa, ben onu alıyordum. Art niyet aramazdım. Arkadaşım yazlıkta şahane bir evde oturduğunu, en iyi kulübe üye olduğunu, yığınla arkadaşının bulunduğunu, çok iyi vakit geçirdiğini söylüyorsa, ona inanmamak için bir neden görmüyordum. Okulda herkes gibi üniformasını giyiyor, hepimiz gibi çoğunlukla otobüse biniyor, bazen yürüyerek, bazen de otobüsle eve gidip geliyordu. Bugün düşünüyorum da, derli topluydu, hepsi bu. Ama “fazladan bir tavrı” vardı.
Aynı durum büyüyünce de devam etti. Çok iyi biriyle evlendi, en popüler semtte ev tuttu (ya da aldı), harika bir çevre edindi, en güzel çocukları doğurdu, çocuklar biraz büyüyünce sıkılmamak için kocasının yanında çalışmaya başladı, vs.
Yıllar sonra annemle babam, onun annesiyle babasının yaşadığı apartmana taşındı ve gördük ki… Gayet orta halliydiler. Küçüklüğüne dair anlattıklarında büyük bir abartı vardı. Aslında sıradan bir Yahudi ailesi söz konusuydu. Arkadaşım, kendini şahane bir hayat yaşadığına inandırmıştı ve çevresinde o izlenimi aslında fazlaca bir çaba sarf etmeden uyandırıyordu.
Kocası tekstil sektöründeydi ve herkes gibi işleri kötüye gidince ona destek olmak için kendisi de ofise gidip gelmeye başladı. Ama başta da belirttiğim gibi, kuyruğu hep dik tuttu. Durumlarının sanıldığının çok aksine sallantıda olduğunu kimse bilmedi. Ağzından tek şikâyet sözü çıkmadı. Bu arada nasıl başardıysa, hayat standardından da görünürde ödün vermedi. Herkesin gözünde iyi geçinen, iyi bir çevreye sahip olan, hiçbir eksiği bulunmayan kadındı. Görünüşü kurtarmak için mutlaka fedakârlıkta bulunmuştur ama belli etmedi, hâlâ da etmez.
Buna karşılık yirmili yaşlarımdan beri tanıdığım bir erkek vardır. Onu bildiğim günden beri yakınmaları hiç bitmez. Anne ve babası ona göre zor insanlardı. Ablası kötü bir evlilik yapmıştı. Kendisi evlenmiyordu çünkü annesi gibi tutumlu bir kadın arıyor, bulamıyordu. Kadınların büyük çoğunluğu maddiyatçı idi. Para, hayatında çok önemli yere sahipti ama o paraya düştükçe, para ondan kaçıyordu. Hayatını müzik yaparak kazanıyordu ama etrafındaki herkes kötü niyetliydi. Müziğe yatırım yapması, yeni aletler alması, repertuarını müşterilerin zevkine göre genişletmesi gerekirdi ancak o, Nuh diyor peygamber demiyordu. Aradığı enstrümanlar bir türlü bulunamıyordu. Onun bir tarzı vardı ve müşteri ona uymak zorundaydı. O, çizgisinden sapamazdı. Anlattığına göre evi pek köhne ve bakımsızdı. Evet, kirada bir evi vardı ama köpek bağlasan durmazdı. Hâlbuki o ev çok istekli bir alıcı bulmuştu sayemde. Bir ara borsaya merak saldı ve aldığı kötü tüyolar yüzünden çok büyük paralar kaybettiğinden yakınmaya başladı.
Seneler sonra hâlâ hesap yapar: “Ben o parayı bankaya faize yatırmış olsaydım, şimdi trilyonerdim. Rakam her yıl artar, pişmanlık ve tatminsizliği de ona paralel ilerler. Kılığını kıyafetini görenlerin içinden ona yardım etmek gelir, kullanmadıkları eşyaları vermeyi düşünürler. İlk verdiğim örneğin taban tabana zıttı olan bu adam yarım yamalak yaşıyor, yakınıyor ve hayatı kendine zehir etmeyi sürdürüyor. Geçenlerde ağzından kaçırdı, “evlerim” dedi. Bu kadar senedir çalışıyor, parası olması gerekirdi diyenlere, onu iyi tanıyanların verdiği cevap şudur: “Var zaten.”
Şimdi size sorsam hangisi daha iyi? Ve bilmiş bir tavırla eklesem “Ben size söyleyeyim,” diye… Diyemem çünkü tarzım değil. Ayrıca hiçbiri iyi değil.
Atalarımız bize olduğumuz gibi görünmeyi ve göründüğümüz gibi olmayı öğretti. Ne sıradan bir kişiyken kendimizi prens/prenses sanmalı, ne de çoğu kimsenin gıpta edeceği bir durumdayken dilenci rolü oynamalıyız.
Pirke Avot ne der? Kim zengindir? Elindekiyle yetinen, sahip olduklarıyla mutlu olan…
Elimizdekinin kıymetini bilelim sevgili okurlar. Kendimizi olduğumuz gibi kabul edelim.
Hepinize sağlıklı günler dilerim.