ABD’nin İran’a uygulanan bankacılık ambargosunu baypas edip bundan orantısız fayda sağlayan kişileri gözaltına alması beni yolsuzluk olgusunu sorgulamaya itti. Beğeniriz veya beğenmeyiz, SWIFT, döviz transferlerinin dünya çapında yürütülmesini sağlayan kurumdur. Sonuçta, İran gibi ekonomisi dış kaynaklara muhtaç ve petrol zengini bir ülke için bu tür bir ambargonun delinmesi ve ister istemez bir gölge ekonominin oluşması kaçınılmazdı. ABD’nin emrivakisi ile bir ülkenin tamamen ihtiyaçlarından yoksun kalacağına inanmak, en basit şekli ile saflıktır. Sonuçta kayıt dışı ekonomi bir kere oluşunca, beklenmeyecek sonuçlar da belirdi. İran ile ABD’nin bu kayıt dışı ekonomiden aslında zarar gördüğü artık belirgin olunca, oturup anlaştılar ve İran tekrar bankacılık sisteminde yerini aldı.
Gelin biz gündemdeyken yine de yolsuzluk ve gelişmişlik üzerine biraz kafa yoralım.
Yolsuzluk, en basit tarifle kamu gücünün özel sektör tarafından çıkar sağlamak amacı ile kötüye kullanılmasıdır. Ülkelerin yolsuzlukla başa çıkma şekilleri, dar gelirli veya yüksek gelirli olmaları ile tarz değiştiriyor.
Örneğin gelişmekte olan ülkede, girişimci kamu görevlisini yolsuzluğa dâhil etmek zorundadır. Böylece yakalanırsa yakasını kurtarması daha kolaydır. Yani yolsuzluk ve gölge ekonomi birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Bunun tersine, gelişmiş ülkedeki özel girişimci, kamu sektörünü kayıt dışı değil, devleti de içine alan büyük projeler için kullanır. Yani, seçim kendisine aittir. Rüşvet verip işini gördürecek ancak yakalanırsa beraber sonuçlarına katlanacaklar. Ya da devlet kapsamlı işlerden uzak duracak. Bu durumda yolsuzluk ve gölge ekonomi birbirlerine alternatiftir.
Gelişmekte olan ülkelerde cezai yaptırımların çok da iyi uygulanmaması yüzünden, yolsuzluk faaliyetleri daha sık görülmektedir. Bürokrasiye takılan ve hiç alınamayan kararlar, kamu görevlilerinin yeteri kadar geliri olmaması, sistemin yavaşlığı, rüşveti tek seçenek haline getirir. Ve hatta öyle bir durum oluşur ki, bürokrasiye takılmamak için belli adımları atmak artık şart olur. Bu şartlara uymayan tamamen saf durumuna düşeceği için ve ayrıca şartlara uyanlara hiçbir cezai yaptırım öngörülmediği için yolsuzluk neredeyse bir kurum gibidir.
Gelişmekte olan ülkelerin bu açıklarından fayda sağlayanlar, genelde kendi ceplerini düşündüklerinden ekonomik faaliyette olan artışın çok küçük bir bölümü gerçekte ülke ekonomisine katkı olur. Onlar kazanıyor, ülke de gelişiyor şeklindeki düşünceye katılmak mümkün değil.
Son olarak bu kıskaçtan bir ülkenin nasıl çıkabileceğine dair düşüncelerimi yazayım. Yolsuzluk bir kader olmak zorunda değil. Yapanın yanına kâr kaldığı yapmayanın enayi yerine konduğu düzenler, bir süre sonra patlamaya mahkûmdur. Her ne kadar kâğıt üzerinde yaptırımlar var ise de, devlet, yaptırımların peşine insan ayırmaksızın düşmek zorundadır. Ayrıca kendi memurunu, yolsuzluğa prim vermeyecek kadar statü ve gelir sahibi yapmalıdır. Yolsuzluğun bir gurur değil utanç kaynağı olması için alt yapı hazırlamalıdır. Okulda sıraya kaynak yapmakla başlayan bir kolaycılık anlayışı vardır. Belki de ta oradan başlamak gerek…