Deneme yazmak, bir bakıma ayna tutmaktır; öncelikle kendime, sonra da okuyucuya!..
Yazmak için bir konuya yoğunlaşırken, her yönümle kendimi gözlem altında tutma, duygu ve düşüncelerimi inceleme fırsatını buluyorum. Özellikle neleri ya da kimleri seviyorum, karşı olduklarım nelerdir; olay ve insanlara karşı yaklaşımlarım, gösterdiğim tepkiler, kendimce geliştirdiğim görüşler, eğilimlerim, tutkularım… Kısacası, beni ben yapan her şey, denemelerimi kaleme almak için bir çıkış noktası olabilir. Bunları yazarken de inandırıcı olmaya, doğruluk ve içtenlikten ayrılmamaya çalışıyorum. Kendime bu aynayı tutarken, okuyucu da isterse aynı aynada kendini bulabiliyor. Benzerliklerimizi, farklılıklarımızı gözlemleyip bunları kendince sorgulayarak, düşünsel bir yolculuğa çıkabiliyor.
Deneme yazıları, beni geçmişte yaşamış ve çağdaş yazarlarla olduğu kadar, okuyucuyla buluşturan, yakınlaştıran bir köprüdür aynı zamanda.
İlginçtir: Okuyucularımdan çoğu beni tanımaz, ben de onlardan birçoğunu tanımıyorum; ancak bir denemenin aynı duygu ve düşünce ortamı içinde buluştuğumuzda, aramızda adı konmamış bir yakınlık doğuyor, sanki eski bir dostla bir araya gelmiş gibi heyecanlanıyoruz. Nitekim benim, bu türün isim babası Montaigne ile başlayan yolculuğum, günümüze kadar gelmiş deneme yazarı ustaları ile sürerken, onlardan okuduğum bir sözcük ya da tümce, beni düşünmek ve yazmak için kışkırtabiliyor.
Yanılmıyorsam son on yıla kadar, bu söz ettiğim okur-yazar buluşmaları, ancak gazete, dergi ya da kitap ortamında oluyordu. Tutkulu olduğum yazarları okumak için bu dergilerin yeni sayılarını bekler, Türk ya da yabancı yazarların yayınlanan yeni kitaplarını izlemeye çalışırdım. Oysaki internetin yaygınlaşması ve sosyal paylaşım sitelerinin çoğalması ile bu ortam giderek ülkenin sınırlarını aşmış, paylaşılan her şeyin aynı anda iletişim kanallarının açık olduğu tüm ülkelerde buluşma olanağı yaratılmıştır. Bu sitelerde yer alan bir yazının, bir bilgi ya da görüntünün, kısa bir zaman dilimi içerisinde kaç kişiye ulaştığını, kimlerle paylaşıldığını izleme olanağını bile bulamıyoruz. En önemlisi, bu sitelerde hesabı olan çoğu insan, bilinçli ya da bilinçdışı, birer deneme yazarı olarak karşımıza çıkıyor. Duygu ve düşüncelerini yazarak paylaşırlarken, çektikleri fotoğraf ve filmlerdeki görüntülerle de, o insanları fiziksel olarak tanıma olanağını buluyoruz. İyidir ya da kötüdür diyerek bunu tartışmak istemem; ancak sözlerimin başında doğru ve içten olmamız gerektiğini söylerken, bu kadarını da düşünmemiştim. Birçoğumuzun bu denli kendimizi gösterme eğilimi karşısında, sanırım Montaigne bile şapka çıkartırdı!
Bu konuları ortaya koyarken, sakın sosyal paylaşım sitelerine karşı olduğum sanılmasın. Yerleşik kuralları ve bir başkasının sınırlarını aşmadığımız sürece, her türlü özgürlükten yanayım. Hele kişi, kendini bir deneme tadında sözle ifade edebiliyorsa, düşüncelerine katılmasam da, onun yanında yer almaktan onur duyarım.
Bir deneme yazısının özgünlüğü kadar, onun temsil ettiği özgürlüğü de önemlidir, diye düşünüyorum.