Seneler önce Beyoğlu’nda bir sinemada, ‘Salkım Hanımın Taneleri’ filmini izlediğimde içimde isyanlar kopmuştu. Evlerimizde hiç konuşulmayan, büyüklerimizin, ‘hiç yaşanmamış’ gibi davrandıkları bir konuydu Varlık Vergisi.
Ve tabii ki Aşkale…
O günleri yaşamış ve hayatta olan büyüklerimizin Varlık Vergisi makbuzlarını hâlâ sakladıklarını biliyorum. Yıllar içinde kâğıtlar solsa da yüreklerdeki izlerin hâlâ canlı olduğunu da…
Filmin konusu özetle şöyleydi: 1940’lı yıllarda gayrimüslimlere ağır bir vergi getirildi. Söz konusu vergiyi ödeyebilenler tüm mal varlıklarını yitirdiler. Ödeyemeyenler ve hâlâ borçlu kalanlar ise Aşkale’ye sürgüne gönderildiler.
Yılmaz Karakoyunlu’nun aynı adlı romanından uyarlanan yapıt Tomris Giritlioğlu tarafından film haline getirildi. Varlık Vergisi ve Aşkale toplama kampını konu alması ve bunu Türkiye gündemine taşıması nedeniyle, uzun bir süre tartışıldı.
‘Salkım Hanım’ın Taneleri’nin 1999’da sinemaya uyarlanmasından sonra konu tabu olmaktan çıktı. Değişik platformlarda irdelenmeye başlandı. Hatta Rıdvan Akar’ın Şalom’a konuk konuşmacı olarak davet edildiğini ve hayli kalabalık bir topluluğa hitap ettiğini anımsıyorum.
Bu ve benzeri filmlerde merak ettiğim bir konu vardır. Gayrimüslim olmayanlar izlerken ne hissederler?
***
Hafta sonunda eşimin ısrarıyla Teşvikiye’deki bir sinemaya gittik. Göreceğimiz filmin konusunu da bilet kuyruğuna girerken öğrendim. ‘Yitik Kuşlar’ 1915 Ermeni tehciri ile ilgili bir yapım. Salona girmek için, içerdekilerin çıkmasını bekledik. Kalabalık bir türlü dağılamadı. Sonra tekrar bir anda içerisi doldu. Uzun zamandır sinema salonlarında böylesi bir izdiham görmemiştim. Film olağanüstü bir müzik ve görsellikle iki çocuğun dünyasından 1915’leri anlatıyor. Bedo ve Maryam adlı iki kardeş senaryoda masalsı bir anlatı içindeler. Ve herkes bilir ki doğruyu en çok çocuklar söyler. Belki bu durumda daha derinlere inilebilirdi. Öte yanda, ‘Yitik Kuşlar’, Türkiye’de Ermeni tehcirini işleyen ilk uzun metrajlı film. Bu da bazı olayları dengeliyor.
‘Yitik Kuşlar’ın yönetmenliğini ve senaristliğini Aren Perdeci ile Ela Alyamaç üstlendi. Tüm ekibi candan kutluyorum.
Film bittikten sonra yerimden kalkamadım. Hem müziği dinledim hem de ekrandan akıp giden isimleri takip ettim. Ne çok tanıdık vardı aralarında…
Bir insan seli halinde salonu boşalttık. İçeriden çıkanlar dışarıda bekleyenleri selamlıyordu; ‘Parev Vahe’, ‘Bedros parev…’
Konu neşeli olmasa da, mutlaka gidin derim.
İyi seyirler…