Büyüklerimiz yeni bir işe girerken başkalarının tecrübesinden istifade edilmesi gerektiğini düşünürlerdi. “Eczane mi açacaksın, bak bakalım, dekorasyonu nasıl yapmışlar” veya “Ayıp değil ya, anamızın karnından bu işi bilerek doğmadık; soracaz öğrenecez” derlerdi.
Tekerleği yeniden icat etmemek içgüdüsü çok eskilere gider. Bir başkası öğrenmek için bir bedel ödemişse, biz de ondan istifade edelim deriz. Nasrettin Hoca da dememiş miydi, “Bana çok bileni değil, damdan düşeni getirin” diye? Tecrübe önemli.
Birçok eğitimli gencimizin hayali yeni bir iş kurmak, girişimci olup bir başarı hikâyesi yazmak. İyi de, ne yapacak? Bütün köşeler kapılmış sanki. Bir yerde bir boşluk görse, henüz arz edilmemiş bir ürün, henüz bulunmamış bir buluş; hele hele bir de çözülmemiş bir ihtiyaç var ise, ne ala. Ama nerede? Bulunmamış buluşu bulmak tereciye tere satmaktan zor. İnovasyon diyorlar. İyi de, ilim bilim milyonlarca dolarlık araştırmalar ve çok zaman gerekmez mi bir buluş için? Sonuç: girişimcilik göründüğü gibi kolay değil aslında.
Girişim geçmişimize bakıldığında, genelde taklitte başarılı olmuşuz. Bir başkası yapmış, bakmışız ki adam başarılı, kopyalamışız. ‘Tekerleği yeniden icat etme! Bak, adam ne güzel kurmuş tezgâhını, sen hatta daha da iyisini yaparsın… Restoran mı açmış, yanına aç. Yandaki eczane ithal vitaminleri çok mu iyi satıyor? Sen de getir.’ Yatırımda her dönem bazı moda işler vardır: eskiden örme dokuma tezgâhları alınırdı, sonra inek çiftlikleri moda oldu, sonralarda AVM’lerle perakende işleri büyüdü, şimdilerde güneş paneli, yenilenebilir enerji vesaire... Mevcut iş kollarında nüfus ve tüketim artışı ile gelen büyümeyle birçok yeni girişimci yer bulabiliyor kendine. Büyüme varsa, yapacak bir iş bulunur. Girersin, yerleşirsin bir sektöre, rekabet içerisinde, kafayı duvara vura vura sermayene makul bir getiri elde etmenin kavgasını verirsin bir ömür boyu.
Taa ki, birileri gelip tekerleği yeniden icat edinceye kadar.
Uber’in taksi işletmecilerini, Airbnb’nin otel işletmecilerini, Amazon’un mevcut perakendecileri, Sahibinden’in gazetelerin seri ilancılık işini, dijital medyanın da yazılı basını nasıl tehdit ettiği ortada.
Hâlihazırdaki üretim-tedarik-tüketim zincirinin her halkasının yeniden tarif edildiği bir dönemdeyiz. Sermaye grupları, pazar payına hakim oyuncular, patent ve imtiyaz sahipleri kıyasıya savunuyorlar eski iş modellerini. Yenilik getiriyorlar ama dostlar alışverişte görsün misali. Yeni bir şampuan, yeni model araba, daha yüksek çözünürlükteki bir televizyon sadece mevcut ve alım gücü olan müşterilere hizmet ediyor ancak sistemi büyütmüyor. Alım gücü olmayan milyarlarca kişi sistemin dışında kalıyor hep.
Harvard Business School profesörü Clayton Christensen ‘Disruptive Innovation’ diye bir kavram tanımlamış. Biz buna ‘Tekerleği Yeniden İcat Etmek’ diyelim. Yaratıcı Yıkım da denilebilir. Christensen’e göre, yatırımlar çoğunlukla aynı kaynaklar ile daha iyi ürün yapmak veya aynı ürünü daha az kaynak kullanarak elde etme hedefi ile yapılıyor. Oysa daha iyi bir Mercedes alan, bir önceki modeli almıyor. Teorik olarak büyüme olmuyor. Verimlilik artışı sağlayan yatırımlar ise daha fazla işsizliğe neden oluyor. Esas büyüme, ürün ve hizmete ulaşamayan büyük kitleleri hedefleyip onlara hizmet sunmakla, yeni müşterileri sisteme dahil etmekle mümkün oluyor.
Christensen’in 1995’te kavramsallaştırdığı Yaratıcı Yıkım’ı anlatmak için WhatsApp’tan daha iyi bir hikâye yok: WhatsApp’ın kurucusu Jan Koum, Ukrayna’daki antisemit ortamdan kaçıp ABD’de birkaç sene Yahoo’da çalıştıktan sonra, işsiz kalıyor. Arkadaşı ile seyahat halinde iken, GSM şirketlerinin roaming ve sms masraflarına isyan ediyor. O sırada sadece Blackberry’nin ücretsiz mesajlaşma servisi mevcut. Hikâyesi enteresan ancak sonucunu biliyoruz. Kısa sürede 1 milyar kullanıcıya ulaşıyor ve 19 milyar dolara Facebook’a satılıyor. Şimdilerde kişisel kullanımda mesajlaşma ve telefon için WhatsApp’ın üstüne bir hizmet yok. E-postayı demode yaptı. Düşünün, GSM operatörlerinin milyarlarca dolar ödeyerek aldıkları lisanslar ve kurdukları baz istasyonları sayesinde sunduklarını WhatsApp bedavaya gerçekleştiriyor ve bu GSM operatörlerinin tahtını sallıyor. Bu bir Yaratıcı Yıkım hikâyesi değilse ne?
Biz Kurtlar Vadisi’ne takılı kalmışken, Silikon Vadisi’ndeki büyük sermayenin neredeyse tamamı Yaratıcı Yıkım temasına akıyor. Dikkat ediniz, Yaratıcı Yıkım teması dip dalgası gibi, alışık olduğumuz hayat düzenini değiştirmeye aday. Şimdiye kadar ortaya çıkan ‘tekboynuz’ şirketlerin dünyadaki yerleşik düzeni nasıl değiştirdiğini gördük. Kimse korunmalı değil. Gün gelecek, şoförsüz arabaları, öğretmensiz eğitim kurumları, yataksız otelleri, mağazasız alışveriş deneyimleri, petrole bağımlı olmaktan kurtulmuş ekonomileri ve ofissiz çalışanları ile mobil teknolojiye hükmedenlerin yarattıkları yıkım, yerleşik düzeni temelinden sallayacak.
Kısacası, tekerleği yeniden icat etmeme tavsiyesi artık geçerliliğini yitirdi. Mevcut iş modellerinin sorgulandığı ve yeniden dizayn edildiği bir düzleme geçiliyor. Bundan sonraki büyük servetler maratonda burun farkı ile öne geçenlere değil, sistemin dışındakileri içeri alacak buluşların yaratıcılarına ait olacak.
Eski kalıpları yıkabilecek güçte hayalleri olan, yepyeni çözümler getiren girişimcilere destek olmak gerekiyor.
Kaynak: