2014 baharından bu yana düşüşte olan petrol fiyatları, en son geçtiğimiz şubat ayında 26 dolara inince, başta Suudi Arabistan olmak üzere Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) ile Rusya üretimi kısma fikrini ciddi şekilde tartışmaya başladılar. Hatta bir ön mutabakat bile hazırlamışlardı.
17 Nisan’daki Doha Zirvesi’nden petrol arzını düzenleyerek fiyatları ocak ayı seviyesinde sabitleyecek ortak bir karar çıkması bekleniyordu. Ancak S.Arabistan ve İran arasındaki siyasi rekabet ekonomik çıkarlara galip geldiğinden anlaşma sağlanamadı.
Uluslararası yaptırımların kalkması ardından belini doğrultmaya çalışan İran, zaten kapasitesinin altında petrol ürettiğinden, daha en baştan zirveye katılmayı reddetti. S.Arabistan da İran uymadığı takdirde petrol arzına sınırlama getirmeyeceğini duyurdu.
Şimdi bir taraftan OPEC’in piyasalara yön vermede etkisi sorgulanırken, diğer yandan rezervlerindeki parayı hızla eriten S.Arabistan’ın üretimi azaltmama konusundaki ısrarcı tutumunun ne denli akılcı olduğu tartışılıyor.
Kamu gelirlerinin yüzde 90’ını petrol ihracatı oluşturan S. Arabistan’ın bütçesini denkleştirebilmek için petrol fiyatlarının 106 dolar civarında seyretmesi gerek. Ancak petrol çıkarma maliyeti 15 dolar gibi düşük bir rakam olduğundan, kasadan açık vermek pahasına üretime devam edebiliyor.
Buna rağmen, IMF Riyad’ın yeni bir ekonomik yapılandırmaya gitmediği takdirde mevcut petrol fiyatlarıyla beş yıl içinde kasasının boşalacağını öngörüyor. Sadece bu yıl beklenen bütçe açığı gayri safi milli hasılanın yüzde 20’sine denk.
Zaten bu sebeple 2016 başından bu yana Suudiler akaryakıt, su ve elektriği zamlı kullanmaya başladılar. Her ne kadar yapılan zamların israfı önleme amaçlı olduğu söylense de açık veren bütçeye yama ihtiyacı elzem. Petrol devi Aramco şirketini özelleştirme kararı da bu ihtiyacın bir göstergesi.
Öyleyse neden Suudi Arabistan bir türlü üretimi kısmaya yanaşmıyor?
Hâlihazırda petrol fiyatlarının savaşlar, diplomatik krizler ve doğal felaketlere rağmen düşük seviyelerde takılıp kalmasının başlıca sebebi küresel arz fazlası. Özellikle ABD’nin yatay sondaj teknolojisini keşfi ardından petrol piyasasına sıkı bir giriş yapmasıyla pastadan alınacak pay azaldı. Buna bir de küresel ekonominin daralma trendini, petrol talebindeki düşüşü ekleyelim.
S.Arabistan’ın üretim kesmek yerine artırma hesabı, yüksek maliyetlerle kaya petrolü çıkaran Amerikalı üreticileri piyasadan kovmaktı. Onlar piyasadan çıktıklarında fiyatlar da dengelenecekti.
Aynı zamanda daha çok petrol satarak, pazar payını yaptırımların kalkması ardından piyasalara geri dönüş yapacak İran’a kaptırmamış olacaktı.
Petrol fiyatlarının gerilemesi, her ne kadar ABD’deki yatırımları tehdit etse de, dış politikada Rusya’nın petrol geliriyle finanse ettiği maceralara set çekeceği umuduyla Washington’un çıkarlarına da uyuyordu.
Ancak kaya petrolü endüstrisindeki teknolojik gelişmeler Suudilerin beklentilerini boşa çıkardı. Kuyu açma maliyeti yüksek olduğu için belki yeni yatırımların önünü kesebildiler. Ama aynı kuyuyu farklı yönlerde sondajlayarak ürün almak mümkün olduğundan ABD’li üreticiler direndi.
İran da baskılara boyun eğmiyor.
Peki, ekonomik sıkıntılar S.Arabistan’ı dış politikada daha temkinli çizgi izlemeye iter mi?
Suriye’de muhaliflere yoğun destek veren S.Arabistan’ın bölgede İran etkisinde genişleyen Şii hilalini çevrelemek adına Yemen’de yürüttüğü operasyonun maliyeti 5,3 milyar dolar. Martta ilan edilen ateşkesi takiben bir an evvel kalıcı bir çözüm aranmasının ardında Suudi bombardımanı neticesinde yaşanan sivil kayıpların uluslararası kamuoyunda yarattığı tepkiler kadar operasyonun ekonomik maliyetinin de payı var.
Bu arada S.Arabistan’ın ABD’den en çok silah satın alan ülke olduğunu da not düşelim. Gerek AB’den gerekse ABD içinden S.Arabistan’a silah ambargosu uygulanması yönünde ciddi bir baskı var. Ama bu tepkilerin siyasi pratiğe yansıdığını söylemek henüz pek mümkün değil.
Öte yandan, Arap Baharından bu yana hem ülke içindeki muhalif sesleri susturmak hem de bölgedeki dostları etrafında tutabilmek için para saçan krallığın, bundan böyle para musluklarını kısacağı ve hatta para hibe etmek yerine faiziyle borç verebileceği konuşuluyor.
ABD Ortadoğu’nun enerji kaynaklarına bağımlılığının azalmasına paralel bölgenin güvenliğini tek başına sırtlanma hevesini de kaybetti. Nükleer anlaşma neticesinde –tabi uzun vadede ılımlılaşacağı beklentisiyle-İran’ın sisteme geri dönüşünü sağlamak, Ortadoğu’dan çekilirken Obama yönetiminin bölgede Suudi Arabistan’ın başını çektiği Sünni gücünü dengeleme siyasetinin bir parçası. İsrail de bu denklemde S.Arabistan ve Körfez ülkelerinin yanında yerini alıyor.
Petrol fiyatlarının yarattığı ekonomi-politik, krallığı ekonomik reformlar uygulamaya ne denli teşvik eder bilinmez, ancak S.Arabistan Ortadoğu liderliğini İran’a kaptırmamak için her yolu deneyecektir.