İsrailoğulları Kızıldeniz kıyısında deniz ile Mısır ordusu arasında sıkışmışken Bene Yisrael Tanrı’ya kendilerini kurtarması için yalvarır. Tanrı’dan Musa Peygamber’e gelen emir ise “Yürüyün”dür. Bu belirsizlik anında çok kuvvetli bir inanç ve Tanrı’nın sözüne olan güvenle denize ilk ayak basan Nahşon Ben Aminadav isimli bir gençti. Herkes onun kim olduğunu bilmekle beraber bir lider unvanına sahip değildi. Ancak Nahşon’un bu hareketi sayesinde Kızıldeniz’in yarılması gereken ortam oluşmaya başlar. Hahamlarımızın da belirttiği gibi bir kişi unvan ve gösterişten ne kadar kaçınır ancak toplum içindeki görev ve sorumluluklarının bilincinde olur ise bu unvan ona bir şekilde ulaşır. Tıpkı Yeuda Kabilesi’nin lideri Nahşon gibi alçakgönüllü davranmalı, davranış ve aldığımız sorumluluklarda ise o sıfatları, süslemeleri beklemeden ilk adımı atan olmaya gayret etmeliyiz.
Bu hafta evlerimizde okuduğumuz Pesah Agadası’nda gördüğümüz gibi tarih boyunca yaşadığımız zorluklarda içimizden çıkan liderler bize yol göstermiş ve ilk adımı atmışlardır. Hahamlarımız “Her neslin bir Nahşon’a ihtiyacı vardır ve o toplumun içindedir” derken içimizde adları lider, başkan olmasa da bu cesareti gösterebilecek dindaşlarımızı belirtmişlerdir. Kısa bir süre evvel geçirdiğimiz sıkıntı dolu haftaları düşününce yaşadıklarımızı modern zamanlarda bir Pesah hikâyesine benzetebiliriz. Sinagoglarımız, cemaat mekânlarımız olağanüstü önlemlerle korunup tıpkı birçok mekân ile birlikte tehdit altındayken, içimizdeki Nahşon’lar gerek her gün sabahın erken saatlerinde velilerimize ve çocuklarımıza moral vermek için okulumuza gelerek gerekse de sinagoglarımızı her şeye rağmen Şabat tefilalarında doldurarak o adımı atmışlar, toplumumuzu da peşinden sürüklemişlerdir. Bu zor zamanlarda umutsuzluğa kapılmak yerine soğukkanlılıklarını koruyup, gerekli önlemleri alarak düğünlerimizi, faaliyetlerimizi gerçekleştiren tüm aileler, kurum ve dernek yöneticileri de yine Nahşon’un ruhuyla hareket eden o genç neslin temsilcileridir. Evet, umutsuzluğa kapılmak, her zor durumda kendi içimize gömülüp birbirimizden uzaklaşmak adeta Mısır esaretine geri dönüp, bizlere kültürümüzü ve değerlerimizi unutturmak isteyenlere bir nevi teslim olmaktır. Türk Yahudileri olarak bu ülkedeki tarihimiz boyunca umutsuzluğa düştüğümüz, farklı alternatifleri düşünmek zorunda kaldığımız zamanlar olmuştur. Sinagog saldırıları, antisemitizmin yükselişi ve en son yaşadığımız terör dalgası bunların sadece örnekleridir. Ancak böylesi zamanlarda bize düşen görev genç nesil olarak sorumluluk almak ve toplumumuza liderlik etmektir.
Birçoğumuz doğamız gereği alkışlanmayı, övülmeyi ve unvanlarla pohpohlanmayı severiz. Hatta bazen yaptığımız özverili çalışmaların görülmediği, hak ettiğimiz sıfatlara kavuşamadığımız için hayıflanabiliriz. Ancak asıl unvan yaptıklarımızın ve davranışlarımızın bize kazandırdığı isimdir. Geçtiğimiz hafta toplumumuz işte böyle bir liderini kaybetti. Cemaatin her alanında yaptığı yardımlarla tanınan, yüreği geniş hayırsever insan Rafael Torel aramızdan ayrıldı. Şüphesiz Ulus Özel Musevi Lisesine adımını atan her öğrenci onu birebir tanıma şansı olmasa da kantinin hemen yanında yer alan sözleri ile hatırlar. Hayatının çeşitli evrelerinde yaşadığı şansızlıklara rağmen Rafael Torel umudunu yitirmemiş ve başarıya ulaşmıştır. Bundan birkaç yıl evvel Gözlem Kitap’tan basılan ‘Mümkündür Mucizeler’ isimli kitabı Rafael Torel’i daha yakından tanımak için özellikle biz genç nesillerin okumasını tavsiye ederim.
Evet, bugün yaşadığımız ülkenin gündemi, ajandalarımız değişse de, her zorluğa kendini adapte edebilmek, buna rağmen Yahudi yaşamını sürdürebilmek bize atalarımızın bıraktığı en güzel mirastır. Gelin bu zor günlerde birbirimize daha da kenetlenip, faaliyetlere yoğun katılım göstererek o adımı biz atalım. Hepimize dopdolu Seder sofralarında geçireceğimiz bir Pesah bayramı dilerim. Hag Pesah Sameah!