Yalnızca Türkiye değil, dünya basınının gözünden bakıldığında da tanımak için uğraş verilmeyen, geçmişten gelen kimi yanlış bilgilerle bilinçli olarak önyargılı şekilde değerlendirilmeye kalkılan İsrail, aslında sahip olduğu değerler ve hukukun üstünlüğüyle Ortadoğu coğrafyası içerisinde bir vaha gibi. 1948’in 14 Mayıs’ında, yani bundan 68 yıl önce Siyonizm’i arkasına alarak kuruldu İsrail.
Yalnızca Türkiye değil, dünya basınının gözünden bakıldığında da tanımak için uğraş verilmeyen, geçmişten gelen kimi yanlış bilgilerle bilinçli olarak önyargılı şekilde değerlendirilmeye kalkılan İsrail, aslında sahip olduğu değerler ve hukukun üstünlüğüyle Ortadoğu coğrafyası içerisinde bir vaha gibi. 1948’in 14 Mayıs’ında, yani bundan 68 yıl önce Siyonizm’i arkasına alarak kuruldu İsrail. Ve yeni kurulan bu devleti ilk tanıyan ülkelerden biri de Türkiye oldu. Nüfusunun yüzde 90’ından fazlası Müslüman olan bir ülkenin, İsrail’i hemen tanıması aslında oldukça anlamlı. 1948’den 2000’li yılların ortalarına kadar her türlü alanda yakın işbirliği olan iki ülkenin arası kimi zaman açılıyor gibi görünse de aslında değişen çok bir şey olmuyor. Bir örnek vermek gerekirse, her iki ülke arasındaki ticaret hacmi ‘kriz anlarında’ bile en yüksek seviyede. Bugün İstanbul’dan Tel Aviv’e günde dört uçak seferi yapılmakta olup, önümüzdeki günlerde normalleştirme sürecinin başlamasıyla birlikte bu sefer sayısının da artırılacağını öngörmek oldukça kolay.
İsrail’i İsrail yapan gerçeklerden biri de birçok insanın yanlış bildiği, yalnızca işgal, terör, acımasızlık ile ilişkilendirilen Siyonizm kavramı. Siyonizm, kurucusu Theodor Herzl ile birlikte dünya siyasi literatürüne 19. yüzyılın başlarında girmiştir. Yahudi ulusu, İsrail devleti kurulmadan önce kendi öz vatanlarına sahip olmayan, ama nüfus yoğunluğu bakımından dünyanın birçok ülkesinde varlığını devam ettiren ender uluslardandır. Siyonizm felsefesi aslında Yahudi ulusuna geçmişte vaat edilen toprakları yeniden kazandırma ilkesine dayanmaktadır. 1900’lü yılların başında herhangi bir tarımsal faaliyetin yapılamayacağı bataklıklardan bir mucize doğmuştur. Bu mucize Siyonizm felsefesiyle oluşturulmuştur. Doğru bildiğimiz yanlışlardan biri Siyonizm felsefesinin tek bir politik görüşü içerdiğidir. Aslında siyasi arenanın gerek sağ, gerek sol, gerekse liberal bakış açısını sağlayan bütün eğilimleri Siyonizm içinde görmek mümkündür.
Siyonizm’in siyasi literatürdeki tam karşılığı yurtseverliktir. Herkes doğduğu ülkeyi bir adım öne çıkarmak ve daha yaşanılır bir hale getirmek için yurtseverlik ülküsüyle hareket eder. Bu ülkünün bir benzeri İsrail topraklarında, Siyonizm olarak vücut bulmuştur. Bu felsefe içerisinde kolektif üretim ve çalışma yer almaktadır. Bu açıdan ele alındığında İsrail, sosyalist değerlerle kurulmuş, yurtsever felsefeyle yoğurulan bir ülkedir. Yurtseverlerin oluşturduğu bu ülke kalkınmasını bataklıkları kurutarak, ‘tarım yapılamaz’ denilen toprakları tarıma açarak, çölün ortasına su getirerek başlatmıştır. Bilim ve teknoloji alanında yurtseverlerin oluşturduğu İsrail, dünyanın en iyi üniversitelerine sahip olmakla birlikte, araştırma-geliştirmeye ayırdığı pay sayesinde ülke ekonomisine büyük bir girdiler sağlamaktadır.
Sonuç olarak İsrail, Ortadoğu’da, Türkiye gibi serbest pazar ekonomisine sahip, vatandaşlarının demokratik oy kullanma hakkına sahip olduğu tek ülke konumundadır. Her ülke gibi, eleştirilecek yönleri mutlaka vardır, ancak kurulduğu günden bugüne insanlığın kabul ettiği birtakım ortak değerlere katkıda bulunmuş, bu ortak değerlerin öncelikle bilim ve insanlığın ilerlemesi alanında gelişmesine büyük yararlar sağlamış en önemli ülkelerden biri olduğu gerçeği yadsınmamalıdır.
Mazel Tov İsrail!