Tembelliğe övgü

Bereşit’in birinci bölümünün hemen başında, yaratılış sürecinin 6. gününde Tanrı’nın erkek ve kadını yarattıktan sonra onlara çoğalmalarını ve yeryüzünü kaplamaları talimatını verdiği anlatılır. Daha sonra Adem ve Havva, Cennet Bahçesine yerleştirilir. Bahçenin tüm canlı ve cansız varlıkları onların emrindedir. Sadece alanın ortasında bulunan tek bir ağacın meyvelerine dokunmaları yasaktır.

Sami AJİ Köşe Yazısı
4 Mayıs 2016 Çarşamba



Başlık, herhalde sizlere Erasmus’un1 ünlü ‘Deliliğe Övgü’ adlı eserini anımsatmıştır. Veya büyük İngiliz filozofu Bertrand Russell’ın ‘In Praise Of Idleness’ adlı kitabını da hatırlatmıştır2.

Bu iki esere nazire olsun diye bu yazıyı kaleme aldığımı da düşünenleriniz olabilir.

Hemen belirteyim öyle bir niyetim yok.

Ancak tembelliğin faydalarını anlatan eser ve makalelerin sayısı tahmininizden çok daha fazla3. Neredeyse tembelliğin bir fazilet olduğuna inanacağınız geliyor. Çok haksız da olmayabilirler. Neden mi?

Dilerseniz, ta en başa dönelim ve işe Adem ile Havva’dan başlayalım.

Bereşit’in birinci bölümünün hemen başında, yaratılış sürecinin 6. gününde Tanrı’nın erkek ve kadını yarattıktan sonra onlara çoğalmalarını ve yeryüzünü kaplamaları talimatını verdiği anlatılır. Daha sonra Adem ve Havva, Cennet Bahçesine yerleştirilir. Bahçenin tüm canlı ve cansız varlıkları onların emrindedir. Sadece alanın ortasında bulunan tek bir ağacın meyvelerine dokunmaları yasaktır.

Diğer bir deyimle, Tanrı’nın kendi resmine göre yarattığı insanın, başlangıçta çalışmak diye bir yükümlülüğü yoktur. Hele yaşamını sürdürmek için özel bir gayret sarf etmesi bahis konusu değildir.

Bu husus özellikle Bereşit’in üçüncü bölümünde daha da açığa çıkmaktadır.   Yılanın kandırmasıyla yasak meyveyi yiyen atalarımız, Tanrı tarafından şöyle bir cezaya mahkûm olurlar: “Ekmeğini alnının teri ile kazanacaksın.”

Yukarda anlattıklarımı özetlersek, İnsan dünyaya çalışmak için getirilmemiştir. Bu mecburiyet maalesef, milyonlarca yıl evvel işlenmiş bir hatanın hâlâ affedilmemesinin bir neticesidir!

Dolayısıyla, insanın tembelliğe daha fazla meyletmesinin sebebi, genlerinde hâlâ hatırasını taşıdığı Cennet Bahçesini yeniden yaratma özlemini, dile getirmesidir diyebiliriz.

Bu özlem ve temayül, neredeyse Cennet Bahçesinden kovulduğumuz günden başlamış ve asrımıza kadar güçlenerek dile getirilmiştir. Platon’dan başlayarak çeşitli asırlarda kaleme alınan ‘ütopya’ konulu eserler bu eğilimin en iyi göstergesidirler.

Örneğin Tomasso Campanella (1568-1639), ‘Güneş Devleti’ adlı eserinde herkesin dört saat çalışmasının yeterli olduğundan bahseder. Geriye kalan sürede insanlar, zamanlarını, sanat eğlence okuma beden ve ruh eğitimine ayıracaklardır. Mutlak yetkilerle donatılmış bir tek yönetici vardır. Ancak adları güç, akıl ve sevgi anlamına gelen üç yardımcısı vardır.

Günümüze gelince; genç düşünürlerden Andrew Smart4 iki sene evvel yaptığı bir söyleşide şunları söylüyordu:

“Yaratıcı insanların bazı durumlarda kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey yapmamaya ihtiyaçları vardır. Mesela sırt üstü uzanıp tavana bakmaları gibi. Kişiler hiçbir şey yapmadan oturup yattıkları zaman aslında beyinleri çok daha iyi çalışır… Bu halde iken iç dünyanızı daha iyi keşfeder, bilinçaltınızda olup bitenleri anlar ve duygularınızı daha iyi değerlendirebilirsiniz. Newton, Descartes ve Archimede, en önemli teorilerinin ipuçlarını tembel tembel otururken bulmuşlardır.”

Yine Andrew Smart’a göre, u ykuya ayırdığımız süre yetersizdir. Bu zamanı uzatmamız gerektiği gibi, gün içinde de tembelliğe yeterli vakit ayırmamız şarttır.

Diğer bir deyimle, hiç ara vermeden çalışmak büyük bir ihtimalle, bazı kalp rahatsızlıklarına, psikolojik hastalıklara yol açabilmektedir. Örneğin Japonya’da ‘karoushi’ diye bir kelime yaratılmıştır. Bunun tam karşılığı ise ‘aşırı çalışmaktan doğan ölümdür.’ 

Bana göre, bu ve benzeri görüşler aslında dikkate alınmakta ve sürekli insanlara boş vakit yaratmak için çareler üretilmektedir.

Sosyal alanda, hem çalışma saatleri azaltılmakta hem de haftada dört gün çalışıp üç gün dinlenme esası yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Yıllık izinler iki aya kadar çıkarılabilmektedir.

İlim dünyası ise Robotları daha da mükemmel bir hale getirmek için yepyeni tasarımlar geliştirmektedir. Yakında farkında bile olmadan yaptığımız tüm mekanik işler robotlara devredilecektir.

Daha da önemlisi yapay zekâ yaratma yönünde de çok önemli adımlar atılmaktadır. O kadar ki artık yapay zekâya sahip makinaların etik kurallara uyup uymayacağı konusunda tartışmalar yapılmakta, hatta bu makinalara ‘duygu’ faktörünün yüklenmesinin mümkün olup olmadığı tartışılmaktadır.

Özetle ve en başa dönersek, insanoğlu çok uzak olamayan bir gelecekte, tam anlamıyla yaratılmış olduğu ilk günlerine dönecek ve hiçbir gayret sarf etmeden tüm ihtiyaçlarını giderecektir.

Oh! Neyse! Bu yazıyı da bitirdim. Şimdi sırt üstü uzanıp tavana bakacağım. Belli olmaz; gelecek makalemin konusu hakkında ilham gelebilir…

 

1 Desiderius Erasmus (1466-1536). Rönesans’la birlikte ortaya ç›kan hümanizm ak›m›n›n en büyük temsilcilerinden biridir.

2 Bertrand Arthur William Russell (1872-1970). Yirminci yüzy›l›n en önemli filozoflar›ndand›r. 1950 y›l›nda Nobel Bar›fl Ödülüne lay›k görülmüfltür.

3 Bir kaç›n› sayay›m: Paul Lafargue, Le droit à la Paresse (Tembellik Hakk›) 1883; Eugene Marsan, Eloge de la Paresse (Tembelli€e Övgü) 1926; Kazmir Malevitch: Apologie de la Paresse (Tembelli€in Savunmas›)1921.

4 ‘OTO-P‹LOT: Hiçbir fley yapmaman›n Bilim ve Sanat›’ adl› eseri ile tan›nm›flt›r. (Çeviri: Mehmet Hocao€lu) ‹ngiltere’de ilk yay›n tarihi Temmuz 2013.