Trabzonspor taraftarının psikolojisini Trabzonlu olmayan anlayamaz sanırım. Biz İstanbullular Fenerbahçe’yi, Galatasaray’ı ya da Beşiktaş’ı bir Trabzonlu’nun Trabzonspor’u desteklediği duygularla destekleyebilir miyiz şüpheliyim.
İstanbullu taraftarın “Beraber ıslandık yağan yağmurda” diyerek duyduğu kulüp aşkı ile Trabzonsporlu taraftarın kulübü için intiharı göze aldığı (bknz Trabzonspor tribün lideri Mehmet Dalman’ın 5 Mayıs 1996 yılında Trabzonspor-Fenerbahçe maçının ardından kaçan şampiyonluğa dayanamayıp intihar etmesi olayı) kulüp aşkı aynı aşk mıdır? Yoksa değil midir?
Fenerbahçe, Galatasaray ya da Beşiktaş herhangi bir siyasi görüş ya da hareketi benimsemez. Örneğin Beşiktaş’ı saraylı asilzadeler kurmuştur. Fakat bugün zihinlerde dünyaca meşhur taraftar grubu Çarşı sebebiyle siyasi olarak ortanın solunda, filantrop, hafif anarşist, bolca muhalif ve doğa dostu bir kulüp izlenimi uyandırmaktadır. Yönetimi ise her fırsatta Vodafone Arena Stadına katkılarından ötürü hükümetin desteğine duyduğu minneti dile getirmektedir. Kısacası kulüp ve taraftar arasında kulübün kuruluşundan beri siyasi bir denge ya da bütünlük görülmemektedir. Bu tespit Fenerbahçe ve Galatasaray için de farklı açılardan geçerlidir.
Öte yandan İstanbul, dünyada kendine bir yer edinmiş, Roma, Paris ve Londra ile aynı kulvarda yarışan uluslararası nitelikte bir şehirdir. İstanbullu tabiri ise bugün içi boş bir niteliktedir. Zira mega kent, yıllardır aldığı göçlerle çok renklilik kazanmıştır. Dolayısıyla İstanbul kulüplerini destekleyen taraftarların aslında şehirlerine olan özel bir bağlılığı yoktur.
İstanbul kulüplerini destekleyen taraftarlar büyük ölçüde kulüp renklerine ve sportif başarılara duydukları sempati neticesinde kulüp taraftarı olmaktadırlar. Fakat Trabzonspor taraftarının dinamikleri farklıdır.
Üç büyüklerin hegemonyasına son veren bu Karadeniz şehrinin takımı özellikle Anadolu takımlarının da ligde söz sahibi olmaya başladıkları 2000’lere kadar Anadolu insanının gurur kaynağıydı. Anadolu insanı Cumhuriyet tarihi boyunca İstanbul’un boyunduruğunda kalmıştı, İstanbul tarafından yönetilmişti ve İstanbul tarafından -tabir yerindeyse- ekonomik ve sosyal olarak ezilmişti.
İşte o dönemden beri Trabzonspor, Anadolu insanının İstanbul’a karşı başkaldırısı oldu. Yönetimi, taraftarı ve futbolcuları kenetlenmişti ve bu birlik beraberinde başarıyı getirdi. Trabzon’un sportif başarısı bu küçük şehrin sınırlarını aştı ve tüm Anadolu’da sporun ötesinde çok daha farklı sosyal anlamlar yüklenerek yaşandı. Trabzonspor’a bir kimlik yüklendi.
İşin gerçeği şudur: Anadolu insanı kendini geçmişte olduğu gibi günümüzde de Trabzonspor ile ifade etmektedir.
1996 yılında kıl payı kaçan şampiyonluktan beri özellikle Fenerbahçe’ye yönelik (ancak kin duygusu ile ifade edilebilecek) davranışlar sergilenirken, Trabzonspor taraftarının motivasyonunu bilinçaltındaki şu düşünce tetikliyor olabilir mi?
İstanbul, yıllardır bizlere ekonomik, siyasi ve kültürel baskı uyguluyor. Kulübümüz bu baskıya başkaldırdı. Kulübümüzü sahada yıkamadılar. Bu sebepten ötürü masa başı oyunlarına başvurdular. Lobilerle bizi yıkmaya çalışacaklar. Fakat şunu bilmeliler: Takımımızı ezdirtmeyeceğiz! Çünkü o biz, biz de o’yuz.
Neticede sportif eğlencenin çok ötesine geçen bu düşünce yapısının yarattığı ikilik, yıllar boyunca ekilen nefret tohumlarının yeşermesini sağlamaktan başka bir işe yaramayacaktır. Olan her zaman olduğu gibi Türkiye’ye ve Türk insanına olacaktır. Hepimizin aynı gemide olduğu unutulmamalıdır.