Şu sıralar farkında mısınız her şeyi ne kadar normal kabul eder olduk? Hani batıda başka bir ülkede yaşansa halk sokağa dökülür, özgür gazeteciliğe yapılan bu saldırı en sert dille kınanırdı. Peki ya bizde? Gündem o kadar yoğun, herkes bir o kadar kendi derdine düşmüş ki, birkaç köşe yazısı, son dakika haberi sonrası yine yarattığımız düşmanlar üzerinden varoluşumuza devam ettik. Gündem bir anda değişti. Yaşamın çarkına sıkışmış bir avuç duyarlı insan olarak bizlere dayatılan bu yeni düzenin içinde bir kez daha yalnız kaldığımızı ve önemsenmediğimizi hissettik. Hani o bir gün geleceğini umduğumuz özgürlük ise sevgili Can Dündar’a yöneltilen kurşunlar ile bir defa daha öldürüldü. Bize izin verildiği kadar isyan edip, yine evlerimize, o güvenli korunaklarımıza çekilip, dost meclislerinde “Türkiye nereye gidiyor?” sohbetlerine karamsarca devam ettik.
Kimilerimiz hayatın, insanın anlamı ve anlamsızlığını sorguladı. Kimimiz ise istediği hayatı yaşayamadığını bile bile teslim olmanın verdiği sorumluluktan kaçışla güvenli limanlarına çekildi. Sizleri bilmem ama ben geçtiğimiz hafta genç bir gazeteci adayı olarak umudumu bir kez daha yitirdim. Önce hafta başı meclis oturumunda Garo Paylan’ın yaşadıkları, sonrasında cuma günü Can Dündar’a düzenlenen suikast girişimi ve ardından yapılan birkaç cılız açıklama aslında ne kadar yalnız olduğumuzu düşündürdü. Evet, bugünün Türkiye’sinde çoğu gazeteci eline kalem alıp, tehlikeyi göğüslemek yerine kendi konfor alanında yaşamını sürdürürken azınlıkta kalan bizler fazla mı cesur davranıyoruz?
Geçtiğimiz hafta Galatasaray Üniversitesinde düzenlenen azınlık muhalif basını üzerine bir panelde ‘muhalif’ kelimesinin anlamı “mevcut durumu kabullenmeyip, algıyı değiştirmeye çalışan” şeklinde tanımlanmış. Bir yandan ilgili panelde Şalom’un “Muhalif azınlık basına örnek” olarak gösterilmesi özellikle Türkiye’de bir süredir oluşturulmaya çalışılan ‘Yahudi’ algısını değiştirmeye yönelik çaba sarf eden gazetemizin doğru yolda olduğunu gösterirken, kimi zaman kendi cemaatimizce destek görememek ise bizleri bir o kadar üzüyor. Gerek toplumca yaşadığımız ortak sıkıntılarda gerekse de farklı platformlardaki dostlarımızla yürüttüğümüz antisemitizme karşı savaşta çoğu kez risk alıp, tehlikeye göğüs geren bizler halen geçmişin algıları ile okunmadan peşinen yargılanıp, yeterince cesur olamamakla eleştirilmekten rahatsızlık duyuyoruz. Gazetemizin adına sadık kalarak barış dilinden ayrılmadan, yeri geldiğinde cemaat içerisinde doğru olmadığını düşündüğümüz bir konuda yeri geldiğinde de toplumumuzun her hassasiyetinde meseleyi ana akım medyaya kaynak olacak şekilde paylaşarak sadece doğruyu aktarmayı amaçlıyoruz. Gazeteciliğin yoğun bakıma alındığı bir dönemde kolektif bir biçimde meslektaşlarımız düşman ilan edilirken, edilgence beklemek yerine her fırsatta kaleme sarılıp Türk Yahudi’ sinin hislerini yaşadığımız toplumla paylaşıyoruz. Ancak ne yazık ki altmış kişiyi aşkın bir gönüllü ordusu ile her hafta canla başla çalışırken destek görmek yerine bazen kendi dindaşlarımızın acımasız oklarına, hata arayışlarına hedef oluyoruz. İşte böyle zamanlarda yazdıklarımı bir kez daha sorgulayıp “Çok mu cesur davranıyorum?” diye geçiriyorum içimden.
Şimdilik sadece bazen sosyal medyada veya mail ortamında atılan bir mesajla hakarete, tehdide uğrayabilen ama yolundan yılmayan bizler kimilerine göre yeterince cesur olamıyorsak bu içimizden hiçbirinin yazdıklarından dolayı hesap vermek zorunda bırakılmaması içindir. Çünkü her birimiz bu gazeteye ilk satırı yazdığımız günden beri cemaatimizin her bireyinin yaşamının bu satırlardan kat be kat önemli olduğunun bilincindeyiz. Toplumun bir bölümünün bizleri hiçbir zaman komşuları görmeyeceğinin farkında olsa da umudunu yitirmeden, yükümüzü her daim sırtımızda taşıyan bizler çocukluğumuzdan beri alışageldiğimiz korunaklı sert, yüksek duvarların arkasında her daim barış ve huzur özlemimizle yaşamın, insan hayatının her şeyden daha önemli olduğunu iyi biliriz. O yüzden bırakın, içimizden birileri bizleri korkak Yahudi olmakla eleştirsin, doğru bildiklerimizi yazmaya devam edeceğiz. Şalom dolu günlere!