ABD Başkanlık yarışında Cumhuriyetçi Parti Adayı olan Donald Trump, bazılarını şaşırtsa bile gayet emin adımlarla hedefine doğru ilerliyor.
Donald Trump’ı aslında Cumhuriyetçi veya Demokrat olarak tanımlamak doğru değil. Oy almayı hedeflediği kitlenin nabzını çok iyi tutuyor denilebilir. 2008 seçimlerinde Trump’ın Obama’ya karşı Clinton’ın kampanyasına destek vermiş olması ise son derece ironik. 2012 yılına kadar Cumhuriyetçi Parti’ye üye bile olmayan Trump’ın dört sene gibi kısa bir sürede Cumhuriyetçi Parti’nin güçlü aday adayları arasından sıyrılarak başkan adayı olması, gücünün en önemli kanıtı.
Son yapılan kamuoyu araştırmaları sonuçlarına göre, Demokrat Parti Adayı Hillary Clinton ile arasındaki farkı önemli ölçüde kapattığı ve başkanlık yarışına eşit derecede ortak olduğu gözlemleniyor. Bir gerçek daha var ki, Donald Trump, Cumhuriyetçi Parti adayı olurken uyguladığı stratejiyi izlemeye devam ederse, hiç şüphesiz ABD Başkanı da olur.
Özellikle Cumhuriyetçi Parti içinde aşırıya kaçan kesimlerin nabzını sıkı tutarak anti-göçmen, anti-Hispanik, anti-İslami söylemlerle adaylığını garantileyen Trump, kampanyanın geri kalan bölümünde aralarında Demokratların da olduğu birçok kişiye hitap edecek söylemlerle puan kazanmaya çalışacak. Ayrıca, önümüzdeki altı ay boyunca sözlerinin çarpıtıldığını aslında hem Cumhuriyetçilere hem de Demokratlara sempati duyduğunu, ABD çıkarlarının her şeyin üstünde olduğu gibi yaldızlı sözlerle oy almaya çalışacak.
Bu sırada Trump sansasyonel açıklamalar yaparak gündemde kalmayı, yaptığı her açıklamayla hem destekçilerinin hem de muhaliflerinin dikkatini üzerine çekmeyi başarıyor. En büyük muhalifler dahi Trump’ın açıklamalarını gündemde tutarak kasıtlı olmasa da Trump’ın popülaritesini arttırıyorlar. Trump’ın son zamanlarda yaptığı açıklamalar o kadar keskin ki, neticede kuvvetler ayrılığına saygı duyacağını açıklamak zorunda kaldı.
Peki, Donald Trump’ın gerçek kişiliği nedir?
Bunu sorgulamaya çalışırsak aslında en basitinden sadece pragmatik bir kişilik olduğunu söylemek yerinde olur. Ve Başkanlık yarışlarında çok tercih edilen “değişim” sözü ABD’de her zaman ve oldukça prim yapar. Obama’nın da çok sık kullandığı ama beceremediği ve tüm başkanlığı incelendiğinde aslında bunu başarmak için de pek de çaba sarf etmediği bu olgu, görünen o ki Trump’ı da kolaylıkla başarıya taşıyabilir.
Peki, ABD Başkanı olunca ne değişir?
Söylemleri ne olursa olsun Trump, Kongre ve Temsilciler meclisiyle anlaşmak zorunda. Hem Cumhuriyetçilerden hem de Demokratlardan hatırı sayılır bir muhalif kitlesi olduğu göz önüne alındığında, istediği yasaları istediği kadar kolay geçiremeyebilir.
Ortadoğu özelinde bakarsak öncelikle Obama’nın dahi hata olduğunu kabul ettiği yanlışlıkları ABD adına düzeltmeye çalışmalı. Ancak bu zaten ABD’de başkan kim olursa olsun gerçekleşecek bir durum. Müslüman karşıtı söylemleri göz önüne alındığında ise Türkiye ile pek de iyi ilişki içinde olacağı söylenemez. Son anda yine bir viraj dönmezse tabi.
İran ile ABD’nin vardığı anlaşma konusunda Washington’u eleştiren Trump bu konuda İsrail ile benzer fikirlere sahip. Genel olarak İsrail yanlısı politikaları destekleyeceği varsayılsa da, duruma göre çok sert politika değişikliğine gitmesi pek de şaşırtıcı olmaz. İran ile yapılan nükleer anlaşmayı eleştirse dahi, bu konuda herhangi bir değişikliğe gitmesi beklenmemeli. Kısacası, ABD Merkez Bankasını değiştirmekten bahsetse dahi bunu bile yapabileceği şüpheli.
Öte yandan ABD bugünlerde başkanlık yarışını bile geride bırakan bir tartışmanın içine girdi. ABD gündemine bomba gibi düşen ve Trump’ın sivri açıklamalarını bile geride bırakan konu Kuzey Carolina’da çıkan bir yasa. Yasaya göre umumi tuvaletlerini kullananlar tuvaletlere doğum anındaki cinsiyetlerine göre girmek zorunda. Yasa, ABD Adalet Bakanlığınca ayrımcı bulundu.
ABD gerçekten ilginç bir ülke. Ülkenin bir tarafı aynı cinsiyeti taşıyan kişilerin evliliğine onay verirken, diğer tarafı tuvaletlerin kimler tarafından kullanılacağına dair yasa çıkabiliyor...