Heybeliada’da genç bir kız Nihal… Düşleri var, yaşadıkları, biriktirdikleri, biriktirmek istedikleri… İstanbullu olmanın ama daha da önemlisi adalı olmanın keyfini ve ayrıcalığını, zaman zaman da hüznünü yaşıyor.
Varlık Vergisi’nin canları yaktığı, Aşkale’nin dini azınlıkların üstüne kâbus gibi çöktüğü yıllar… Adadaki gayrimüslim nüfusun zamanla nasıl azaldığının, ellerinde avuçlarındakilerin zamanla nasıl eriyip gittiğinin öyküsü anlatılıyor Andon Usta’nın Saatlerinde… Feyzan Aksan’ın yeni çıkan kitabında şahane bir aşk hikâyesine da tanıklık ediyoruz. Nihal ve Niko’nun aşkına… Müslüman olan Nihal’le Rum delikanlı Niko’nun çocukluktan başlayan, tatlı şakalar, derin kıskançlıklar ve sonrasında tutkulu bir aşka dönüşen aşkları anlatılıyor.
Romanların en güzel tarafı, tek konuyla sınırlı kalmamaları…
Önce bir aile hikâyesinin içine giriyorsunuz romanda. Bir yanda; annelerini kaybetmiş İkbal, İclal ve Nihal’in babaları Salih Yüzbaşı’yla yaşadıkları, diğer yanda tek hayali subay olmak isteyen ama gayrimüslim olduğu için bu hayalini hiçbir zaman gerçekleştiremeyecek olan Niko’yla annesi Sofi ve babası Andon’un hayatları…
Niko’nun babası İzmir Rumlarından… Sofi’ye de İzmir’de âşık olur. Burada filizlenen aşkları sayesinde, İstanbul Heybeliada’da türlü zorluklarla mücadele ederek ayakta kalmayı başarırlar. Evlenirler, ilk bebeklerini kaybederler, sonra da Niko dünyaya gelir. Nihal’in babası Salih Yüzbaşı da evlerinin alt katını yakın dostu Andon’la ailesine açar… Aynı çatı altında tek aile gibi yaşamaya başlarlar.
Asker olmasına rağmen becerikli bir adam olan Salih, saatlere olan merakı sebebiyle Mösyö Artin’den öğrendikleri sayesinde kısa sürede saat ustası olmuştur ve Andon’la bir saatçi dükkânı açar.
Artık hem evde hem işte beraberdirler. İşte o günden sonra Andon onun en yakın dostu olur, Sofi de çocuklarının ikinci annesi. Çocuklarının da aynı çatı altında önce çocukça sonra da yetişkin akılları ve duygularıyla yaşayacakları aşk, hepsinin hayatını bambaşka şekillerde etkileyecektir.
“Adım Niko İlyadis olmasaydı, hayatımız farklı olurdu değil mi?”
Türk toplumunun en büyük yarasıdır farklı dinlere mensup ailelerin çocuklarının yaşadıkları aşk acısı… Hayallerinin neredeyse hiçbirini gerçekleştirememiş Niko’nun Nihal’in aşkı için verdiği mücadele, sahip olduğu ümit ve ulaşmak istediği gelecek hayali bambaşkadır. Nihal’e başka bir gencin ilgi duyduğunu öğrendiğinde yaşadığı derin acı ve kıskançlık, ona en gizli duygularını Nihal’e açma cesaretini de verecektir. Ama bu itiraf daha çok sıcakken Nihallerin evine gelen görücüler sadece Niko’yu değil, annesi Sofi’yi de çok üzer ve düşündürür. Beraber büyüyen bu iki çocuğun saf ve derin aşkı, toplumsal engelleri ve zamanın baskısını geride bırakabilecek midir?
Kore Savaşı, kronik hastalıklar, hayatın getirileri Nihal ve ailesinin bambaşka kıyılara savrulmasına sebep olur. Mutlu bir evlilik yapmasını bekleyen halasını hayal kırıklığı içinde bırakarak artık uzaklarda olan Niko’nun anısıyla avunmaya çalışmaktadır çünkü Niko engelleri aşamayacağını fark edince Nihal’den kaçmaya karar vermiştir. Genç kızların zengin ailelerin çocuklarıyla yapacağı evliliğin onların hayat garantisi olduğuna inanan büyükler uzun zaman Nihal’e baskı yaparlar. Özellikle de halası…
Nihal, tıp okuyup hayata hazırlanırken hayatın ondan neredeyse tüm sevdiklerini birer birere almasına seyirci kalır. O sırada Türkiye’ye dönen ve onun bütün ısrarlara rağmen kimseyle evlenmediğini duyan Niko, Nihal’in yaşadıklarını annesi Sofi’den dinledikten sonra onun peşine düşer.
Bu arada halasını kaybeden Nihal’e zamanında bütün mirası aralarında paylaştıkları ve kardeşlerine adadaki evden başka hiçbir şey vermeyen halası ve amcasından yüklü bir miras kalır. Yaptıkları haksızlık sebebiyle olsa gerek amcası haladan kalan mirası reddetmiştir. Gelecek kaygısı hiç olmazsa maddi biten Nihal, artık okuluna odaklanabilecektir.
Kısacık ömrüne; kocaman bir aşkı, yarım kalmış bir sevdayı, sayısız kaybı sığdıran bu genç kadının yaşam mücadelesindeki ilk durağı bu değişim olmuştur. Niko ise Nihal’i bulamamış, Yunanistan’a dönmüştür.
İyi bir işi, evi, teknesi ve çok parası vardır. Hayatında genç ve güzel bir kadın da… Ama gözlerindeki hüzün, içindeki umutla hep kavga etmektedir. Yazdığı mektupların Nihal’e ulaşmadığını düşündükçe onun bir başkasıyla evlenip mutlu bir yuva kurduğuna kanaat edip hayatına odaklanmayı sonrasında yeniden onu bulmanın hayaliyle yaşamayı seçmektedir.
Günler, aylar sonra bir gün adadaki evlerine gittiğinde Niko’nun kendisini aylarca arayıp bulamadığını, annesi ve babasını alarak Yunanistan’a döndüğünü öğrenir. Niko’dan ona sadece bir mektup kalmıştır. Bunca zaman içine sığan kocaman aşkın, özlemin, ümidin ve çaresizliğin mektubu. Mektubun sonunda Niko’nun ona yazdığı bir şiir vardır:
“Bana bir ışık getir
Yüreğimdeki aşkı aydınlatan
Gözyaşlarımda sakladım seni
Yıldızlar şahit seninleyim
Dön artık yüreğime
Umutlarım tükenmeden
Islak kumları uçursan da olur
Bozulmuş ayak izlerimizi hatırlatan
Ay biliyor, gece biliyor ben seninleyim
Bu gece, yarın gece ve daima
Ben seninleyim.”
‘Andon Usta’nın Saatleri’ni okuyun derim. Tatlı, hoş, biraz da hüzünlü bir aşk hikayesi bulacaksınız içinde…