Beyoğlu Topçekenler sokak İsrail Devleti kurucusu Ben Gurion’un 1912-1914 yılları arasında eski adıyla Darül Fünun, yeni adıyla İstanbul Üniversitesi öğrencisi olduğu sırada kaldığı evin bulunduğu sokaktır. Resmi kayıtlara göre David Ben Gurion, İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi’nde kısa süreli öğrencilik hayatını geçirirken Beyoğlu’nda yaşamış ve bu mekânlarda Türk kültürünü ve Türkçeyi öğrenme şansına sahip olmuştur.
Birçoğumuz İstiklal Caddesinde Nevizade’nin hemen arkasında yer alan Topçekenler Sokağının yanından geçerken tabelaya bakmayız bile. Ama bu sokak İsrail Devleti kurucusu Ben Gurion’un 1912-1914 yılları arasında eski adıyla Darül Fünun, yeni adıyla İstanbul Üniversitesi öğrencisi olduğu sırada kaldığı evin bulunduğu sokaktır. Resmi kayıtlara göre David Ben Gurion, İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi’nde kısa süreli öğrencilik hayatını geçirirken Beyoğlu’nda yaşamış ve bu mekânlarda Türk kültürünü ve Türkçeyi öğrenme şansına sahip olmuştur.
1910’lu yılların başında Osmanlı toprağı olan bugünkü İsrail’e gitmeden önce Ben Gurion, İstanbul’a gelmiş ve kısa zaman içerisinde akıcı bir şekilde Türkçeyi öğrenmiştir. Ben Gurion’un öğrencilik yıllarında kendisine, gelecekte İsrail’in ikinci başkanı olan İtzhak Ben-Zvi eşlik etmiştir. 2008 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Beyoğlu Belediyesi ve İsrail İstanbul Başkonsolosluğu tarafından Topçekenler Sokak’ta Ben Gurion’un yaşadığı eve küçük bir anma plaketi takılmıştır. 95 yıl önce Ben Gurion’un yaşadığı bu ev kuşkusuz bir asır önceki halinden daha farklıydı. Bu seremoni için ev, yeniden dekore edilmiş, boyanmış ve ziyarete hazır hale getirilmiştir. 25 Ocak 2008’de bu evde Beyoğlu Belediye Başkanı, İsrail İstanbul Başkonsolosu ve Hahambaşının katıldığı sade bir törenle İsrail’in kurucusunun İstanbul Üniversitesi öğrenci kartı da tören katılımcılarına gösterilmiştir. Daha sonra Ben Gurion, İsrail’i kurarken Türk kültürü ve tarihine olan yakınlığını Atatürk’ten ‘büyük dünya lideri’ şeklinde bahsetmesiyle de göstermiştir.
Fırtınalı bir hayatı olan ve doğumda David Grün olarak bilinen Ben Gurion (gerçek ismini İbranice bir isim olan Ben Gurion ile değiştirmiştir), 16 Ekim 1886’da bugünkü Polonya toprakları içerisinde yer alan Plonsk’te doğar. 1906’da Osmanlı İmparatorluğu’na göç eden lider, bunun ardından 7 Ekim 1911’de Türkçesini geliştirmek için önce Selanik’e gelir. O dönem Selanik’inde var olan Yahudi nüfusu kendisini çok etkiler, ancak yapmak istediği hukuk üzerine olan çalışmalarını bu şehirde tamamlamaz. Bu nedenle 1912’de Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olan İstanbul’a gelir. Hukuk öğreniminin yanında gazeteci olarak da çalışan Ben Gurion için yazılı kaynaklar, iki sene boyunca İstanbul’da geçirdiği hayatı hakkında çok az bilgi vermektedir, ancak gazetede yazdığı makaleler arasında gün ışığına çıkarılanlardan bir tanesi, onun kendisini Türk halkına ne kadar yakın hissettiğini gösterir niteliktedir. Makalesinde, “Sevgili hemşerilerim, sevgili Yahudiler; siz İngilizlere ve Fransızlara inanmayınız. Memleketlerinde demokrasi olduğunu, eşitlik olduğunu söylüyorlar. Doğrudur ama bu, İngilizler ve Fransızlar için geçerlidir. İngilizler ve Fransızlar hiçbir sömürgelerinde bu eşitliği vermemişlerdir. Bir tek istisna vardır; o da Osmanlı İmparatorluğu’dur. Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan bütün azınlıklar, dinleri ne olursa olsun eşit haklara sahiptirler. Bu nedenle İngiliz ve Fransız propagandasına uymayınız, silahlanınız, bir birlik kurunuz ve Osmanlı ordusuna iltihak edip bu müstevilere karşı Filistin’i koruyunuz” diyen lider, Osmanlı’ya duyduğu saygısını bu şekilde ifade etmiştir. Nitekim 5 Kasım 1914’te İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı İmparatorluğu’na karşı savaş ilan ettiğini unutmamak gerekir.
Bugün, antisemitizm yaparak prim yapmaya kalkan bazı kaynaklar Ben Gurion’un bu açıklamasını, Osmanlı’ya duyduğu saygıyı ve onun Atatürk hayranlığını görmezden gelmektedirler. Kim bilir, belki de 1914’te Yarbaylığa yükseltilen Mustafa Kemal, Şişli’de yaşayan annesini görmeye giderken yolu, gelecekte İsrail’i kuracak olan Ben Gurion ile Beyoğlu’nda kesişmiştir. Ne oldu bilinmez, ancak bu iki önemli dünya liderinin Selanik ve İstanbul’da hayatlarının bir kısmını geçirmesinin, hoş bir tesadüften daha fazlasını iki ülke halkına kazandırdığı aşikâr.