Geçtiğimiz nisan ayında ‘Şu meşhur ‘Soykırım’ tartışması’ başlıklı yazımda meclislerden çıkarılan soykırım yasalarının, siyasetçilerin ve aktivistlerin siyasi çekişme alanlarından biri olduğunu belirtmiş, biz tarihçilerin by-pass edildiğinden yakınmıştım. Ezcümle, soykırım kavramının biricik ve yalnızca Holokost’a özgü olması gerektiğini belirtmiştim o yazıda. Alman Meclisi’nin aldığı Ermeni tehcirini soykırım olarak tanıma kararı da yine benzer bir şekilde gelişti. Meclis, kabul ettiği metinde “Almanya’nın suçlu ve sorumlu olduğu Holokost’un biricikliğinin de bilincinde” olduğunu belirtti neyse ki. Bu, metindeki en önemli cümle olabilir, çünkü Yahudi Soykırımı’yla Ermenilerin yaşadığının arasındaki farkı en iyi bilenlerin yine Almanlar olduğunu net bir şekilde beyan ediyor. Zaten bundan sonrası da bu tip yasaların siyasi anlamını gösteren küçük detaylar oluyor aslında.
Geçtiğimiz nisan ayında ‘Şu meşhur ‘Soykırım’ tartışması’ başlıklı yazımda meclislerden çıkarılan soykırım yasalarının, siyasetçilerin ve aktivistlerin siyasi çekişme alanlarından biri olduğunu belirtmiş, biz tarihçilerin by-pass edildiğinden yakınmıştım. Ezcümle, soykırım kavramının biricik ve yalnızca Holokost’a özgü olması gerektiğini belirtmiştim o yazıda.
Alman Meclisi’nin aldığı Ermeni tehcirini soykırım olarak tanıma kararı da yine benzer bir şekilde gelişti. Meclis, kabul ettiği metinde “Almanya’nın suçlu ve sorumlu olduğu Holokost’un biricikliğinin de bilincinde” olduğunu belirtti neyse ki. Bu, metindeki en önemli cümle olabilir, çünkü Yahudi Soykırımı’yla Ermenilerin yaşadığının arasındaki farkı en iyi bilenlerin yine Almanlar olduğunu net bir şekilde beyan ediyor. Zaten bundan sonrası da bu tip yasaların siyasi anlamını gösteren küçük detaylar oluyor aslında.
Bayram değil, seyran değildi; ama bir anda tozlu raflardan iniverdi tasarı. Pek çokları bunu mülteci anlaşmasıyla birlikte okumak gerektiğini söyleyerek, yine yasanın siyasi bir mesele olduğuna değinmiş oldular. Yine tarihçiler kenara itildi, parmak hesabıyla tarih yazıldı. Şaşırtıcı mı? Hayır. Uzun uzun eleştirmeye değer mi? Yine hayır. Bu saçma yasaların tüm ülkelerin meclislerinden çıkarılması durumunda dahi bir anlamı olmadığını, yalnızca politik sonuçlar doğurduğunu artık herkes biliyor. Benim eleştirim, “Almanya 1915’le yüzleşiyor, Türkiye hala kaçıyor, örnek alın” diye üst perdeden akıl verenlere. Çünkü gerçek öyle değil, Almanya 1915’le yüzleşmiyor, bu yasa da ilerisi için doğabilecek sonuçlara dair ön alıcı ve akılcı bir hamle sadece. Nasıl mı?
Yasayı Türkiye’ye de yumuşak bir şekilde anlatmak isteyenler, “Yasa yalnızca Türkiye’yi değil, Almanya’yı da suçluyor” diyerek kamuoyu yaratmaya çalışıyor. Ancak yasaya bakınca görülen şey farklı, metnin dili Alman Meclisi’nin Almanya’yı suçlamak bir yana dursun, kendini aklamaya giriştiğini gösteriyor. Almanya 1915’teki rolünü yalnızca “gelen açık bilgilere karşın insanlığa karşı bu cürümü durdurmaya çalışmayarak oynadığı yüz kızartıcı rol” olarak görüyor. Metne göre Alman İmparatorluğu “…elindeki (bu) bilgiye karşın hiçbir şey yapma(mış),” “müttefiki Osmanlı İmparatorluğu üzerinde etkili bir baskı kurma işini sürüncemede bırak(mış.)” Mesele oldukça muğlâk bir ifadeyle özetlenmiş: “Alman İmparatorluğu’nun da bu olaylarda suç ortaklığı vardır.” “Allah Allah, ne o acaba?” diye merak edecek olursanız, sorunuzun cevabı o metinde yok.
Oysa metin, tarihsel gerçekliğe aykırı. Alman İmparatorluğu bir şeylere ‘göz yummuş’ değil, aksine, Osmanlı karargâhında karar alma yetkisi olan yüksek rütbeli askerleri olduğu hatırlanırsa, her aşamada onayı ve desteği olan, yapılan şey her neyse ona dâhil olan bir müttefik. Göz yummakla dâhil olmak birbirinden farklı şeyler.
Osmanlı ve Almanya 1914-1918 arasında müttefik. Önce olayların soykırım olduğunu iddia edip sonra da Almanya’nın gereğini yapmadığı için sorumlu olduğu ifadesi, önce kara bir tarih yazıp içinde de küçük bir dipnot koyarak kendini aklamaktan başka bir şey değil. Soykırım olup olmadığı önceki yazıda da değindiğim üzere hâlâ güncel bir tartışma alanıyken, Meclis olayların adını koyduğu gibi kendi oynadığı rolün ne olduğuna dair kararı da yine kendisi veriyor. Oysa Almanya’nın sorumluluğunun ‘dur diyememekten’ de öte olduğuna dair ciddi görüşler var.
Ermenilerin tehcir edilmesinin askeri bir mantık içerisinde olduğu, asıl amacın cephe gerisinin sağlama alınması olduğu makul bir öneri olarak ortada duruyor. Bir yanda Ermeni çetelerinin/komitacılarının faaliyetleri, bir yanda da Doğu Anadolu’nun da Rus tehdidi altında olduğu göz önüne alınırsa, Müslüman halkın -kendiliğinden- içerilere doğru göç edip bölgeyi boşaltması gibi bir risk de var. 1915 yılına geldiğimizde, bu olaylar yaşanırken önemli bir korku da var: İngilizler İstanbul’a geldi gelecek korkusu. Bu sebeple Ermeniler cephe olmamasına rağmen İzmit gibi illerden dahi alınıyor, cephe değil, ama olması kuvvetle muhtemel, böyle bir korku var. Tehcir planlanırken Almanların da bunu bir savaş stratejisi olarak görüp önermiş olmaları ve/veya onaylamış olmaları normal ve muhtemel. Hâsılı kelam, karargâhta karar verici görevlerde olan Alman generallerin olduğu bir dönemde, onayladıkları ve/veya yol gösterdikleri konusunda ciddi iddialar varken, kendi rolünün sadece ‘seyirci kalmak’ olduğu konusunda ahkâm kesmek, herhalde en son Alman Meclisi’ne düşer. Dolayısıyla burada Almanların kendi tarihleriyle, 1915’le yüzleşmeleriyle alakalı bir durum yok, topu taca atmak var. Haliyle buradan çıkarım yaparak üstten bir dil ve tavırla Türkiye’ye yüzleşme önerisi yapanlar, komik duruma düşüyorlar.
Görünen o ki, konu başkasının suçu olduğu zaman herkes konuşmaya koştururken, kendi suçu olunca geçiştirmeye çalışıyor. 1915’in soykırım olduğunu hızlıca kabul edip kendi suçunun mahiyetini de seyircilikle sınırlaması hiç de ikna edici gelmiyor. Hem Alman televizyonları Herero ve Namaları gündeme getirmişken, Alman Meclisi’nde bu katliamlarla ilgili tartışma yapılıp karar alınmış da değil. Eğer gerçekten mesele ‘kendi tarihiyle yüzleşmek’ olsa, başkalarına akıl vermeden evvel, bunu bizzat kendisinin yapması gerekirdi, başkalarından beklediği şekilde.
Tüm bunlar bu oylamaların ciddi ve objektif tarihsel tartışmanın yerini tutamayacağını ve bu gibi oylamalarla tam olarak da ihtiyaç duyulan bu tartışmaların önünün kesildiğini, olan bitenin yalnızca politik malzeme olduğunu gösteriyor bizlere. Kaldı ki her ülkenin meclisi, kendi tarihsel suçlarıyla ilgili oylama yapacaksa, bir süre sonra bu meclis kararlarının ‘cılkının çıkması’, “Yaptık oldu, ne var bunda?” havalarına girilmesi riski de çok fazla. Oysa tarihi anlamak için yapılan tartışmalar bu kavgadan farklı bir yerde duruyor.
Öte yandan tarihi meselelerin siyasi kavga meselesi değil de, bir ‘yüzleşme’, ‘ilerici bir adım’ olarak sunulması da ayrıca sorunlu. “Almanya soykırımı tanıdı” diye sevinen birtakım gençlerin, bunun yüzleşme falan değil politik hesap olduğunu fark etmemesi üzücü. Olay 1915’te olmuş, Almanya bu olayı yeni duymuş değil ve müttefik olarak orada. “Neden şimdi?” diye sorup üzerine düşünmek gerek, kaldı ki Kafkas bölgesinin geleceğinden bahsedilerek bir şeyler çıtlatılıyor bile. Tamamen siyasete bulanmış bu alanda bize kalan, aklıselimle okuyup araştırıp tartışmak, üstüne düşünmek.