Ülkelerinin özgürlüğü için savaşan bir grup Meksikalı, çatışma sırasında yemek molası verir… Silahların sustuğu bu anda, bir bayraklarının olmadığından yakınırlar… Herkes nasıl bir bayrak istediğini anlatır ama bir karara varamazlar… Sonunda aralarından biri yemiş oldukları karpuz kabuklarını göstererek şunları söyler: “Biz bu topraklar için savaşıyoruz. Ona emek veriyoruz. O da bize karpuz veriyor. Bayrağımız rengini karpuzdan alsın!”
Böylelikle kırmızı, beyaz ve yeşilden oluşan Meksika bayrağı doğmuş olur!
Bir karpuzu kestiğimizde ortaya çıkan renklerin bir ülkenin bayrağı olduğu çok azımız biliriz. Karpuz konusunda bilmediğimiz bununla kalmaz. Ne diyor Orhan Veli:
“Hanginiz bilir benim kadar
Karpuzdan fener yapmasını
Sedefli hançerle üstüne
Gülcemal resmi çizmesini”
Orhan Veli elbette karpuzdan fener yapmasını çok iyi bilirdi, çünkü çocukluğu Beykoz’da geçmiştir… Beykoz, İstanbul’un karpuz tarlalarıyla ünlü bir köyüydü o zamanlar… Unutmadan söyleyelim: Gülcemal de, o yılların ünlü bir vapurunun adıdır.
Karpuz, dünyada yaygın bir meyve olduğundan birçok şiirde ona rastlayabiliriz. Örneğin Şilili şair Pablo Neruda bir şiirinde şu dizelere yer verir:
“Neden güler bir karpuz ansızın
Bağrına saplanınca bir bıçak…”
Yazın bir dilim sıcak kahkahasıdır karpuz… Sıcak yaz günlerinde onunla serinleriz… Onun için yazılmış en güzel dizeler Bedri Rahmi Eyüboğlu’nda çıkar karşımıza… Şöyle seslenir Bedros:
“Bu karpuz çok kırmızı
Bölüşmek şart…”
Ama karpuz her zaman yenmek için değildir… İnsanımızın yaratıcı zekâsıyla çok farklı bir şekilde de kullanılmıştır! Ben buna tanığım. Nasıl mı? Anlatayım efendim: Sıcak bir yaz gününde, camları sonuna kadar açık arabamın içinde Boğaz Köprüsüne doğru ağır ağır ilerlerken, yolun solunda arızalanan bir araç görmüştüm. Arabanın sahibi ceza kesmekte olan polise bir şeyler anlatmak için çırpınıyordu. Yanlarından geçerken duymuştum, yalvarırcasına şunları söylüyordu: “Abi, idare et n’olur… O da kırmızı, bu da kırmızı…”
İstanbul trafiğinde yaşanılan gündelik komedi sahnelerinin en yaratıcılarından biri olan manzara şuydu: Arızalanan arabanın sahibi bagajında taşıdığı karpuzu ortasından kesmiş, reflektör yerine kullanmıştı!
Zeynep Kamil Hastanesinin karşısındaki karpuz sergisinde yazlık sinemaların dağılmasını beklerdik… Evlerine dönmekte olan insanlar arasında karpuz alan çok olurdu… Sonra, Göztepe’de açtığımız manav dükkânında da karpuzları tezgâha dizmekten çok mutlu olurdum. Ağabeyim de, ben de hem çalışıyor hem de okuyorduk, bir koltukta iki karpuz taşıyorduk yani…
Eee, lafı öyle ya da böyle sonuna getirdik. Ey okur, bil ki yukardaki tüm lakırdılar birazdan okuyacağın şiir içindir. Eh, bizim dolgumuzda kalemimize yakışır şekilde olmalı ama değil mi?
Gelgelelim şiire… Karpuz için yazılmış en güzel şiirdir, sizlere sunduğum. Adı: ‘Tekne Kazıntısı’… Şairi ise bir güzel insan: Cevat Çapan…
Buyurun, şiiri dilimliyoruz:
“Babam iki tek atınca
Hadi seni karpuzlara götüreyim, derdi
Karpuzlar Gebze’de oturan kızlardı
Annem kızarır, kızar
Bey çocuk daha küçük, der
Mutfağa gider ağlardı
Babam karpuzdan anlardı!”