Çok uzun süredir şiir yazmıyorum. Yoğunlaşsam, üstünde çalışsam, yazabilirim belki, ama doğrusu hiç de içimden gelmiyor. Geçmişe baktığımda çok uzun yıllar dizelerle yatıp kalkmış olduğumu görüyorum. O dönemde yaşanan her şey şiirdi benim için; yaşam, insanlar, doğa, duygular, düşünceler… Şimdi ise bütün bunları dizelerin yoğunluğu içinde değil, denemenin geniş olanakları içinde dile getirmeye çalışıyorum. Yazma amacım paylaşmanın ötesine gitmediğine göre, kendimi hangi yazın türünde ifade ettiğimin önemli olmadığını düşünüyorum.
Geçenlerde eski şiir kitaplarımı karıştırırken, kendimle ilgili şöyle bir yargıya vardım:
Belki direnseydim, çok daha iyi şiirler yazabilirdim; aklım, yüreğimden daha baskın çıkmasaydı!
Olmadı. Bundan da hiç hayıflanmıyorum. Kimi duygulanmaların bizi nerede ve nasıl yakalayacağını hiç bilemeyiz. Diyelim ki bir sevdanın peşinde koşuyorum. Onunla aynı duygu düzeyinde buluşamadığımız sürece, ömrüm sürekli bir arayışla geçecek, ama ona kavuşma şansını hiç yakalayamayacağım.
Aynı şekilde çekilen kimi acılar vardır. Bunlar, sıradan bir insanın yüreğini hançer gibi deşerken, şairin dilinden birer şiir olarak fışkırıyorlar. Tutukluluk, baskı, sürgün, hasret, gurbet acısı gibi… Sürekli pusuda bekleyen ölüm gibi…
Tüm duygulanma anlarında olduğu gibi mutluluğun da sanata olan katkısını yadsıyamayız. O coşku, bir çağlayan örneği öyle dizelerle dile gelebilir ki, sözün bittiği noktada aradığımız şiiri bulabiliriz.
Kişiyi daha çok tetikleyen, şiir damarını tutuşturan etmenler saymakla bitmez. Mademki kendimi eleştiriyorum, şu yargımı da göz ardı edemem: Şiir yazdığım yıllar boyunca, coşkumu dile getirecek o fırtınalar içimde hiç esmedi; ancak zaman zaman kendini duyumsatan ılımlı esintiler beni yönlendirdi. Düşündüğümde, yüzdürmeye çalıştığım şiir gemimin dümeni başında, yüreğimden daha çok da aklım vardı, diyorum. Bu yüzden kendimi o denli başarılı göremiyorum.
Daha üniversite yıllarındaydım. Haftada bir Attilâ İlhan’ı görmeye giderdim. Konuşmalarından keyif aldığım gibi, yazdıklarım için her zaman beni yüreklendirir, yazı ve denemelerime gazetenin sayfalarında yer verirdi. Bir süre yurt dışında kaldım. Kimi duyguları, deneyimleri o dönem içinde yaşama fırsatım oldu. Dönüşümden sonra yazdığım şiirleri Attilâ İlhan’a götürdüğümde, asıl şimdi sesini bulmaya başladın, demişti. Demek ki, kimi yaşanmışlıklar gerekliydi şiirimin olgunlaşması için… Daha da önemlisi, aklımın olduğu kadar yüreğimin sesini de duyurabilmeliydim dizelerimde. Her zaman ve her yerde gerekli olan, yürek ve akıl dengesi!
Aradan geçen bunca yıl sonra, sözümün başında söylediklerimi hiç değiştirmeden yineleyebilirim:
Aklım, yüreğimden baskın çıkmasaydı, belki daha iyi şiirler yazabilirdim!