‘Lanetlenmiş Proje’nin filmi

Fantastik filmlerin ustası Terry Gilliam 30 yıllık rüyasını gerçekleştirdi.

Viktor APALAÇİ Sanat
5 Aralık 2018 Çarşamba

Ünlü Amerikalı yönetmen Terry Gilliam’ın geniş hayal gücünü yansıtan, barok ve sürrealist bir film olan ‘Don Kişot’u Öldüren Adam/The Man Who Killed Don Quixote’, modern Avrupa’nın ilk romanı kabul edilen Cervantes’in kült eserinin bir adaptasyonu.

Gilliam’ın amacı birebir bir Don Kişot uyarlaması yapmak değil. Reklam sektörünün keşfedilmiş dahi çocuk kahramanı Toby’nin, İspanya’ya on yıl aradan sonra döndüğünde karşılaştıklarından yola çıkarak, bir fantezi aracılığıyla Gilliam, 30 yıllık rüyasını gerçekleştiriyor.

Miguel de Cervantes’in efsanevi kahramanı üzerine bir film yapma projesini yıllardır kovalayan Gilliam, adı ‘lanetlenmiş proje’ye çıkan ‘Don Kişot’u Öldüren Adam’ı gerçekleştirmiş oluyor.

Portekizli yapımcısı Paolo Branco ile ihtilafı mahkemeye taşınan, üstündeki tedbir kararını kaldırabilen filmin prömiyeri mayıs ayında Cannes Film Festivali’nin Kapanış Galası’nda yapılmıştı. Rüyalar hakkında sualler soran, kahramanlarının rüyalarını gerçekleştirmedeki inadını sergileyen bu film, demode sinema diline ve mizah anlayışına rağmen, 78 yaşına gelmiş bir sanatçının gösterdiği azme saygı duyma adına izlenmeyi hak ediyor.

Ünlü Amerikalı yönetmenin geniş hayal gücünü yansıtan bu barok ve sürrealist filmin öncesinde, proje haklarının sahibi Portekizli yapımcı Branco, Gilliam’ın hazırladığı ‘Lost In La Mancha’ adlı belgeseli beğenmeyince, projenin durdurulup başka bir yapımcıyla yoluna devam etmesini engellemek için mahkemeye müracaatı durumu karıştırmıştı. İspanyol bir yapımcıyla anlaşıp, projeyi bir yıl aradan sonra ele alarak bitiren Gilliam’ın filmini, ana rahminde 30 yıl bekledikten sonra dünyaya gelen sağlıklı bir bebeğe benzetmek mümkün.

Efsane yönetmen Gilliam’ın kendisi de efsaneye dönüşen bu son filmi hiç düşmeyen temposu, yaratıcı olay örgüsü, dev oyuncu kadrosu ve sıra dışı mizah anlayışı ile ilgiyi çekiyor.

Filmin açılış sekansında bezgin, hayal kırıklığı yaşamış, hayattan bıkmış, alaycı ve sinik reklam filmleri yönetmeni Toby’yi (Adam Driver), on yıl sonra ziyaret ettiği İspanya’da görürüz. Öğrencilik yıllarında İspanya’nın Los Sueros adlı yöresinde, Toby Cervantes adaptasyonu bir film çekmiş, Don Kişot rolünü köylü kunduracı Javier’e (Jonathan Price) vermiştir. Toby, yaşlı adamı aradan geçen uzun yıllara rağmen rolünün etkisinden hâlâ kurtulamamış, bir rüya âleminde yaşarken bulur.

KAOTİK, MELANKOLİK, SÜRREALİST FİLM

Kendini değirmenlere saldıran şövalye Don Kişot olarak gören, çılgın yanılsamaların tuzağına düşmüş Javier ile idealist gençlik yıllarında çevirdiği filmin trajik sonuçlarına katlanmak durumunda kalan, kendini beğenmiş Toby’nin karşılaşmaları, bizleri geçmiş ile günümüzün buluştuğu çağdaş bir Don Kişot hikâyesinin ortasına düşürür.

On yıl önce rol aldığı film, İspanyol köylünün umutlarını, rüyalarını ve yazgısını değiştirmiştir. Toby’nin, güvenilir refakatçisi Sancho Pancho olduğuna inanır. İkilinin sürüklendiği çılgın maceraya, acımasız bir Rus oligark, ırkçı bir yapımcı, gizemli güzel Jacqui (Olga Kurylenko) karışır. Javier deliliğiyle başa çıkabilecek midir? Gerçek dünyaya dönebilecek midir?

Toby etkilediği bu insanlar karşısında kendini affettirebilecek midir? Film bu suallere, çılgın bir karnaval temposu içinde cevap arıyor.

Gilliam birebir bir Don Kişot uyarlaması yapmıyor. İspanya’ya on yıl sonra dönen Toby çok şeyin değiştiğine tanık olur. Kendi halinde bir kunduracı olan Javier, aklını kaçırmış, 15 yaşında bıraktığı masum Angelina büyük şehre göçüp, kötü yola düşmüştür.Sancho Pancha’yı oynayan aktör ölmüş, Javier ise Toby’yi kendisini kurtarmaya gelen Sancho sanıyordur. Filmin iki ana karakteri oradan buraya savrulurken, aradıkları macerayı buluyorlar ama o macera bile tam olarak bir yere bağlanmıyor.

Filmini bütünlüklü bir film yapmayı ikinci plana atan Gilliam finalde ağzımda bir keçiboynuzu tadı bıraktı. Gilliam’ın kariyerinin sonbaharında yeni bir başyapıt bekleyenleri hayal kırıklığına uğratan ‘Don Kişot’u Öldüren Adam’ akıllarda keyifli bir seyirlik sunan absürt bir film olarak kalacak.

‘Don Kişot’u Öldüren Adam’, Fransız aktör Jean Rochefort ile İngiliz John Hurt’a ithaf edilmiş. Her iki aktör de Gilliam’ın projesinde yer almışlardı. Ancak yılların projesi gerçekleşmeden, ikisi de 2017’de hayata veda etmişti.Robert Duvall, Evan McGregor, Owen Wilson, Danny de Vito, Johnny Depp, Vanessa Paradis gibi ünlü oyuncuların Don Kişot projesinde ismi geçti.

‘Brazil’den 33 yıl sonra Gilliam’la yolları kesişen Jonathan Price, Don Kişot rolünde kariyerinin en başarılı performansını çıkarırken, Hollywood’un yükselen değeri Adam Driver, Toby rolünde bir ustalık gösterisinde bulunuyor.İsveçli aktör Stellan Skarsgard, Ukraynalı aktris Olga Kurylenko, Katalan Sergi Lopez ile İspanyol Rossy De Palma, filmin uluslararası oyuncu kadrosunu tamamlıyorlar.

GİLLİAM’IN VASİYET FİLMİ Mİ?

‘Don Kişot’u Öldüren Adam’, Terry Gilliam’ın 14 eserlik zengin filmografisindeki yapıtlardan en çok ‘Balıkçı Kral/The Fisher King’e (1991) yakın duruyor. Yönetmenin son filminde, görkemli bir atın üzerindeki, etrafına ateş saçan şövalye tarafından kovalandığı rüyasını gören Jack’in (Robin Williams) yerini 17. yüzyıl La Mancha’sının ihtişamlı bir sarayında rüyalar içinde yüzen Don Kişot alıyor.

Toby ile Javier arasındaki ilişki, ‘Balıkçı Kral’daki alkolik Jack ve akıl sağlığını yitiren Parry (Jack Bridges) arasındaki ilişkiye benziyor.

2009 Cannes Film Festivali’nde yarışma dışı olarak gösterilen ‘Dr. Parnassus/The Imaginarium of Doctor Parnassus’ ve ‘Baron Munchausen’in Maceraları/ The Adventures of Baron Munchausen’ (1988) gibi fantastik türüne ve tarihi filmlere olan zaafı bilinen Terry Gilliam’ın, 1989’dan beri Cervantes’in ‘Don Quixote de la Mancha’ romanını beyaz perdeye aktarma savaşını vermesi şaşırtıcı değil.

Monty Python filmleriyle sinema kariyerini başlatan Gilliam, bu türün ilk önemli çıkışı ‘Hayatın Anlamı/The Meaning of Life’tan (1983) sonra ilk başyapıtını, fütüristik ve karanlık bir atmosfere evrilen insanların distopik öyküsü ‘Brasil’de (1985) vermişti.

1988’de Cannes’da yarışan ‘Fear and Loathing in Las Vegas’ta Gilliam iki karizmatik aktör Johnny Depp ve Benicio del Toro ile birlikte çalışmıştı. Bir diğer distopik Gilliam filmi, Bruce Willis ve Brad Pitt’in yer aldığı 12 Maymun/Twelve Monkeys’ (1985), beş milyon kişinin ölümüne yol açan bir virüsün yayılmasını anlatıyordu.

Cannes’a gelen yönetmenler arasında Benito Benigni şaklabanlık konusunda birinciliği kimselere kaptırmaz diye düşünülürdü.

1997’de ‘Hayat Güzeldir’ ile Büyük Ödül’ü almak üzere sahneye koltukların üzerinden atlayarak gelen, jüri başkanı Martin Scorsese’nin ayaklarına kapanan, jüri üyelerini teker teker öpen Benigni’ye şaklabanlık konusunda rakip geldi. Bu yıl Terry Gilliam bulunduğu her ortamda yaptığı taşkınlıklarla herkesi hayrete düşürdü.

Kaotik ve eksantrik öykülü ‘Don Kişot’u Öldüren Adam’, belki de (bu yıl beyin kanaması geçiren) 78’lik Terry Gilliam’ın vasiyet filmi.

Monty Python üyesi olarak yaptıklarından, ‘Brazil’ ve ‘Balıkçı Kral’ gibi başyapıtlarından, Gilliam sinema tarihinin nevi şahsına münhasır özel insanlarından…

 

‘THE MAN WHO KILLED DON QUIXOTE’

Yön: Terry Gilliam  Sen: T. Gilliam- Tony GrisoniMüz: Hans Zimmer Gör: Nicola PeceroniMüz: Roque Banos  Kurgu: Teresa Font-Lesley WalkerSes: Pierre MertensOyn: Adam Driver- Jonathan Price- Stellan Skarsgard- Olga Kurylenko- Joana Ribeiro- Sergi Lopez- Rossy de Palma

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün