Ulrich Stransky: Binlerce insan gözlerinin önünde katledilmişti

Ulrich Stransky, Çek asıllı Yahudi bir ailenin çocuğuydu. Naziler önce annesini, babasını ve erkek kardeşlerini katlettiler. Bir süre sonra da onu Auschwitz Kampına naklettiler. Ulrich, bu cehennemden sağ olarak kurtulmayı başardı.

Sara YANAROCAK Kavram
3 Ocak 2019 Perşembe

Ulrich, 1921 yılında Kuzey Bohemya’nın Brüx kentinde doğdu, ardından aile Cesky Brod’a taşındı. Aile çocuklarını dindar olmayan bir ortamda büyütmüştü. Babası Yahudi cemaatine, hiçbir zaman yakın olmamıştı. Dini görevleri de uygulamazdı. Çocuklarını da bunlar için hiç zorlamamıştı. Evde bayramlar bile kutlanmazdı. Babaları, “Eğer çok sıkıntılıysan ve çıkmaza girersen, dine dönersin. Benim hiçbir sıkıntım yok, o yüzden dinle ilgilenmiyorum” derdi.

O dönemde yükselmeye başlayan Nazi rejimi, aileye aidiyetlerini bütün ağırlığıyla öğretmeye başlamıştı. Önce babasının çok önemli bir iş yeri olan büyük mağazasına el kondu. Ulrich okumakta olduğu makine mühendisliği fakültesinin son sınıfından, Yahudi olduğu için atıldı. Aynı akıbete erkek kardeşleri de uğramışlardı.

Ulrich, “1941 yılında Naziler, Prag Yahudi Cemaatine giderek, iş yapabilecek yetkin genç Yahudi erkeklerin isim listesini istedi. Cesky Brod’un Yahudi Cemaati Başkanı, babamı bularak, “Bize ailenden birisini verebilirsin değil mi?” diye sordu. Böylece ben Lipa-Yeniden Eğitim Kampına gönderildim. Burada yaklaşık 300 Yahudi gencini çalışmak üzere toplamışlardı. Burası Naziler için yiyecek maddeleri imal eden bir çiftlikti. Burada üç ay kadar kaldım. Evden ayrılıp kampa gittiğim gün aslında annemi, babamı ve erkek kardeşlerimi gördüğüm son günmüş” diyordu.

Ulrich’in annesi, babası ve erkek kardeşlerini önce Terezin’e, ardından Majdenek Toplama Kampına götürmüşlerdi. Majdenek’de bir süre yol yapımında çalıştırılmışlar, ardından gaz odalarına gönderilmişlerdi. Aslında Ulrich şans eseri onlarla birlikte gönderilmekten kurtulmuştu. Lipa Kampı diğerlerine göre daha rahattı, orada en azından daha iyi besleniyordu. Sonunda Eylül 1943 tarihinde kendisi de Terezin’e gönderilmişti. Oranın yaşam şartları oldukça zordu ama dış dünyaya açık ve sergilenmek üzere kullanıldığından, çok sık olarak tiyatro ve müzik gösterileri yapılırdı. Diğer yandan yaşlılara ve çocuklara yapılanlar bir felaketti. Kamp sakinlerinin gözlerinin önünde yüzlercesini kurşunlayarak öldürürlerdi. Yiyecekler çok kötü ve bayattı. Temizlik şartları ise tam anlamıyla bir felaketti.

Auschwitz’e nakil

Ulrich 22 yaşındayken Auschwitz’e nakledildi. Genç ve sağlıklı olduğu için çalışmaya götürüleceğinden çok emindi. Ölüm o sırada ona çok uzak görünüyordu.

“Kampa vardığımızda bizi sağ tarafa ayırdılar. SS’ler bize sopalarla vuruyorlardı. Aynı gün oradan Birkenau Kampı’na nakledildik.”

Ulrich, Birkenau Kampına götürülürken, bindirildiği kamyondan etrafına bakıyordu. Her taraf dikenli, elektrikli tellerle çevrelenmişti. Tellerin önünde silahlı nöbetçi askerleri vardı. Kamp gece olduğu için, çok kuvvetli spot lambaları ile ışıklandırılmıştı. Barakaların önünden geçerlerken gözüne Terezin’den tanıdık yüzler çarpıyordu. O zaman bu kampın farkı hemen anlaşılıyordu. Çünkü insanların hepsi çok sefil ve düşkün bir görüntüye sahipti. Birdenbire eski arkadaşı Franta Printz’i görmüştü. Delikanlı üç yıldan beridir Auschwitz’deydi ve bitik görünüyordu.

Ulrich önce yol yapımında çalıştırılmaya başlamıştı. Ortam bir felaketti. Her taraf çamur içindeydi. Kırılmış olan iri kayaları bir el arabasında taşıyorlardı. Günde 10-12 saat hiç durmaksızın çalışırlardı. Havanın nasıl olduğu hiç önemli değildi. Üstleri başları berbattı. Daha sonra onu krematoryuma gönderdiler. Orada gaz odasından çıkan cesetleri fırına taşıma görevine başladı.

 

 

Ulrich’in ağzından

“Ceset taşıyıcısı idim, ama ben her şeye rağmen kendimi şanslı görüyordum. En önemlisi hâlâ hayattaydım. Bir de gün aşırı bize yeni kıyafetler veriliyordu. Bir keresinde verilen temiz bir ceketin cebinden, iki tane kâğıt para buldum. Paranın toplam değeri 120 dolar kadardı. Sanırım bu ceketin esas sahibi doğrudan gaz odasına gönderilmişti. Ceketin Hollanda malı olduğu içindeki markasından anlaşılıyordu. Bu kesinlikle Hollandalı bir Yahudi’ye aitti.  Başka bir seferinde de diğer bir ceketin cebinden bir sürü sigara çıkmıştı. Bu sigaraları çorba veya ekmek karşılığında takas etmiştim.

Kampa ilk getirildiğim gün, Polonyalı bir nöbetçi bütün bedenimizi ve başımızı tamamen tıraş etmişti. Sonra kolumuza bazı rakamlar dövme ile kazılmıştı.  Aramızdan birçoğumuz hemen musluklara koşarak bunu derimizden temizlemeye çalışmıştık. Ama bu mürekkep derimizin altına zerk edilmişti. Kendi kendime karar vermiştim, eğer hayatta kalırsam, bu dövmeden dolayı asla utanç duymayacaktım. Ama bazı zamanlar oldu ki, mesela 1950’lerdeki dönemlerde, ülkede birçok Yahudi de tutuklanıp, hüküm giymişti. Mahkemelerde antisemit şovlar yapıyorlar ve insanları kışkırtıyorlardı. İşte o zamanlar, kendimi olabilecek saldırılara karşı koruyabilmek için, her zaman uzun kollu gömlekler giyiyordum.”

 

Savaş sonrası

Ulrich hayatta kalmayı başaranlardandı. Savaştan sonra Çekoslovakya’ya geri döndü. Orada Strasa adlı bir kızla evlendi. 1946 yılında Prag’daki ‘Prag Smichow Endüstri ve Makine Mühendisliği’ bölümünden mezun oldu. Mühendis ve tasarımcı olarak çalışmaya başladı. Şubat devriminden sonra kurulan Komünist Parti’ye katılmayı reddetti. 1989 olaylarından sonra,1990’da ‘Çek Cumhuriyeti Savaşçılar Derneği’ne üye oldu. Pek çok Alman-Çek toplantısına katıldı ve antisemitizme karşı mitingler düzenledi. 1998’de üye olduğu dernekte başkanlığa getirildi. O dönemde Nazi rejiminin kurbanlarının tazmini için kampanya yürüttü. 2009 yılında Alman- Çek anlayışına olan bağlılığı için, Almanya Federal Cumhuriyeti’nin  ‘Merit 1. Sınıfı’ ödülünü almaya hak kazandı. “Yeryüzünde Adalet Yoktur- Bir Çek Auschwitz Kurtulanının Hatıraları” adlı bir kitap yazdı. Kitap 2010 yılında Almancaya tercüme edildi. Uzun yıllar boyunca farklı okullarda yapılan tartışmalara Holokost tanığı olarak katıldı. 21 Temmuz 2014 yılında, 93 yaşındayken yaşama veda etti.

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün