Felsefi bir peri masalı

İtalyan sinemasına yeni bir soluk getiren Alice Rohrwacher ‘MUTLU LAZZARO’ ile Cannes’da En İyi Senaryo ödülü kazandı

Viktor APALAÇİ Sanat
13 Mart 2019 Çarşamba

Yönetmen, konusu İtalyan taşrasında geçen, mistisizm, gerçekçilik ve fantastiği harmanlayan modern bir masal ile pastoral tatlar içeren öykülere karşı olan zaafını yineliyor. Filmin saf, naif, temiz kalpli, iyilik timsali genç köylü Lazzaro üzerinden mesajlar içeren, doyumsuz güzellikte bir öyküsü var. Rohrwacher yüreklere hitap eden filminin finalinde şu karanlık mesajı veriyor: “Yaşadığımız toplumda Lazzaro gibi nesli tükenmiş iyilere yer yok!” Yönetmen, insanın yüreğini ısıtan sevecen üslubuyla insanlığın ahlaki çürümüşlüğünü ustalıkla gözler önüne seriyor.

Kariyerindeki sadece beş filmle İtalyan sinemasının yükselen değeri olarak gösterilen Alice Rohrwacher ‘Mutlu Lazzaro/Lazzaro Felice’ ile Cannes Festivali’nden En İyi Senaryo Ödülü ile ayrıldı.

Konusu İtalyan taşrasında geçen, pastoral tatlar içeren öykülere karşı olan zaafını bu filmde yineleyen Toscana’lı yönetmen, mistik öğelerle örülü iç acıtıcı bir dostluk öyküsü anlatıyor.

Film, saf, naif, temiz kalpli, hesapsız, yardımsever, masumiyetin temsilcisi, iyi kalpli genç köylü Lazzaro üzerinden mesajlar içeren, doyumsuz güzellikte bir masal anlatıyor.

Rohrwacher, fantastik tatlar içeren, yüreklere hitap eden filminin finalinde şu karanlık mesajı veriyor: “Yaşadığımız toplumda Lazzaro gibi nesli tükenmiş iyilere yer yok!”

Vahşi kapitalizmin hüküm sürdüğü günümüz kalpsiz, adaletsiz, modern toplum hayatında temiz kalmanın imkânsızlığını gözler önüne seren film, tarzı ve konusuyla Yeni Gerçekçi İtalyan sinemasının başyapıtlarını akla getiriyor.

Gerçeküstücü dokunuşlarıyla ‘Mutlu Lazzaro’ İtalyan sinemasında türün unutulmaz ustaları Taviani Kardeşler, Ermanno Olmi, Federico Fellini, Francesco Rosi, Pier Paolo Pasolini’den ilham alırken, kendilerine saygı duruşunda da bulunuyor.

Mistik ve büyülü gerçekçi öğelerle örülü film masalsı evreniyle, sosyopolitik içeriğiyle, gerçekçi bir toplum ve sistem eleştirisine soyunuyor. Rohrwacher, semboller eşliğinde mesajını, özünde insani değerler olan bir masal aracılığıyla iletme yolunu seçmiş. Bunda da çok başarılı olmuş. Film, bir peri masalı aracılığıyla politik bir manifestoya imzasını atmış oluyor. Günümüzün acımasız sömürü düzenine Lazzaro gibi iyi ve dürüst insanlar uyum sağlayamadıkları gibi, medeniyetin çarkları arasında ezilmeye mahkûmdurlar.

Filmin konusu 1980’li yıllarda, cenneti andıran Inviolata adlı, tütün tarlalarıyla çevrili bir köyde geçiyor. Feodal çağlardan kalma bir köy ağasının, Alfonsina de Luna (Nicoletta Braschi) adlı bir markizin emrinde para almadan boğaz tokluğuna, köle gibi çalıştırılan köylüler, adeta 19. yüzyıl hayatı sürmektedir.

Anası babası belirsiz, yaşlı ninesinden başka yakını olmayan, herkesin yardımına koşan genç köylü Lazzaro (Adriano Tardiolo) sistemin ezdiği köylüler tarafından sömürülmektedir.

SEMBOL YÜKLÜ BİR FABL

Şato gibi bir köşkte yaşayan markizin oğlu Tancredi (Luca Chikovani) ile arkadaşlık kurduğunu sanan saf Lazzaro aslında bu asilzade tarafından da sömürülmektedir.

Köyden, annesinden kaçıp gitmeyi kuran şımarık Tancredi, şeytani bir plan yaparak, saklandığı sığınaktan annesine gönderdiği mektupta, kaçırıldığını ve fidye olarak 1 milyon liret istendiğini yazar.Lazzaro Tancredi’ye gizlendiği yere yemek taşıdığı bir gün bir uçuruma yuvarlanınca bilincini kaybeder.

Fantastik hikâyemizde, yıllar sonra uyanan Lazzaro’nun yaşadığı köyün tamamen terkedilmiş olduğunu görürüz.

Köy halkını sömüren markizin kirli oyunu ortaya çıkmış, sahtekârlığı gazetelere düşen markiz tutuklanmıştır. Köy halkı büyük şehrin varoşlarında hayatta kalma savaşı vermektedir.

Aptalca görünecek kadar iyi bir çiftçi olan Lazzaro, dostluk kurduğunu zannettiği Tancredi’nin gizemli planları ve yalanları arasında kalır. Polisin müdahalesinden sonra köy boşalır. Lazzaro şehre geldiğinde bu kirli yerde temiz kalmaya çalışır. Yaşlanan Tancredi hem kendisini hem etrafını kandıran bir insandır.

Lazzaro, çocukluk arkadaşı Antonia’ya (Alba Rohrwacher) ve ufak tefek hırsızlıklarla geçinen Ultimo’ya (Sergi Lopez) rastlar. Büyük kentte markizin yerini bankaların aldığını öğrenir.

Filmin ilk bir buçuk saati, gözden uzak, medeniyetin unuttuğu bir köyde geçiyor. Son yarım saatlik final bölümünde, iyilik timsali Lazzaro toplumun egemen güçleri tarafından cezalandırılıyor.

Zamansız, masalsı bir atmosfer kuran Alice Rohrwacher, insanın yüreğini ısıtan sevecen üslubuyla insanlığın ahlaki çürümüşlüğünü ustalıkla gözler önüne seriyor.

Filmin finalinde Alice Rohrwacher ebedi gençliği yakalayan Lazzaro için, yaşadığımız dünyada iç açıcı bir istikbal görmüyor. Yönetmen, ülkesi İtalya’nın son 30 yılda yaşadığı derin sarsıntılı sürecin izlerini filmine yansıtıyor.

İÇ KARARTICI VE ACI BİR MESAJ

Rohrwacher bu şiirsel ve sembol yüklü peri masalında iki kahramanı (Lazzaro ve Antonia) üzerinden aynı mesajı tekrarlıyor: “Hayatta hep iyilik yap, karşılığını bulmasan da iyilikten şaşma”.

Lazzaro, filmin son yarım saatinde, şehrin kenar mahallelerinde rastladığı köydeki yakınlarına, kendisini terk etmelerine ve aldatmalarına rağmen yardım elini uzatmaya devam ediyor.

Herkesin herkese yabancı olduğu günümüzde, film değerini yitiren iyiliği yüceltirken, salondan çıktığımızda bizlere masumiyetin korunması için savaşmamız gerektiğini hatırlatıyor.

Rohrwacher bu gerçekçi fablında, kahramanı Lazzaro’yu senaryosuna yerleştirirken belki de İtalyan klasiklerinin unutulmaz kahramanlarından esinlendi. Federico Fellini’nin ‘Sonsuz Sokaklar/ La Strada’sında (1954) , Anthony Quinn’in oynadığı Zampano, Ettore Scola’nın ‘Çirkinler, Kötüler, Kirliler’inde (1976) Nino Manfredi’nin canlandırdığı Giancinto veya Luchino, Vİsconti’nin başyapıtı ‘Leopar/İl Gattopardo’sunda (1963) Alain Delon’un oynadığı yakışıklı Tancrede…

Robert Zemeckis’in altı Oscar’lı başyapıtı ‘Forrest Gump’ın (1994) unutulmaz kahramanı da Lazzaro’ya çok benziyordu. (Tom Hanks ikinci Oscar ödülünü Forrest Gump rolüyle kazanmıştı).

Lazzaro’yu canlandırması için Adriano Tadiolo’dan başkası düşünülemezdi. Sinemadaki ilk rolünde bu yetenekli amatör oyuncu, yüzünden eksik etmediği saflık ve temizlik ile canlandırdığı karakteri inandırıcı kılıyor.

Markiz Alfonsina’da (sinemadan 13 yıl uzak kalan) ‘Hayat Güzeldir/ La Vita e Bella’nın (1997) unutulmaz aktrisi Nicoletta Braschi’yi izlemek büyük keyifti. Filmin Cannes’daki galasında yanında gerçek hayattaki eşi Roberto Benigni vardı.

Alice Rohrwacher, fetiş oyuncusu, aynı zamanda kız kardeşi Alba için de senaryosunda bir rol yazmış. ‘Pan’ın Labirenti’nin unutulmaz aktörü İspanyol Sergi Lopez, filmdeki kısa rolünün hakkını veriyor. Filmdeki köylüleri 2000 aday arasında yapılan mülakattan seçilen amatörler oynuyor.

PASTORAL FİLMLERİN KRALİÇESİ

İtalyan profesör bir anne ile Alman müzisyen bir babanın 34 yaşındaki kızı olan Alice Rohrwacher, aktris-senaryo yazarı- yönetmen olarak komple bir sinemacı.

Son yıllarda eski ihtişamından uzak kalan, sesini pek duyuramayan, gerileme dönemi yaşadığı söylenen İtalyan sinemasına yeni bir soluk getiren Rohrwacher, Avrupa’nın yükselen değerleri arasında sayılıyor.

Kısa film ve belgesel ile sinemaya ısınan Rohrwacher, ilk uzun metrajlı filmi ‘Corpo Celeste’ ile 2011’de Cannes Festivali’nin Yönetmenlerin 15 Günü bölümüne katıldı. 13 yaşındaki Marta’nın izini süren bu filmden üç yıl sonra yönetmen bu kez Cannes’ın ana bölümüne katıldı.

‘Mucizeler/Le Meraviglie’, bir çiftlikte yaşayan Alman bir babanın karısıyla dört çocuğuna uyguladığı baskıyı anlatıyordu. Cannes’da Jüri Büyük Ödülü kazanan ‘Mucizeler’, Nuri Bilge Ceylan’ın Altın Palmiye Ödüllü ‘Kış Uykusu’nun gerisinde kalmıştı. Jüri başkanı o yıl (Cannes’ın tek Altın Palmiye’li kadın yönetmeni) Jane Campion’du.

Geçen mayıs ayında ‘Mutlu Lazzaro’ Cannes’dan En İyi Senaryo Ödülü ile ayrıldı. Ödül töreninden sonra yaptığı basın konferansında Rohrwacher’ın şu cümlelerini not etmiştim: “Basitlikten yola çıkmayı seviyorum. Gözden uzak, medeniyetin nimetlerinden yararlanamayan, toprak ağası bir markiz tarafından sömürülen köylüleri anlattım. İtalyan sinemasının ustalarından bana kalan miras dünya görüşümü şekillendiriyor”.

Mistisizm, gerçekçilik ve fantastiği harmanlayan modern masal ‘Mutlu Lazzaro’, bu konuda yapılmış iki İtalyan klasiğine saygı duruşunda bulunuyor; Ermano Olmi’nin Altın Palmiye ödüllü ‘L’Arbre Aux Sabots’su (1978) ve Ettore Scola’yı Cannes’da En İyi Yönetmen yapan ‘Çirkinler, Kötüler, Kirliler/Affreux, Sales et Méchants’ (1976).

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün