Gelibolu’dan bir Gülcan Ailesi geçti

Lüsi ve Muiz Gülcan çifti çocukluklarını ve gençliklerini Gelibolu’da geçirdiler. Kızlarının doğumunun ardından İstanbul’a göç eden Gülcan’lar doğup büyüdükleri Gelibolu’yu, oradaki yaşamlarını, gelenekleri paylaştı.

Dora NİYEGO Toplum
17 Temmuz 2019 Çarşamba

Öncelikle sizleri tanıyalım.

Lüsi: 1945 yılının şubat ayında Ester ve Leon Benalt çiftinin küçük kızları olarak Gelibolu’da doğdum. Çocukluk ve gençlik yıllarım orada geçti. Ortaokulu bitirdikten sonra Kız Enstitüsüne başladım. İzmir Kız Olgunlaşma Enstitüsünün sınavını kazanınca bir yıl İzmir’de okudum. Nişanlanınca Gelibolu’ya geri döndüm. 1963 yılında Muiz’le evlendim. 1964’te ilk kızımız doğdu. Bir yıl sonra İstanbul’a geldik. Başta ablamın da oturduğu Kuledibi’ne yerleştik. Neve Şalom Sinagogunun yanındaki apartmanda oturuyorduk. 1970 ylında Caddebostan’a geldik. 1973’te küçük kızımız doğdu. O tarihten beri de Caddebostan’da oturuyoruz.

Muiz: Kasım 1938’de Sinyora ve Avram Gülcan çiftinin ortanca çocukları olarak Gelibolu’da doğdum. İlkokul ve ortaokulu orada okudum. Askerlik çağına kadar dayımın yanında çalıştım. Bahriyeli olarak üç yıl askerlik yaptım. Deniz Bandosunda klarnet çalıyordum. Bu sayede 1959 yılında Savarona yatı ile bir ay Akdeniz’de görev gezisine çıkma fırsatım oldu. Askerlik sonrası babamın yanında çalışmaya başladım. Kızımın doğumundan sonra daha iyi iş ve eğitim olanakları için İstanbul’a geldik. Bir süre dayımın yanında çalıştıktan sonra eşimin kuzeni ile züccaciye işi kurduk. 1983 yılından bu zamana kadar konfeksiyon işiyle uğraştım. Birkaç ay önce de emekli oldum

Gelibolu’daki Yahudilerin yaşam şekillerinden bahseder misiniz?

M: Gelibolu’da rahat bir yaşantımız vardı, herkes birbirini çok iyi tanırdı. Arkadaşlarımızın çoğu Yahudi’ydi. Herkes ticaret ile uğraşırdı.

L: Yahudi aileler arasında yardımlaşma çok önemliydi. Birinin evinde hasta varsa, o evin hanımı yorulmasın diye her gece başka bir dostu başında beklerdi. Cuma günleri herkesin evinde borekas yapılırdı. O zamanlar evlerde fırın olmadığı için tepsiler mahalle fırınlarına götürülürdü. Tepsileri fırına götürüp almak genelde çocuklara düşerdi.

Yahudi bayramları nasıl kutlanırdı? Cemaat üyelerinin dini vecibelere, geleneklere bağlılıklarından ve bayramları kutlama şeklinden bahseder misin?

L: Cemaat üyeleri dini geleneklerine çok bağlıydı. Herkes Kaşerut’a bakardı. Haham özel olarak kesim yapardı. Erkek bebek doğduğunda İstanbul’dan sünnetçi gelirdi.

Roş Aşana ve Kipur arasında kapara yapılırdı ve bunun için de haham getirtilirdi. Kipur öncesindeki pazar günü mutlaka mezarlık ziyaretine gidilirdi. Herkese haber verilerek bir minibüs kiralanırdı. Kipur günü neredeyse tüm çarşı kapanırdı. Herkes Yahudilerin bayramı olduğunu bilirdi.

Roş Aşana bayramını herkes kendi evinde yapardı ama Pesah bayramında mutlaka aile büyüklerinin evinde toplanılırdı. Pesah geldiği zaman mahalle fırınları Yahudiler için temizlenirdi ve haber verilirdi. Herkes aynı saatte ıspanak ve pırasa böreklerini pişirilmesi için götürürdü. Tepsiler karışmasın diye işaret konulurdu. Bayram öncesinde bütün kadınlar toplanarak sinagogu temizlerdi. Her yer silip süpürülür, camlar silinir ve perdeler yıkanırdı. Evlerde de Purim sonrası esaslı bir temizlik başlardı. Pesah bayramına kadar badana dahil evin her yeri elden geçirilirdi.

M: Temizlenen odalar kapatılır, kimsenin girmesine izin verilmezdi. Mutfak en sona bırakılırdı. Pesah’tan önceki gün neredeyse aç kalırdık. Agada hem İbranice hem de İspanyolca okunurdu. Agada okunurken çıt çıkarılmazdı. Gürültü yapan çocuklar büyüklerin sert bakışlarına maruz kalırdı.

Purim çok neşeli geçerdi. Akrabalar yaptıkları tatlıları birbirlerine yollardı. Tatlı tabaklarını götürmek önemli bir görevdi; kardeşler tabakları götürmek için birbirleriyle tartışırdı çünkü tatlı götüren çocuklara harçlık verilirdi.

Ayrıca Sukot bayramı çok güzel olurdu. Bütün sinagog süslenirdi. Her aile evinde balık kızartır ve sinagoga getirirdi. Kurulan çardağın altında balık-ekmek, üzüm ve çeşitli yiyeceklerle sofra donatılırdı ve hep beraber yenirdi.

O zamanlar Yahudiler nerelerde yaşarlardı?

L: Yahudiler genelde Gelibolu’nun en güzel yerlerinden biri olan Hoca Hamza Mahallesinde yaşardı. Buraya Yahudi Mahallesi de denirdi. Hatta artık virane olarak duran sinagogun bulunduğu sokağın adı Havra Geçit’ti.

Gelibolulu ailelerin soyadlarını hatırlıyor musunuz?

M: Gelibolu’da yaşayan Yahudilerin çoğunun soyadı Yohay idi. Soyadı kanunu çıktığında nüfus memurunun “Gelen Yohay, giden Yohay! Bu böyle olmaz,” diyerek bazı Yohaylara Gülcan, Melek, Sıvacı gibi soyadları verdiği söylenir. Bunların dışında Benalta, Benbaneste, Kandiyoti, Haliyo (Haligür), Tefçioğlu ve Baran gibi soyadları da vardı.

Yahudi gençleri eğitimli miydi? Erkekler hangi meslekleri yapardı? Kadınlar nasıl vakit geçirirdi?

M: Çocuklar mutlaka okula yollanırdı. O zamanlarda Gelibolu’da lise yoktu. Ortaokulu bitirip eğitimine devam etmek isteyenler Çanakkale veya İstanbul’a giderdi. Dini eğitim ise haham tarafından verilirdi. Bar-mitza çağına gelen oğlanları hahamımız yetiştirirdi.

Yahudilerin hepsi meslek sahibiydi. Gelibolu çarşısındaki manifaturacı, nalbur, kırtasiyeci, kunduracı gibi dükkânların çoğu Yahudilere aitti. Şu anda Gelibolu’nun en ünlü peynir helvacısı olan Zafer’e helva yapımını babam öğretmişti.

L: Babamın çarşıda hırdavat dükkânı vardı ve Gelibolu’nun en iyi camcısı olarak bilinirdi. Herkes onu Camcı Leon diye çağırırdı. Orduevi’nin tüm camlarını o yapmıştı. Askeriye’de onu çok iyi tanırlardı.

Kadınlar her cumartesi mutlaka toplanır ve oyun oynarlardı. Hafta arası ise arkadaşlar birlikte çarşı gezisine çıkar veya birbirlerine çaya gider, el işi yaparlardı.

Gençler nasıl tanışıp evlenirlerdi?

L: Kızlı erkekli arkadaş grupları yoktu. Kızlar kızlarla, erkekler erkeklerle gezip dolaşırdı. Daha çok aracı usulüyle tanışılıp evlenilirdi. Büyükler iki gencin birbirine uygun olduğunu düşünüp kendi aralarında anlaştılarsa iş bitmiş sayılırdı. İki genç ancak nişan yapıldıktan sonra birlikte çıkabilir ve birbirlerini tanımaya fırsat bulurdu.

Gençlerin ve büyüklerin eğlence şekilleri nelerdi? Yaz ve kış aylarında hafta sonları neler yaparlardı?

M: Yazın herkes evinin önünde otururdu. Komşularla sohbet edilirdi. Yaz aylarında panayır kurulurdu. Pazar akşamları her aile yemeğini alırdı ve deniz kıyısında ünlü Gelibolu kayalıklarında hep beraber yenirdi. Kışları ise İstanbul’dan tiyatro grupları, şarkıcılar geldiği zaman mutlaka gidilirdi. Ayrıca sinemaya, Orduevi’nde ve Astsubay Gazinosu’nda yapılan balolara gidilirdi.

Yahudilerin geniş toplumla iletişimleri nasıldı? Asimilasyon var mıydı?

M: Geniş toplumla aramız çok iyiydi. Birbirilerimizin bayramlarını bilir ve kutlardık, birbirilerimizin adet ve geleneklerine saygı gösterirdik. Komşular arasında çok iyi dostluklar vardı.

Bu dostluklar insanları öylesine etkilemiş ki, yıllar sonra Gelibolu’dan İsrail’e göç eden bir çiftin kızı olan Sara Kara’nın kurduğu ‘The Jewish Heritage of Gallipoli’ adlı Facebook grubuna hevesle üye olarak birbirlerini bulmuşlar. Bu grupta Gelibolu’dan göç eden Yahudiler dışında geride kalan komşuları da var. Grupta eski anılar, eski resimler paylaşılıyor. Şu anda hala Gelibolu’da yaşayan geniş toplum üyeleri eski komşularına güncel haberleri yazıyor. Grubun yöneticisi Sara Kara, eski Yahudi mezarlığının temizlenmesini sağladı, Gelibolu’daki tarihi yapıların korunması ve onarılması için ön ayak oluyor. 

Gelibolu Yahudi Tarihi ile ilgili bir yüksek lisans tezi hazırlayan Arkeolog Fuat Durmuş, eski evlerin kimlere ait olduğu gibi bilgileri, sinagog planı, Yahudi atasözleri ve deyimler, gelenek ve görenekler hakkında yardımlarını istemek üzere bu gruba başvurdu.

L: Muiz gençliğinde İsrail’e gitmek istemiş. Onu vazgeçirmek için akordeon almışlar. Yan evdeki komşuları müzik öğretmeni Fatoş Hanım ona müzik dersi verip akordeon çalmayı öğretmiş. Muiz’e o kadar çok emek vermiş ki, Orduevi’nde yapılan balolarda Muiz orkestrada akardeon çalardı.

Asimilasyon yok sayılırdı çünkü geniş toplumdan biriyle olmak kesinlikle kabul edilemeyecek bir şeydi.

Yahudilerin Gelibolu’dan göç etmelerinin nedenleri nelerdi? Nerelere göç ettiler?

M: 1948 öncesinde Amerika, Avrupa ve Güney Amerika ülkelerine göç edenler olmuştu. Ancak 1948 yılında büyük bir grup İsrail’e göç etti. 60’lı yıllarda ikinci bir göç dalgasıyla İsrail’e gidenler oldu. Bu dönemler arasında İstanbul’a taşınanlar da olmuştu. Göç eden gençler anne babalarını da yanlarında götürüyorlardı. Hahamımız rahmetli Vitali Magriso da İstanbul’a göç ettikten sonra birkaç yıl cemaat üyelerinin liderliğinde dualar yapılmaya devam edildi.  Ancak zaman içinde minyan bile toplanamaz oldu ve sinagog kapandı. Bundan sonra cemaat iyice küçüldü, herkes yavaş yavaş dağıldı. Şu anda Gelibolu’da yaşayan sadece Reşat Sıvacı’nın yeğeni Rahamim Sıvacı var.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün