W. Allen’ın NY güzellemesi

Woody Allen ‘NEW YORK’TA YAĞMURLU BİR GÜN’de sinema sektörünü ve burjuvaziyi hedef tahtasına koyuyor

Viktor APALAÇİ Sanat
4 Eylül 2019 Çarşamba

Cinsel taciz suçlamalarının yeniden gündeme taşınmasının ardından vizyona girmesi bir yıl geciken film, W. Allen’ın durum komedilerinin büyük ustası olduğunu kanıtlıyor. Senaryosuna Hollywood mutfağından seçilmiş bir film yönetmeni, bir senaryo yazarı, bir seksi aktris ile bir süper star aktörü katıp dalgasını geçen Allen, sektörün elitlerini ‘ti’ye alıyor. Eleştirilerden burjuvazi de nasibini alıyor. Çok bilmiş zengin genç enteller, sanat çevrelerine girerek statü kazanma peşindeki sonradan görmeler hicvediliyor. Filmde New York’ta romantik ve güneşli bir hafta sonu planlayan iki sevgilinin yaşadığı sürprizler eğlendirici bir tonda anlatılıyor. 84 yaşındaki veteran yönetmen yine keyifli anlar yaşatıyor.

Yılda bir film yapma prensibine Woody Allen geçen yıl uymadı. 2017 tarihli filmi ‘Wonder Wheel’den sonra vizyona girmesi beklenen ‘New York’ta Yağmurlu Bir Gün/A Rainy Day In New York’, Allen’e yöneltilen cinsel taciz suçlamalarının yeniden gündeme taşınmasının ardından yapımcısı tarafından rafa kaldırılmış ve dağıtımcı bulmakta zorluk çekmişti.

Filmin yapımcısı Amazon Studios, yönetmene gelen tepkiler sonucunda Allen ile yaptığı dört filmlik anlaşmayı feshedince Woody Allen şirkete 68 milyon dolarlık dava açmıştı.

Sinemada Yahudi mizahının en önemli temsilcisi sayılan, yönetmen-senaryo yazarı- stand up’çı- öykücü- oyun yazarı W. Allen, durum komedilerinin büyük ustası olduğunu bu son filminde kanıtlamayı sürdürüyor.

W. Allen yıllardır havasını soluduğu sinema sektörünün çok iyi bildiği kirli çamaşırlarını, sivri mizahi üslubuyla ortaya döküyor. Aksilikler ve terslikler yaratarak karışık durumlar yaratmadaki bilinen becerisini, formunu koruduğunu gösteren bu 55. filminde sergilemeyi sürdürüyor.

Karmaşık ilişkiler ve yalanlar üzerine nostaljik tatlar taşıyan bu hafif ve eğlenceli filmini, tekrarlara düşmesiyle eleştirmek mümkün.

Bilinen mizah gücünü yansıtan, makineli tüfekten çıkmışçasına gelen esprilerle renklenen, engin hayal tecrübesini yansıtan, renkli diyaloglarıyla sanatçı bu son filminde izleyicisini eğlendirmeyi sürdürüyor.

84 yaşına gelmesine rağmen üretkenliğini sürdüren, keskin bir gözlem gücünün ürünü insan ilişkilerini işlemekten yorulmayan W. Allen, senaryosuna yine bir renkli portreler galerisi yerleştirmiş.

İki aşığın NY tatili

Bu filmde Hollywood’un mutfağından seçilmiş, depresif bir yönetmen, senaryosu sorunlu bir yazar, kızların rüyalarına giren yakışıklı bir süper star, ablasının eski flörtüyle bir maceraya yelken açmaya hazır güzel bir aktris gibi renkli karakterler resmi geçidini izliyoruz.

New York’ta Yağmurlu Bir Gün’de Allen yarattığı iyimser atmosfer ile filmindeki ünlüler geçidine inandırıcılık katıyor.

Seyircinin kendini iyi hissettiği eğlenceli filmler yapmakla ünlenen sanatçı, bu son filminde de “sizlere hayat dersleri vermeyi sürdüreceğim” mesajını veriyor.

Senaryosuna bir film yönetmeni, bir senaryo yazarı, bir seksi aktris ve bir süper star aktörü katıp dalgasını geçen Allen, sinema sektörünün elitlerini ‘ti’ye alıyor.

Bu eleştirilerden burjuvazi de nasibini alıyor. Çok bilmiş zengin genç enteller, sanat çevrelerine girerek statü kazanma peşindeki zengin aileler hicvediliyor.

Allen, sonradan görme, asil olmaya özenen azenginleri hicvederken acımasız davranıyor. Gatsby’nin aile servetinin kaynağının annesinin evlenmeden önce fahişelik yaparak elde ettiği birikimlerden olduğunu öğrenmesi çok yaralayıcı.

Sinema sektörü mercek altında

Konusu bir günde geçen filmde, Yardley Üniversitesinde okuyan iki âşık, Gatsby (Timothée Chalamet) ve Ashleigh (Elle Fanning) New York’ta baş başa geçirecekleri romantik ve güneşli bir hafta sonu planlarlar. Ancak şehre ayak basmalarıyla birlikte güzel hava yerini sağanak yağışa bırakırken, kahramanlarımızın yolları bu devasa karmaşık şehirde ayrılır.

Birbirinden tuhaf karşılaşmalar ve maceralar yaşayan Gatsby ve Ashleigh, bir yandan da yeniden yan yana gelebilmenin yollarını ararlar. Ashleigh, okul gazetesi adına ünlü yönetmen Roland Pollard (Liev Schreiber) ile bir söyleşi için bir araya gelir. Son filminin senaryosunu beğenmediği için depresyona giren Pollard, Ashleigh’i filmi birlikte izlemeye davet eder.

Senaryo yazarı Tedd Davidoff (Jude Law), Pollard’ı radikal kararından caydırabilmek için Ashleigh’in yardım etmesini talep eder. Ortadan kaybolan yönetmeni aramaya çıkan ikili, Ted’in karısı Connie’nin (Rebecca Hall) kocasını en yakın arkadaşıyla aldattığını tesadüfen öğrenirler. Connie durumu inkâr etmez.

Diğer taraftan Gatsby, yolda karşılaştığı bir arkadaşının çevirmekte olduğu bir filmde rol alma teklifini gönülsüzce kabul eder. Filmin başrol oyuncusu seksi Shannon (Selena Gomez) ile ateşli bir öpüşme sahnesinde oynayacaktır. Shannon’un Gatsby’nin eski bir flörtünün kız kardeşi olması olayları karıştırır.

Gatsby, annesinin vereceği bir partiye yalnız katılmamak için partiye kumarda kazandığı 10 bin doların yarısını verdiği bir fahişeyle gelir. Durumu anlayan annesi, oğluna karanlık geçmişini ve babasıyla nasıl tanıştığını anlatır.

Ashleigh, Ted ile gittiği bir film stüdyosunda, genç kızların sevgilisi, yakışıklı aktör Francesco Vega (Diego Luna) ile yakınlaşır. Aktörün evinde sevişmeye hazırlanırken Francesco’nun sevgilisi tarafından basılırlar.

Yağmurlu bir NY gününde yolları ayrılan iki aşığın yaşadıklarını W. Allen sürpriz ama tatmin edici bir final ile noktalar.

Usta görüntü yönetmeni ve oyuncular

Manhattan’ın bir gece kulübünde gönüllü olarak klarinet çalan W. Allen, New York şehrine beslediği sevgiyi birçok filminde dile getirdi. Başyapıtı ‘Manhattan’ (1979), ‘Broadway Danny Rose’ (1984), ‘Broadway Üzerinde Kurşunlar’ (1994), ‘New York Üçlemesi’ (1989) ve ‘Manhattan Murder’ (1993) konuları hep New York’ta geçen filmler.

Son filmi, yağmur altında da olsa bizlere New York’un dünyanın en güzel şehirlerinden biri olduğunu kanıtlıyor. Özetle film Allen’in en sevdiği şehre güzelleme mahiyetinde uçarı bir romantik komedi.

Oyunculardan tam verim almakla ünlenen Allen yönetiminde Jude law, Liev Schreiber gibi deneyimlilerin yanında, Timothée Chalamet, Elle Fanning ve Selena Gomez gibi gençlerin başarılı performanslarına tanıklık ediyoruz.

T. Chalamet, filmden aldığı parayı üç derneğe bağışladı. Bu dernekler kadına tacizi durdurmayı hedefleyip seksüel şiddete karşı çıkıyorlar. Rus Yahudi’si bir anne ve Fransız bir babanın oğlu olan, New York doğumlu aktör (24), bağışı “adaletsizliği, eşitsizliği ve sessizliği sona erdirmek için” yaptığını açıkladı. ‘Beni Adınla Çağır’ ile ünlenen Chalamet, aynı yıl (2017) yaptığı ‘Uğur Böceği’ ve son olarak izlediğimiz ‘Güzel Oğlum’ (2018) ile Hollywood’un yükselen değeri.

Rebecca Hall da filmden kazandığını ‘Time’s Up’ hareketine bağışladı.

W. Allen 24 Oscar adaylığının dördünü ödüle çevirebildi; En İyi Özgün Senaryo dalında ‘Paris’te Gece yarısı’ (2012), ‘Hanna ve Kız Kardeşleri’ (1987) ve ‘Annie Hall’ (1978) ile gelen üç ödüle, bu son filmle kazandığı En İyi Yönetmen Oscar’ını ilave edelim.

Yazımızı filmin görüntü yönetmeni Vittorio Storaro’dan bahsetmeden bitirmek, Roma doğumlu İtalyan kameramana haksızlık olur. Coppola’nın ‘Apocalypse Now’u (1978), Bertolucci’nin ‘Son İmparator’u (1987) ve Warren Beatty’nin ‘Kızıllar’ı (1981) ile üç kez En İyi Görüntü Yönetmeni Oscar’ı kazanan 79 yaşındaki usta, bu son filminde sağanak yağmur altındaki New York’tan nefis manzaraları sunuyor.

Storaro, W. Allen ile ‘New York Stories’ (1989) ve ‘Café Society’ (2016) filmlerinde evvelce birlikte çalışmıştı.

 

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün