Canan Tolon sözü izleyiciye veriyor: ‘SEN SÖYLE!’

İstanbul Modern kendine has ve çok yaratıcı bir sanatçıyı ağırlıyor: Canan Tolon. İnsanın doğayı değiştirme ve dönüştürme serüveninin yol açtığı karmaşa ve belirsizliği işlerine yansıtan sanatçının ‘Sen Söyle!’ (You Tell Me) sergisi, bir müzede açtığı ilk sergi olma özelliğini de taşıyor. 1980’lerden bugüne, doğa, çevre, mimarlık konularına odaklanan eserleri ve deneysel işlerinden oluşan seçki, izleyiciyi kendini ifade etmeye davet ediyor.

TUNA SAYLAĞ Sanat
25 Eylül 2019 Çarşamba

Bakmak, düşünmek ve söylemek

Canan Tolon’un kırk yıllık sanat hayatını yansıtan bu kapsamlı sergide, 150 kadar eski ve yeni çalışması bir arada. Eserlerin bir kısmı koleksiyonerlere ait. Çizimden fotoğrafa, resimden yerleştirmeye uzanan bu çalışmalar, Tolon’un kendine özgü ifade ve teknik arayışı ile hayat bulmuş.

Sergiyi açılış akşamı, küratör Levent Çalıkoğlu, Canan Tolon ve davetliler hep birlikte gezdik. Sanat fuarlarındaki birkaç eseri dışında ilk kez Tolon’un bu kadar yapıtını bir arada gördüm. Birçoğunu hayranlıkla izledim. Bir insan böylesi enstalasyonların hayalini nasıl kurup tasarlar diye düşünmeden edemedim ve yaratıcılığına şapka çıkardım, özellikle aynalı konstrüksiyonlarına...

Tolon ve Saylağ

Uzun yıllardan beri San Fransisco’da yaşayan ve Türkçe konuşmakta biraz zorlanan Tolon, “İşlerimden söz etmeyi hiç sevmem, hatta zorlanırım. Bazı şeyleri söyleyemediğim için sanat yapıyorum. Sonradan onları tekrar dile getirmek anlamsızlaşıyor. Sergiye ‘Sen Söyle’ adını verirken, sözün yalnızca benden gelmediğini, başkalarının sözlerine de kulak verdiğimi vurgulamak istedim. Öyle ki, sergiyi gezen kişi sayısı kadar düşüncenin ortaya çıkmasını isterim. Sonuçta sanat yapıtını izleyiciden bağımsız düşünmek mümkün değil. Bu aslında, güncel sanatın da çok önemsediği bir diyalog.

Sergide, yeni işlerimin yanı sıra, otuz yıl önce yaptıklarım da olduğundan, onlara ister istemez belirli bir mesafeyle bakabiliyorum. Eskilerin yenilerle bir araya gelişi, beni de izleyiciyle aynı konuma koyuyor. Sanat hayatımı görüyor gibiyim. Nasıl buraya kadar geldim, hangi yollardan geçtim, nereye gidiyorum... Çalışmalarımın özünde hep biraz hayal kırıklığı vardır. Yaparken duyduğum kötü haberleri falan görebiliyorum onlara bakarken” diyor.

 

Başrolde doğal malzemeler

Pek çok oyunu barındıran deneysel çalışmaların da yer aldığı sergide çim tohumu, su, balmumu, tahta, kahve telvesi gibi doğal malzemeleri sık sık kullanmış Tolon; ayrıca tuvallerine yapıştırdığı metal parçalarını açık hava ile buluşturarak doğanın resimde canlanmasını sağlamış. Bu malzemeleri kullanmasının nedeni de geçicilik ve geçiş süreçlerine olan ilgisi. Yani ortaya çıkacak eserin son hali ile değil de oraya ulaşmanın tecrübesi ile ilgileniyor. Küratör Çalıkoğlu’na göre sanatçının eserlerinde doğa hareket ediyor, yer değiştiriyor yani sürekli bir devinim var. Tolon, 90’larda yok olması için ürettiği işlere bu sergi için yeniden hayat vermiş.

“92’de yaptığım bir eserin üzerine koyduğum otlar hâlâ yaşıyor, birçok insandan daha yaşlılar. O vakitler Yugoslavya diye bir ülke vardı. Tabii bunlar da ölecek. Zaman kapsülü gibi bir şey… Paslar da aynı,  açık havada yapıyorum ve tuval üzerine kayıt ediyor. Bire bir değişimin izleri bunlar. Bu sergiye doğa hâkim. Yaşayan, soluk alan, tohumla üreyen… Ama aynı zamanda ayna ve konstrüksiyonlarla doğayı nasıl yapaylaştırdığımızı da göreceğiz.”

Canan Tolon’un mimarlık disipliniyle olan geçmişi de yansıyor sergideki eserlerine. Perspektif, ışık/gölge, üç boyutluluk, boşluk, mesafe, alan, çevre gibi konular onun için hep önemli olmuş. Ancak mimariden çok, inşa ile yıkımın yarattığı ve içinden çıkılamayan döngü ile ilgileniyor. “Odak noktam ister doğada, ister iç mekânda, ister sanayi ortamında olsun, çevrenin genel olarak bozulmasıdır” diyor. Tolon, pek çok yapıtında modern yaşamı eleştirirken doğaya olan saygısını vurguluyor ve insanlara da bunu yapmaları gerektiğini anımsatıyor.

 

Birbirinden ilginç ve anlamlı işler

Sergideki eserlerin önemli bir kısmı siyah ve beyazın birbirinin içinden geçtiği soyut düzlemlerden oluşuyor. Mekânın büyük duvarlarına yerleştirilen eserler, aynalar ve salonun köşelerine yerleştirilmiş diptik tablolar (açılıp kapanabilen iki taraflı tablo) da dikkat çekiyor.

Aynalarla kaplı bir kutunun içinde merdivenlerin bulunduğu, aynadaki yansımalarda sonsuz kaçışların ve insanda panik duygusu uyandıran tekrarların yansıdığı ‘Acil Çıkış’ adlı eser, serginin en ilgi çekici işlerinden. Bu çalışmada engelli olan, inşa edemeyen veya sadece hayatın önlenemez sonunu bekleyen insanın durumu anlatılıyor.

Sanatçı, gezenleri yönlendirmemek için genelde yapıtlarına isim vermiyor. Adı olan ender işlerden biri de ‘Time After Time’ adlı enstalasyonu. İzleyici, üç duvarlı bir odayı andıran işin olduğu bölüme girdiğinde kendini tamamen farklı bir evrende buluyor. 95 panelin bu üç duvarı oluşturduğu siyah beyaz eser insana, bir illüzyonun içindeymiş hissi veriyor.

Çelik çubuklar, metal levha, tahta, akrilik, balmumu, çimenden oluşturduğu ‘Alidat’ adlı tablosunda da sanatçının yapay ve doğal malzemeleri bir arada kullandığı görülüyor. Tolon eserlerinde yaşam ve ölümü, canlı ve cansızı bir araya getirerek hayatın döngüsünü ortaya koyuyor. Paslı metaller ile yeşeren çimler bunun bir tezahürü değiller mi…

Çocukluğu Tolon’un sanatını etkileyen süreçlerden biri; kısaca da olsa ondan da söz etmemek olmaz.  Sanatçının oldukça hüzünlü bir hayat öyküsü var. Doğduktan sonra bir yıl sonra ablasıyla birlikte çocuk felcine yakalanan Tolon, ailesi tarafından Fransa’da bir hastaneye yatırılır. Orada sadece kendisi gibi felçli değil, zekâ özürlü, otistik, şizofren, her türlü sorunu olan birçok çocukla bir arada tam altı yıl yaşar. Anne, baba, kardeş nedir bilmeden… “Aylarca yattığım yatakta, ışık vurmuş parlak yüzeylere, retinamı yakana kadar bakarak imgeler yaratırdım. Göz kapaklarıma yansıyan enstantane resimler yapardım. Sonra, görüntüyü kaydırarak diğer bir parlak noktaya bakar, orada gördüğüm imgenin üzerine bir diğerini bindirir ve kompozisyonlar elde ederdim. Hayatın basit ve antiseptik olduğu bembeyaz duvarlar arasında yaşadım. Geleceksiz ve geçmişsiz bir hayattı bu. Bir de diğer dünya vardı, ziyaretçi yabancıların geldiği dışarıdaki dünya. Benim için ‘yuva’ olanın ailem için ‘dış dünya’ olduğunu keşfettiğimde duyduğum şaşkınlığı hatırlıyorum. Hastaneden çıktıktan sonra sürekli olarak hayatı taklit ettim ve hiçbir şeyin gerçek olmadığı duygusunu taşıdım Kendi bedenimde, kendi dilimde ve kendi yurdumda yabancıydım...”
İstanbul Modern Müzesindeki sergi vasıtasıyla Canan Tolon,  endüstriyelleşme uğruna insanların yaşamlarını ve doğayı mahvetmelerini eleştiriyor ve uyarıyor.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün