Romantik bir ‘KADIN filmi’

Céline Sciamma’nın Cannes’dan En İyi Senaryo Ödüllü ‘ALEV ALMIŞ GENÇ KIZIN PORTRESİ’ filmi duygu yüklü bir melodram

Viktor APALAÇİ Sanat
4 Aralık 2019 Çarşamba

İlk kez dönem filmini deneyen genç yönetmen, dönemin kostümleri içinde oynayan kadınların öyküsünü, yaratıcılık, arzular, cinsel serbestlik ve özgürlük gibi temaların eşliğinde anlatıyor. Edebiyat ve resim sanatı soslu bu yakıcı aşk öyküsü tam anlamıyla bir kadın filmi… Senaristi, yönetmeni, dört başrol oyuncusu kadın olan filmde ‘erkeklere yer yok’. Film bir kadın ressamla portresini yaptığı gelin adayı arasındaki tutkulu lezbiyen ilişkiyi zarafet içinde anlatıyor. Erkeklerin koyduğu kurallarla yaşamaya şartlanmış kadınların kaderine isyan eden Sciamma, kadınların özgür iradelerini kazanma uğruna savaş vermeleri gerektiğini söylüyor. 

Yılın en romantik filmi olarak gösterilen Céline Sciamma’nın ‘Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi/Portrait de la Jeune Fille En Feu’ bu yıl Cannes Film Festivali’nde En İyi Senaryo ve Queer Palmiye ödüllerini kazandı.

Senaryo yazarı olarak tanınan Céline Sciamma bu dördüncü uzun metrajlı çalışmasında ilk kez dönem filmi deniyor. Ancak dönemin kostümleri içinde oynayan kadınların öyküsünü anlatan son derece modern bir filmle karşı karşıyayız.

Yaratıcılık, arzular, cinsel serbestlik ve özgürlük gibi yaman temaların hakkını veren bu film son derece zarif ve duygu yüklü bir melodram. Duygusal bir dille anlatılan bu kostümlü drama, bir kadın ressamla, portresini yaptığı gelin adayı arasındaki lezbiyen ilişkiyi zarafet içinde işliyor. Céline Sciamma bu lirik filmde bakışlar ve arzunun uyanışının portresini çiziyor.

Edebiyat ve resim sanatı soslu bu yakıcı aşk öyküsü tam anlamıyla bir kadın filmi. ‘Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi’ senaryo ve diyalogları bir kadın tarafından yazılmış, ekranda iki saat boyunca yalnız dört kadının yer aldığı, erkeklerin hiç gözükmediği, bir kadın tarafından yönetilmiş bir film.

Sinemayla resim sanatını birleştiren film

Yüzyıllar boyu göz ardı edilen ve yapıtları unutulan kadın ressamlardan esinlenen Céline Sciamma, yaşadıkları dönemde sanat eleştirmenlerine karşı eşitlik mücadelesi veren kadın ressamların eserlerinin anonim kalmasına ve gizliliğe mahkûm oluşuna isyan ediyor.

Céline Sciamma erkeklerin koyduğu kurallarla yaşamaya şartlanmış kadınların kaderine de isyan ediyor. Film, toplumun koyduğu kurallar doğrultusunda, evlilik yaşı gelen genç bir kızın tanımadığı bir erkekle evlendirilmek üzere, hayatını geçirdiği manastırdan baba evine getirilmesinin hikâyesi.

Héloise (Adéle Haenel), düğün arifesinde kendisini çukurdan aşağı atarak intihar eden ablasının yerini alıp Milanolu aristokrat damat adayı ile evlendirilmek üzere kontes annesi (Valeria Golino) tarafından manastırdan çıkarılmıştır. Film 18. yüzyılın sonlarında (1770) resim hocası Marianne’ı (Noémie Merlant) bir grup talebesine portresini çizmeleri için poz verdiği bir sekansla açılıyor. Ardından Marianne’i, yanında resim malzemeleri olduğu halde, bir sandalda, ıssız bir adaya yaklaştığı tehlikeli bir yolculukta görürüz.

Kendisi Britanya’nın gözden uzak bir adasında, evlilik arifesindeki bir genç kızın portresini yapmakla görevlendirilmiştir. Evlendirilmek için manastırdan çıkarılan, arzusu dışında da evlenmeye karşı çıkan Héloise, gelinlik portresinin yapılmasını da tasvip etmemektedir.

Kontes annesi Héloise’den Marianne’in ressam kimliğini gizler, kendisine gündüz gezmelerinde eşlik etmekle görevlendirildiği yalanını söyler. Marianne gündüz incelediği modelini gece tuvaline yansıtacaktır. Zeki bir kız olan Héloise durumu kavrar ve Marianne’a poz vermeye hazır olduğunu söyler.

Tutkulu lezbiyen ilişki

Deneyimli ressam Marianne, gönülsüz gelin adayı Héloise’i önce gözlemler sonra onunla yakınlaşır. Marianne, dostluğunu ve güvenini kazandığı müstakbel gelinin son özgürlük günlerini, yaklaşan düğün öncesi paylaşma fırsatını bulur.

Kontesin, Milanolu bir aristokrat ile evlenmek üzere olan büyük kızının intihar etmesinden sonra gelin olarak erkek tarafına küçük kızı Héloise’i teklif ettiğini öğreniriz.

Filmde, değişik çevrelerden gelen birbirlerine yabancı iki kadın, şehirli sanatçı ile gençliğini rahibe eğitimiyle geçiren genç kız arasında zamanla bir yakınlaşma başlar. Sonra ikili kendilerini tutkulu bir lezbiyen ilişki içinde bulurlar.

Kontes annenin pek az gözüktüğü filmin en önemli yan karakteri evin hizmetçisi Sophie (Luana Bajrami). Evin diğer kadınlarının güvenini kazanan bu itaatkâr, zeki, özverili köylü genç kadın kısa süreli bir ilişki yaşadığı erkekten hamile kalır. Filmdeki çarpıcı kürtaj sahnesi, sinemanın bu konudaki en yalın, en sert, en soğuk ve en çarpıcı sekanslarından biri.

Duygu yüklü bir aşk şarkısı olarak nitelendirilebilecek film, klasisizm ve romantizmi harmanlarken modern de olabileceğini kanıtlarken, etkileyiciliğini taşıdığı estetik duygudan alıyor.

Céline Sciamma senaryosundaki erkekleri hep önemsiz çizmiş. Hizmetçi Sophie’yi hamile bırakan adam, Marianne’a resim sanatını sevdiren, kendisini cesaretlendiren babası, Marianne’dan önce Héloise’in portresini yapan erkek ressam, Milano’da portreyi bekleyen damat adayı. Aralarındaki diyaloglarda kadınların erkeklerden bahsettiğini hiç duymuyoruz.

İncelikli bir kadın arkadaşlığı

Film müthiş etkileyici bir final sahnesiyle noktalanıyor. Başta filmini müziğe yer vermeden çekmekte kararlı gözüken Céline Sciamma, iki sekansta Vivaldi kullanmaktan kendini alamamış. Sanatçının yaylı sazlar için yazdığı başyapıtı ‘Dört Mevsim’ konçertosunun en ünlü bölümü olan ‘Yaz’ filme renk katıyor.

Filmin senaryosunu Adéle Haenel için yazdığını, Haenel’e yeni bir başarı kazandırmak amacıyla kaleme aldığını söyleyen Céline Sciamma, filminin Cannes’daki basın toplantısında “Belki de tüm filmi Héloise’in final sahnesini çekmek için yazdığımı söylemek mümkün” diyordu.

İkili uzun yıllardır tutkulu bir birliktelik yaşıyorlar. İlişkilerini hiç gizleme ihtiyacını hissetmediler. Galalara, etkinliklere hep el ele gidiyorlar. Parisli olan Adéle Haenel 30, taşralı Céline Sciamma 40 yaşında.

Dardenne Kardeşlerin ‘Meçhul Kız/La Fille Inconue’sünden (2016) tanıdığımız Haenel’i Robin Campillo’nun Cannes’dan Büyük Ödül ile ayrılan ‘Dakikada Kalp Atışı 120/120 Battements Par Minute’ (2017) filminde de izlemiştik.

Onun yanında ressam Marianne’ı canlandıran Noémie Merlant, mükemmel performansıyla, cesur, kararlı ve duygusal karakterine hayat vermekte çok başarılı. İki başrol oyuncusunun yanında ezilmeyen hizmetçi Sophie rolündeki Luana Bajrami ile birlikte üç kadın oyuncunun yönetmen Sciamma’nın mizansenine katkıda bulunduklarını söylemek doğru olur.

Abdullatif Kechiche’in Altın Palmiyeli ‘Mavi En Güzel Renktir/La Vie d’Adéle’ini akla getiren film, ilki kadar cüretli olmasa da, iki kadın arasındaki tensel ilişkiyi zarafet içinde işliyor.

Sinemayla resim sanatını birleştiren iki önemli film, Jacques Rivette’in ‘La Belle Noiseuse’üyle Victor Erice’nin ‘Le Songe de la Lumiére’idir. ‘Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi’nin akrabalıklar kurduğu filmler arasında François Truffaut’nun (Victor Hugo’nun kızını anlattığı) ‘Adéle H’ın Öyküsü’nü, André Téchine’nin Bronte Kardeşlerin bilinmeyen dünyasına eğilen ‘Les Soeurs Bronte’sini, Karel Reisz’in ‘The French Lieutenant’s Woman’ başyapıtını saymak mümkün.

Céline Sciamma ile bitirecek olursak; En İyi Uyarlama Senaryo dalında César Ödülü ve En İyi Animasyon Film Avrupa Ödülü kazanan ‘Kabakçığın Hayatı/Ma Vie de Courgette’in senaryo yazarı olan Sciamma’nın yönettiği üç film bir triloji.

Kendisine ün getiren ‘La Naissance des Pieuvres’den (2007) sonra ‘Tomboy’ (2011) ve ‘Bande des Filles’ (2014) ile trilojisini tamamlayan Sciamma, ‘Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi’nde lezbiyen bir aşkın uyanışını, gelişmesini anlatıyor.

Genç yönetmen kadınların özgür iradelerini kazanmak uğruna güçlü bir savaş vermeleri gerektiğini yineliyor.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün