Dostoyevski, Raskolnikov ve gerçekler...

Bahar AKPINAR Perspektif
15 Ocak 2020 Çarşamba

Dostoyevski’nin ölümsüz eseri Suç ve Ceza’nın kahramanı Rodion Romanoviç Raskolnikov en basit edebiyat sohbetlerinde bile adından söz ettirecek kadar güçlü bir roman kahramanıdır. Pek çokları Raskolnikov’un Dostoyevski’nin yarattığı özgün bir kimlik olduğunu düşünür. Oysa gerçek biraz farklıdır. Dostoyevski, Raskolnikov’u on dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında Fransa’da yaşamış entelektüel bir katil olan Pierre François Lacenaire’den yola çıkarak yaratmıştır.

Lyon’da yaşayan bir burjuva ailesine mensup olan Lacenaire, on üç çocuklu aileye dördüncü çocuk olarak katılır. Ancak anne ve babası diğer çocuklarına kol kanat gererken onu dışlarlar. İstenmeyen bir çocuk olarak büyüyen ve sıklıkla terk edilmişlik hissi yaşayan Lacenaire’in iç dünyasında adaletsizliğe uğrama duygusu ve acımasızlığın tohumları daha çocuk yaşlarda filizlenmeye başlar. Diğer taraftan, oldukça çalışkan bir öğrencidir. Edebiyata, özellikle de şiire büyük yeteneği vardır. O edebiyatla ilgilenedursun, babasının onun hakkındaki planları farklıdır. 1820’de bir noterin yanında çalışmaya başlayan Lacenaire, sonrasında bir bankerin yanına geçer. Ne var ki hayal ettiği yaşantı bu değildir.

1825’te hukuk okumak için Paris’e gider. Babasının işleri bozulunca okulu yarıda bırakarak sahte bir isimle orduya yazılır. Kısa bir süre sonra ordudan kaçar ve Lyon’a geri döner.  Sonrasındaki bir yıl boyunca gezgin bir içki satıcısı olarak İngiltere ve İskoçya’yı dolaşır. Fakat ne yaparsa yapsın kürkçü dükkânına dönmekten kurtulamaz. İskoçya dönüşünde imzada sahtecilik suçları ortaya çıktığından yakayı ele verir. Aile adını temizlemek isteyen babası bu sefer gerçekten orduya katılmasını şart koşarak kefaletle serbest kalmasını sağlar. Bunun üzerine Lacenaire’in yolu Yunanistan’a düşer. Osmanlı İmparatorluğuna karşı yapılan savaşta Yunan birliklerine destek veren Fransız ordusunda yerini alır.

Tüm bunlar olup biterken bir yandan da şiirleri ve makaleleri dergilerde basılmaya başlanmış, edebiyat alanında bilinen bir isim olma yoluna girmiştir. Ancak asıl kariyeri bu yaptıklarından çok daha farklıdır. Lacenaire’in hırsızlık, imzada sahtecilik ve adi suçlarla başlayan gerçek kariyeri, vahşet dolu cinayetleri gözünü kırpmadan işleyen bir katil olarak sonlanacaktır. Fransız tarihinin gördüğü en ilginç suçlulardan olan Lacenaire, suç ortağı Avril ile işledikleri cinayetlerin hepsi kasıtlı ve zalimcedir. Kurbanları masum ve suçsuz insanlardır. Bir banka memurunu ve kendi öz annesini öldürür.

Bu cinayetlerden yargılanmadan önce adi suçları nedeniyle kısa süre cezaevine girmiş, oradaki gözlemlerini ‘Hapishaneler ve Fransız Ceza Sistemi’ adlı bir makalede toplayarak yasaları kıyasıya eleştirmiştir. Para için işlediği cinayetlerden umduğunu elde edemeyen Lacenaire, suç ortağının kendisini ele vermesiyle yakalanır ve sonrasında büyük bir şöhret yakalar. Soğukkanlıdır. Mahkemede hiçbir pişmanlık duymadan suçunu itiraf eder. Ancak savunma yapmaz. Kendini savunmak yerine mahkemeyi suçlamaya başlar. Ona göre işlediği cinayetler toplumsal adaletsizliğe karşı birer başkaldırı niteliğindedir. Kendi elleri ne kadar kanlıysa, yargıçların ellerinin de o denli kanlı olduğunu savunur. Şık kıyafetleri, bakımlı hali, savunmasını yaparken kullandığı söylem ve tavırlarıyla mahkeme salonunu yargıçlara meydan okuduğu bir tiyatro sahnesine dönüştürür. Paris’te bir efsane halini alan Lacenaire’in hücresini Victor Hugo, Théophile Gautier gibi yazarlar ziyaret eder. 1836’da giyotine giderken bile en ufak bir pişmanlık belirtisi göstermez.

Gerçek bir anti-kahramana dönüşen Lacenaire, edebiyat dünyasının gündeminde hayatta kaldığından daha uzun süre kalır. Balzac ve Dostoyevski, Lacenaire’e olan ilgilerini açıkça beyan eden yazarlardandır. 1861-62 yıllarında çıkardığı gazetede Dostoyevski, Lacenaire’in hikâyesinin romanlarda anlatılanlardan çok daha ilginç olduğunu yazacaktır. Bundan dört - beş yıl sonra Suç ve Ceza’yı yazmaya başlayan Dostoyevski, kalemiyle bir yandan ünlü kahramanı Raskolnikov’u yaratırken bir yandan da Lacenaire’e hayat vermektedir.

İki genç arasındaki benzerlikler ilginçtir. Lacenaire gibi, Raskolnikovda St. Petersburg’a hukuk okumak için gelmiştir. O da parasızlık yüzünden okulu bırakmak zorunda kalır. Tıpkı Lacenaire gibi, Raskolnikov’un da ‘Suç Üzerine’ adlı yayınlanmış bir makalesi vardır. Bu makalesinde Raskolnikov yasalara olan derin inançsızlığını ortaya koymaktadır. O da para için elini kana bular. Vahşi bir cinayet işleyerek tefecilik yapan yaşlı Alyona İvanova ve kız kardeşinin öldürür. Ne var ki, eline geçen az miktarda para vicdanını susturmaya yetmez. Dostoyevski’nin gerçeğe müdahalesi işte tam da burada başlar. Gerçek ile kurgu burada ayrılır. Dostoyevski katiline, Lacenaire’de olmayan şeyi, vicdanı koyar. Raskolnikov, aleyhinde hiçbir delil yokken cinayetten on iki gün sonra gidip polise teslim olur.

Lacenaire ve Raskolnikov, biri gerçek hayatta, diğeri kurgu dünyasında yetenekli, hırslı, hukuk bilgileri olan ama yasalara inançları olmayan, önleri tıkanmış gençler olarak karşımızda dururlar. Fransız yargıçları Lacenaire’i giyotine gönderirlerken, Dostoyevski roman kahramanını Sibirya’ya kürek mahkûmluğuna gönderir. Suçun ve cezanın, vicdan azabının ve çile çekmenin, kefaretin ve yeniden var olmanın romanı işte böyle yazılır.

 

Bu yazıda Nurdan Gürbilek’in Sessizin Payı adlı kitabındaki Suç ve Ceza: Raskolnikov, Klaus Barbie, Kenan Evren adlı makalesinden ve https://bonjourparis.com/history/pierre-francois-lacenaire-murder-mystery-paris/ sitesindeki bilgilerden yararlanılmıştır.