GEÇEN MEVSİMİN EN İYİLERİ -1 : Monodramalar

Korona günleri bu yılın tiyatro sezonunu erken bitirdi. Yakında yeniden başlayacağını ümit ederek sezon boyunca izlemiş olduğumuz bazı oyunları anımsayalım. Bugünkü konumuz ‘monodramalar’, yani tek kişilik oyunlar.

Erdoğan MİTRANİ Sanat
22 Nisan 2020 Çarşamba

Önce geçen sezonlardan devam edenlere bakalım.

Önde gelenler,Hakan Emre Ünal’ın Fransız yazar, ressam, şair, yönetmen, tasarımcı, şarkıcı, aktör ve film yapımcısı Roland Topor’un “L'Hiver sous la Table / Masanın Altındaki Kış’adlı oyunundan yola çıkarak oluşturduğu benzersiz ‘Trom’u; eşi Nezaket Erden’in nefes kesici ‘Sevgili Arsız Ölüm’ü, Yeşim Özsoy’un anneannesinin öyküsü üzerinden kendi aile geçmişine, gerçeği ve kurguyu iç içe harmanlayarak baktığı, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e tarihsel geçmişimizi eski bir konak ve yıkımı üzerinden değerlendiren, metin ve konseptini Ferdi Çetinile birlikte oluşturduğu, GalataPerform yapımı ‘Yüz Yılın Evi’Firuze Engin’inizleyicisini kadınların dünyasında soluk soluğa koşulan bir yolculuğa çıkaran Selen Uçer’in olağanüstü yorumuyla‘Güle Güle Diva’,Cem Uslu’nun, Turgut Uyar’ın aynı adlı şiir kitabından uyarladığı ‘Dünyanın en Güzel Arabistanı’büyük başarıyla sahnelenmeye devam ediyor. Geçen yazımın konusu olan, bu sezon Günay Karacaoğlu’nun Songül’ün öyküsünü anlatan ‘Basit Bir Ev Kazası’ve ‘Aşk Ölsün’. Tüm performansların aynı zamanda başlayıp bittiği ‘Balat Monologlar Müzesi’, yeni yerinde ‘Monologlar Müzesi – Kadın’la değişe değişe sahnelenecek.

Sezonun yenilerinde gelirsek…

Versus Tiyatronun kurucularından Genel Sanat Yönetmeni Kayhan Berkin,Tolstoy’un kısa romanı ‘Kreutzer Sonat’ı çok sağlam bir dramaturgi çalışması sonrası sahneye aktarırken, Tolstoy’un başkişisinin kadınları küçümseyen ve ötekileştiren bakış açısını paylaştığı bilinciyle, döneminin kadın erkek ilişkilerini, toplumun baskısını inceden inceye irdelerken, başkarakterin tutku ve kıskançlık içinde kaybolduğu iç dünyasına başarılı bir eleştirel yaklaşım getirmiş. Berkin’in 55 dakikaya zavallı bir yaşamın tüm trajedisini sığdırdığı nüanslı, incelikliharika yorumu ile, uygularla müzik arasında kurduğu bağlantı müthiş etkileyici. 

BeReZe’de,Elif Temuçin’in yazdığı ve oynadığı, Erkan Uyanıksoy’un yönettiği, dramaturgisini Firuze Engin’in yaptığı tek kişilik An-Sızı-N, günümüz dünyasına, 16 yaşında, pop kültürüne aşina bir kızın gözlerinden bakıyor. Ses tasarımını dabirlikte yapmış olan Elif Temuçin veİrem Akbalikilisinin genç insanlarla yaptığı çok sayıda röportajdan yola çıkarak oluşturduğu oyun, izleyiciye ergen dünyasının kapılarını açıyor. Hem gerçek hayatta, hem de tiyatroda birbirinin ruh ikizi olanErkan Uyanıksoy ve Elif Temuçin, yönetmen - oyuncu ikilisi olarak müthiş etkileyici bir iş çıkarıyorlar. 

Ayşe Lebriz Berkemve tasarımcı Başak Özdoğan, 2018 Kadın YazısıFestivali için bir performans hazırlama teklifi aldıklarında, kadınlara karşı ayrımcılığın yapıldığı, ifade özgürlüğünün kısıtlandığı, kutuplaşmanın farklı düşüncelere nefes aldırmadığı ortamda Aslı Erdoğan’ın hem edebiyatçı kimliğinin hem de ifade özgürlüğü meselesinde yaşadığı sorunların festivalin hedefleriyle örtüştüğünü düşünerek, onun ‘Bir Delinin Güncesi’hikâyesini uyarlamışlar. Her anlamda ‘sistemle’ doğuştan sorunu olan ve ömrünün önemli bölümünü akıl hastanesinde geçiren bir kadının beklenmedik bir anda salıverildiğinde, çığırından çıkmış, cehenneme dönmüş bu dünyanın ortasında, içine düştüğü cehennemden zekice ‘deliliğe vurarak’ kurtulma çabasını anlatan öykü, aslında demir leblebi gibi sert bir metin. Aslı Erdoğan’ın harikulade anlatımı, metnin hem hüzünlü hem komik hatta matrak taraflarını müthiş etkileyici bir şekilde ortaya çıkarıyor.

Oyunun ilk anından itibaren seyirciyle müthiş bir iletişim kuran, bu bağı oyunun sonuna kadar pekiştirerek sürdüren Ayşe Lebriz’in yorumu nefes kesici. Böyle sert bir metni, hafif, neredeyse uçarı bir tavırla aktarırken olayları trajik boyutunu her an duyumsatması gerçek bir tiyatro dersi. 

20. yüzyılın en önemli İranlı şairlerden, özgür ruhlu yazar, oyuncu, yönetmen, ressam Furuğ Ferruhzad’ın erkeğe hitap eden şiirler, Şah’ın baskı rejimine karşı hicivler yazması, erkeklerle arkadaşlık etmesi, tüm göreceli modernliğine karşın alttan alta müthiş muhafazakâr İran toplumunda tepkiyle karşılanmış, Görüntü Yönetmeni İbrahim Gülistan’la, ünlü şair Nadir Naderpur’la yakın dostlukları yasak ilişki olarak görülmüş. Erkek egemen toplumda kadının sesi olarak kadına karşı ayırımcılığı eleştiren, kadınların daha iyi hak ve koşullara kavuşmasını savunan, çarşaf ve peçeden kurtularak, geleneksel aile sorunlarının dışına çıkmaya teşvik eden Furuğ, din adamlarının da nefretini kazanmış.

1967’de, kullandığı otomobil yoldan çıkıp şarampole yuvarlanarak 32 yaşındayken yaşama veda ettiğinde ona yaşamı boyunca saldırmış olan mollalar namazını kılmayı reddetmiş, cenazesinin toprağa verilmesi iki gün engellenmiş.

Şebnem İşigüzel’in yazdığı, Berfin Zenderlioğlu’nun yönettiği, Nazan Kesal’ın oynadığı ‘Yaralarım Aşktandır’da Ferruhzadölümünün ardından toprağa emanet edilmeyi arafta beklerken ömrünün şiirini Nazan Kesal’ın ağzından fısıldıyor. Yaşamayan ama toprağa da verilemeyen, var olamayan ama gidemeyen kadının öyküsünüKesal, seyirciye interaktif bir tonlamayla, kimsenin yıkamadığı cenazesini kendi yıkayarak aktarıyor. Çağcıl bir meddah olarak, yaşamına giren çok sayıda kişiyi canlandırırken, mendil yerine kullandığı örtünün, çarşaftan başörtüsüne, örtüden bebek Kamyar’a dönüşmesini izlemek heyecan verici. Anlatıdan şiire, şiirden anlatıya fark ettirmeden, yumuşacık geçişleriyle, şiirleri metne bağlamanın ötesinde öyküyle bütünleşmelerini sağlıyor. Olağanüstü.

Fiziksel Tiyatro Araştırmalarının yeni oyunu ‘Kalabalık Duası’nda yönetmen Güray Dinçol,Volkan Çıkıntoğlu’nun özgün metninden yola çıkarak, anlatısını meddah ve tek kişilik oyun yaklaşımları, resim, plastik sanatlar, fotoğraf, çağdaş dans, geleneksel tiyatro, clown, hikaye anlatıcılığı gibi fiziksel ve disiplinler arası farklı olanakların peşine düşerek oluşturmuş. Günceli ve gelenekseli, akılcıyı ve mistik olanı, deliliği ve bilgeliği İstanbul fonunda merkeze alan, ölüm, rüyalar ve şehre dair hem gerçekçi hem mistik hikâyeyi izleyicilere adını bilmedikleri bir kişi anlatıyor. Bu aynı zamanda hem müthiş komik, hem müthiş dramatik olabilen öykünün, hikâye anlatıcılığıyla fiziksel tiyatroyu başarıyla harmanlayan sahnelenmesi çok başarılı. Sahnedeki tek adam Tolga İskitgeçmişindeki çok sayıda benzersiz performansı bile aşan olağanüstü bir iş çıkarıyor. Yılın en iyi monodraması oluşu bir yana kesinlikle yılın en iyi iki-üç oyunundan biri. 

Hepinize en yakın zamanda sağlıklı seyirler dilerim.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün