Peter Schaffer National Theatre’da ‘Amadeus’

Erdoğan MİTRANİ Sanat
22 Temmuz 2020 Çarşamba

Ünlü İngiliz oyun yazarı ve senarist Peter Levin Shaffer (1926 - 2016), Türk seyircisini de iyi tanıdığı bir yazar. Yazdığı 19 oyun arasından Five Finger Exercise / Beş Parmak’ (1958), ‘Black Comedy / Karanlıkta Komedi’ (1965),Equus / Küheylan’ (1973) ve ‘Amadeus (1979) Türkiye’de de defalarca sahnelenmiş, eleştirel ve tecimsel başarı kazanmıştır.

18. yüzyıl Viyana’sında Kraliyet Bestecisi Antonio Salieri ile arasındaki rekabeti, kurmacaya yakın tonlamalarla anlatan ve günümüzde artık bir kült klasiğine dönüşmüş olan oyunu Amadeus, çok parlak olduğunu duyduğum, ancak pandemi sebebiyle izlemeye fırsat bulamadığım bir yapım olarak yenilerde İstanbul’da oynanmaya başlamıştı.

O prodüksiyonu, fiziksel olarak yeniden tiyatroya gitmeye başlayacağımız günlere bırakarak, halen çevrimiçi izleme şansımız olan, İngiliz Ulusal Tiyatrosunun ilk kez 2016’da sahnelemiş olduğu, 2018’de yeniden ele aldığı bir başka nefes kesici yorumdan söz etmek istiyorum.

Oyunun artık herkesin bildiği öyküsünü yine de kısaca anımsayalım. Hayatı boyunca en büyük tutkusu müzik olan İtalyan besteci Antonio Salieri, müzikte başarı ve şöhret karşılığı Tanrıya itaat ve sadakat sözü verir. Şansı yaver gidip, kendini otuzlu yaşlarının başında 

Viyana’da İmparator II. Joseph’in saray bestecisi olarak bulunca Tanrının onunla bir anlaşma yaptığına iyice inanır. Ama hiçbir fani, Tanrıyla pazarlık edecek düzeyde değildir. Ve Tanrı dehayı, tüm şöhretine karşın vasat bir besteci olan Salieri’ye değil, aklı fikri kız öğrencilerini yatağa atmakta olan ağzı bozuk genç fırlama Wolfgang Amadeus Mozart’a bahşetmiştir. Üstüne üstlük, Salieri’den hastalıklı bir intikam alırcasına ona, müziği kafasında tasarlayıp, müsveddesiz, bir tek çiziği bile olamayan notalara aktaran bu mahlûkun bestelerinin ışıltısını, zamanın aşan yeniliğini ve şaşırtıcı dehasını fark edebilen tek insan olmak cezasını vermiştir. Yetersizliğinin bilincinde olan bu kıskanç adam için, bu tanrısal müziğin yaratıcısını yok etmekten başka çıkış yolu yoktur. Ve Salieri, sınırsız bir hırs ve gaddarlıkla, Mozart’ı acımasızca parasızlığa, anlaşılamamaya ve yalnızlığa sürüklemeye başlayacaktır.

Schaffer’in çok katmanlı metni sadece Salieri ile Mozart’ın değil, dahiyane bir viraj alarak İnsan ile Tanrı’nın mücadelesine odaklanır. Ve bu mücadele, Tanrının adaletiyle sonuçlanacak, şan şöhret ve zenginlik içinde yaşayan Salieri’nin yapıtları sıradanlığın ummanında unutulurken, mezarı bile belli olmayan Mozart’ın adı ebediyete kadar anılacaktır.

Yönetmen Michael Longhurst, Salieri’nin trajedisinin temelinde Mozart’ın dahiyane müziğinin olduğunun bilinciyle, sahnelemesine Southbank Sinfonia Orkestrası katmış.

Mozart sahnedeyken orkestra dirseğinin her hareketine, her el sallayışına uyarak canlanıyor, onunla nefes alıyor, onunla ve müziğiyle bütünleşiyor, müzik Mozart, Mozart da müzik oluyorlar.

Tüm kalabalık ekibini bir orkestra şefi ustalığıyla yöneten Longhurst, özellikle iki başkarakterinden müthiş birere yorum alıyor.  

Lucian Msamati’nin, hırslı, güvensiz ve sıradan Salieri’si olağanüstü. Kıskançlığını, alınganlığını, bağnazlığını, bütün aşırı dindar görünenler gibi, olayların gidişatına göre rahatça kendini günahın koynuna bırakışını dantel gibi işliyor. Yeteneksizliğinin bilincinde olan, soğukkanlı bir katil gibi, dehasıyla bu yetersizliği daha da belirgin kılan Mozart’ı yok ederken en ufak bir acıma duymayan bir Salieri portresi çiziyor.

Adam Gillen, sadece müzik dehası olarak değil, karakter olarak da Salieri’nin bir antitezi gibi. Yüksek ve tiz bir tonla konuşan hırçın, bayağı ve küfürbaz bir çocuk gibi davranan, şımarık yeniyetme tavırlarını ancak oyunun sonuna doğru bırakarak acı çeken, acınası ama ölüm karşısında da olgunlaşmış bir insana başarıyla dönüşüyor.

Benzersiz bir metnin bu olağanüstü yorumunu kaçırmayın derim. YouTube National Theatre at Home web sitesinde 23 Temmuz akşamına kadar yayında. O zamana kadar izlemeyecekseniz YouTube’dan kaydetmenizi öneririm.

 

OPERALARDAN KISA KISA

YouTube çevrimiçi yayınlarda çok ilginç operalar da yayınlanmakta. Bunlar arasında meraklılarının kaçırmaması gerekenler şunlar: 

Royal Opera House’un 2017 yapımı ‘Turandot’u hâlâ yayında. Başrollerde Roberto AlagnaAleksandra Kurzak ve Lise Linsdtrom var.

Royal Opera House, Charles Gounod’nun ‘Faust’ operasının geçen yıl sahnelenen yepyeni prodüksiyonunu 30 Temmuz tarihine kadar yayınlıyor. Bu çok parlak yorumun Mephistopheles’i Erwin Schrott.

Aynı operanın 2011 Paris Bastille’deki Roberto Alagna’lı yorumu da hâlâ YouTube’da

İngiliz Ulusal Operasının Benjamin Britten’in, Luchino Visconti’nin ünlü filminden esinlenen çağdaş operası ‘Death in Venice / Venedik’te Ölüm’ eylül ayı sonuna kadar yayında.

Bir başka ünlü filmin, Ingmar Bergman’ın ‘Autumn Sonata / Güz Sonatı’nı opera versiyonu, Finlandiya Ulusal Operasının 2017 yapımı olarak sahneleniyor.

Hector Berlioz’un inanılmaz güzellikte müziğine karşın çok az sahnelenen operası ‘Benvenuto Cellini’ iki farklı yorumla YouTube’da: Birincisi, ünlü Alman film yönetmeni Philipp Stolzl’ün yönettiği ve sahne tasarımını yaptığı, Viyana Filarmoni’yi Valery Gergiev’in yönettiği Salzburg Festivali 2007 prodüksiyonu.

İkincisi, John Elliott Gardiner’in orkestrayı yönettiği, Versailles 2019 yarı konser versiyonu.

Son zamanlarda opera ve baleyi birlikte sahneleme örnekleriyle karşılaşıyoruz. Bunlardan başarılı iki örnek Opera Balet Vlaanderen’in 2019 yapımı Antonin Dvořák’ın ‘Rusalka’sı ile, yine Opera Ballet Vlaanderen’in 2017 yapımı Chaya Czernowin’in çağdaş operası ‘Infinite Now’.

İki eski ama ilginç prodüksiyonu da unutmayalım. Metropolitan Opera’nın 2013’te orkestrayı Valery Gergiev’in yönettiği Anna Netrebko ve Mariusz  Kwiecién’li ‘Eugene Onegin’ ve 

2010’da Wiener Staatsoper’de Franco Zefirelli’nin sahnelemiş olduğu, Anna Netrebko’nun Michaela’yı üstlendiği ayrıksı ‘Carmen’.

Hepinize sağlıklı seyirler dilerim.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün