İsrail - BAE Anlaşmasının Pragmatik Değeri

Prof. Dr. Sema KALAYCIOĞLU Dünya
19 Ağustos 2020 Çarşamba

 

İsrail-BAE ilişkilerin normalleştirilmesi anlaşması, gündeme beklenmedik bir zamanda düştü gibi geldi. Oysa 2017 yılından beri ara ara gözden geçiriliyordu. Sonunda geçen hafta iyi bir zamanlama ile Trump ve damad-ı şehriyarı Kushner tarafından dünya kamuoyuna açıklandı. Hâlihazırda kapsamlı bir içerikten yoksun gibi görünüyor. Ancak anlaşmanın bir ucunda pek çok alanda teknolojik üstünlüğü olan İsrail, diğer ucunda ise Muhammed bin Zaed (MbZ) gibi ilerici ve akil bir Emir olunca, içinin kolay doldurulabileceğini düşünmek için her neden var. 

Bölgesel Barış Yelkenini iyi bir Rüzgârla Şişirme Çabası

Artık Körfez İşbirliği Konseyinin (GCC) adı var, kendisi çeşitli nedenlerle fiilen yok. Ama başka işbirliği fırsatlarına hazır, elleri ve gönülleri bu işe yatkın ‘akıllı’ Körfez Arapları, zaten uzun bir zamandır İsrail’le kaçamak işler yapıyor, özellikle başta Umman Sultanlığı olmak üzere İsrail’in tarım teknolojilerinden yararlanıp, öğrenmeye çalışıyorlardı. 

ABD’nin artık pek hükmü harbiyesi kalmayan dünya liderliği, bir barış yelkenini şimdilik şişirebildiyse, bu iyi bir şey. Ama bunu da 1979 Mısır-İsrail Camp David ve 1994 Ürdün-İsrail anlaşmaları gibi kalıcı hale getirmenin bir yolu bulunmalı ki, barış umudu suya çabucak düşmesin. Bunun için BAE’yı, Mısır gibi yıllık bir koşullu yardım programına bağlamanın anlamı ve zengin BAE’ye fiyat biçmenin âlemi yok. Tabii MbZ’nin sırtına sopa, yüreğine İran tehdidi salmaya devam etmenin de uzun vadede faydasından çok bölgesel riski olur. Oysa İsrail-BAE anlaşmasının gerçek pragmatik yönleri irdelenir ve bunlar bir bir hayata geçirilirse, yelkeni şişen gemi için ufukta elle tutulur bir barış limanı görünür.  

Bir Hesap Kitap Meselesi 

Bu anlaşmaya kuşku ve temkinle bakılabilir. Ama bence, cin fikir Emir MbZ’ye,  petrol ve doğal gaz zengini BAE ekonomisini çeşitlendirmeyi, İsrail ile sürdürmek için gümüş tepsi üzerinde sunulan bir imkân. Sadece 10 milyon nüfusu olan Emirliğin dev liman işletmeleri, nitelikli sınai bölgeleri, turizm, otelcilik, teknoloji, telekomünikasyon, sağlık ve spor altyapısı zaten hazır. Mars’a bile uydu atan BAE’nin İsrail’den beklentisi ne olabilir? İlk akla gelen, İran tehdidi altında, daha çok savunma sistemine ihtiyaç duyacağı. Bunun dışında petrol ve doğal gaz rezervlerinin tükeneceği zamanlar için, yenilenebilir enerji, ithalat bağımlılığını azaltacak üretim kapasitesi yaratmak için, gelişmiş tarım ve sulama teknolojileri, Emirlik için öncelik sıralamasının başında. Nihayet Abu Dabi’de inşaatı ağır giden akıllı şehir Masdar’ın[i] hızla hayata geçirilmesi ile ilgili mühendislik desteğine de ihtiyaç duyduğunu düşünürüm. İsrail’de bunların hepsini karşılayacak teknoloji ve enformasyon donanımının olduğu bilinen bir gerçek. 

Buna karşılık, İsrail için anlaşmanın dünyaya ve Ortadoğu-Kuzey Afrika (MENA) bölgesine yansıyan siyasi etkisinden öte, BAE iyi bir pazar ve İran Körfezi doğusuna daha rahat ulaşma imkânı olacak. BAE’nin nükleer enerji hamlesinin İsrail’de nasıl değerlendirildiğinin yankıları zaman içinde su yüzüne çıkacaktır. Ancak belki BAE’ye, Israil’in eskiyen Dimona nükleer santralini takviye etmesi için yeşil ışık yakılmıştır. Belki de BAE zaten o santralı İsrail ile birlikte işletecektir. Kim bilir!

Yeni İttifakın Sürdürülebilirliği ve Kalkanla Korunan Kaftan

Şimdi İsrail için Mısır, Suudi Arabistan ve BAE’den oluşan bir sacayağı var. Üçü de birbiri ile eskiden olmadığı kadar yakın ve eskiden olmadığı kadar laikleşip, rasyonelleşen bir zemin peşinde. Tabii bu sacayağına Ürdün ve Umman Sultanlığını da eklememiz gerek. MENA bölgesinde böyle bir ortaklığın sağlamlaştırılması için Arap olmayan bir ülkenin de devrede bulunmasının önemi var. İsrail bunun için biçilmiş bir kaftan oldu. Sanki şimdi MENA’da yeni bir ittifak oluştu. Bunun ne kadar kalıcı, ne kadar geçici bir heves olduğunu zaman gösterecek. 

Ancak İsrail için Ürdün ve Umman Sultanlığına ilaveten, BAE, Suudi Arabistan ve Mısır ile işbirliğinin, İran’a, hatta Türkiye’nin güvenilmez ve zaman zaman düşmanca söylemine karşı ABD nin de desteği ile elde edilmiş bir kalkan olduğuna şüphe yok. İran tehdidi ve Türkiye’nin uzlaşmaz tutumu devam ettiği sürece, İsrail gibi pragmatik bir ülke MbZ, MbS ve el Sisi’nin dostluğunu korumaya özen gösterecektir. Şu anda İsrail için görünen tek koşul Batı Şeria ve Ürdün Vadisinde yeni yerleşim yerleri inşa etmekten vazgeçmek ve Filistin için güvenlik sorunu yaratmamak. 

Ya İsrail Sözünden Dönerse Ne Olur? 

Bir kere iyi ve insani olmaz. Sonra belki bir yeni olası ABD yönetimi, Trump kalkanını istemeye, istemeye geri çeker. Suudi Arabistan, Mısır ve BAE’nin laikleşen çizgisi ve Müslüman Kardeşlere karşı birleşik bir cephe olma tutumu, İsrail için de makbul. Hanidir radikalleşen veya radikalleşecek Filistin halkı ve yönetimleri, sadece İsrail için değil, Mısır için de tehdit olarak kabul edilmekte. Bu nedenle, belki fazla bir tepki olmaz. Belki de zaten Arapların Filistin hassasiyeti, Türkiye gibi olmadığı için, İsrail’in sessiz ve derinden başlatacağı yeni projeleri ruhları bile duymaz, gözleri bile görmez veya belki oralı bile olmazlar. 

Ama İsrail de güvenilir bir ortak olma özelliğini kaybeder. O zaman, bizim Şam ve şekerden mülhem deyimi uyarlayarak “ne teknolojinin gücü, ne İsrail’in yüzü” denmemesi ve bir başka intifada başlamaması için Bibi’li veya Bibi’siz İsrail’in güvenilir bir işbirliği ortağı olmayı seçmesi ve sözünden dönmemesi çok daha iyi olur. 



[i] Mubadala Development Company’nin bir yan kuruluşu olup, çekirdek sermayesi Abudabi’ye aittir.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün