Gerçekleri bekletmeye gelmez…

Yeni dünya özgürlükçü tabiatını korumak için yürürlükte olan dünyanın en eski anayasası ile denetleme sistemini muhafaza etmeye çalışıyor.

Perspektif
29 Eylül 2020 Salı

Selin Milano Barlas / ABD’de seçimlere doğru...

 

Bunun ne kadar başarılı olduğu ayrı bir mevzu. Bir göz atalım istedim… 

Seçiciler Meclisi nedir ve niye vardır?

Seçimler niye kasımda olur? 

‘Black Lives Matter’ hareketi niye birçok insanda ‘kurucu babaların’ ikiyüzlülüğünü sıkça hatırlatır? 

İkiyüzlülüğün ve iktidarın daima ahenk içinde olduğunu bildiğimiz halde nedense hafızamız bize romantik ve şairane resimler çizmeye çalışsa dahi gerçek ile yüzleşmek mecburi bir vazifedir.

Amerikan Anayasasını yazan ekipte bulunan ‘aydınlanmacı’ Thomas Jefferson meşhur Monticello arazilerinde 600 kölesini korkunç şartlarda çalıştırıp yaşatırken, Özgürlük Bildirgesine “Tüm insanlar eşit yaratılmıştır” dediğinde kendi sözlerinin anlamını kavramış mıydı sorusunu sormadan edemiyorum…

Amerikan tarihini iyi bilmeyenler için Sarah ‘Sally’ Hemings ismini ve onun neyi temsil ettiğini söylemekte fayda var… 

Sally, Thomas Jefferson’ın kölelerinden biri… Sally’nin yaşı çok küçükken ilişkileri başlıyor. Fransa’da görev yapan Jefferson giderken yanında Sally’i de götürüyor. Fransa’da Jefferson’ın hizmetçiliğini yapan Sally o ülkede hür bir kadın olmasına rağmen Jefferson’ın vazifesinin bitmesi sebebiyle Amerika’ya dönmesi icap edince bir şartla onunla döneceğini söyler… Amerika’da köle olarak yaşayacak çocuklarının hayat kaliteleri konusunda vicdanlı olmasını ister. Özgürlüğünden çocukları için vazgeçer. Altı çocukları olur, dördü hayatta kalır…

Özgürlük Bildirgesinde kölelik için ‘vicdanî ve ahlaki bozukluk’ tanımını kullanan Thomas Jefferson, Amerika’da yaşanan eşitlik mücadelesinin babalarından sayılıyor.

Ama BLM göstericilerin hassasiyetini anlamamak mümkün mü? Köleliğe karşı olduğunu söyleyen 600 köleye sahip bir ‘eşitlikçi’, anayasa ve özgürlük bildirgesinde, kendisinin yaşadığı değerlerin tersini zikredince değerlerin ve tanımların içi boşalmış olmaz mı?

Gelelim gelenekçi fakat yenilikçi Amerika’nın seçimlerini niye hep kasımda yaptığına…

1800’lerde tamamen tarıma dayalı bir ekonomisi olan Amerika’da hasat zamanının hemen ardından seçimler yapılmaya başlanır. 

Kasımın ilk pazartesi gününün ardından gelen salı yapılan seçimlerin tercih sebebi yeni dünyada kışların sert olması ve sonbaharda hasadın hemen ardından yapılması. Pazar günü kilise ve aile günü olması, çarşamba günleri pazarların kurulması, pazartesi ise seçimden önce elzem işlerin halledilmesi için geliştirilmiş ‘pratik’ bir çözüm. 200 yıllık bir adet devam ediyor…

Gelenekler, kurallar, yasalar ve özgürlük derken seçim ve tarihçesi, kuralları ve işlevi 200 yıldır gündemi her dört yılda bir meşgul tutuyor…

Seçiciler meclisi özgür bir ülke muhafaza etmek için geliştirilmiş… Ancak her ‘kusursuz şey’ gibi bu sistemin ne kadar kusurlu veya kusursuz olduğu halen tartışılıyor.

Seçiciler Meclisi aslında bir denetleme sistemi olarak kuruluyor. Temsilciler Meclisi üyeleri ve senato üyeleri doğrudan halk tarafından seçilir. Her eyaletten ikişer senatör çıkar. 50 eyalet 100 senatör ile ve Temsilciler Meclisindeki 438 temsilciyi temsilen toplam 538 seçici vardır. Bu sistem hem seçimleri denetlemek için, hem en büyük eyaletten en küçük eyalete her yerin eşit önem görmesi için uygulamaya konmuştu. 

Kaliforniya en kalabalık eyalet olabilir ama Maine, Nebraska, Wyoming vs. gibi küçük eyaletler de seçimlerde bu uygulamalar yüzünden çok önemli yer tutuyor.

Amerikan federal yapısının en önemli temel taşlarından biri olan Seçiciler Meclisi Amerikan Başkanını asıl seçen organdır. 538 seçicinin yalnızca 270’inin oyunu alması ile Amerikan Başkanı seçilir. Çoğunluğun oyuyla çelişen sonuçların çıktığı yıllarda gerilim tırmanmıştı. Ancak hiçbir Amerikan Başkanı, Trump’ın yaptığı gibi son günlerde herkesi dehşete düşüren açıklamalarda bulunmadı.

Trump kaybederse seçim sonuçlarını kabul edip görevi sükûnet ile devredip devretmeyeceği sorusuna son derece net bir şekilde kaybı kabul etmeyeceğini ve kaos ortamı doğabileceğini belirtti. 

Kaos ortamı derken neyi kastettiği tam olarak anlaşılmasa bile iç savaş veya Pentagon müdahalesi gibi ihtimalleri akla getirdi. Ancak Pentagon Sözcüsü Brook DeWalt’dan gelen açıklama ordunun ve savunma bakanlığının seçimlerde rol oynamadığını ve oynamayacağını açıklığa kavuşturdu.

Nixon Watergate skandalı sonrası istifaya zorlandığında bile devir teslim sükûnet içinde usulüne uygun yapılmıştı…

Bu karman çorman sistem içinde çoğunluğun ve Seçiciler Meclisinin oyları 1876, 2000 ve 2016 seçim sonuçlarında olduğu gibi çatışacak mı? Bu üç seçimde çoğunluğun oyunu alan Demokrat adaylar başkan olamamış, Seçiciler Meclisi oylarının çokluğu ile Cumhuriyetçiler seçimi kazanmıştı. 

Bu seçim mi yoksa tayin mi oluyor? Bu da aklıma gelen sorulardan biri.

Şimdilik New York Times anketine göre Biden yüzde 49 önde, Trump yüzde 41 oy ile ikinci görünüyor. 2016 seçimlerinde Hillary Clinton ile Trump arasındaki yarış çok daha yakındı.

Trump’ın Ruth Bader Ginsburg’un ölümü ardından seçimi beklemeden hemen yerine bir yargıç tayin etmeye çalışması Amerikan halkının yarıdan fazlası tarafından gayrıkanunî ve ayıp bulunuyor. Trump’ın bu hamlesi de Biden’a oyların kayma sebeplerinden biri… Michigan ve Wisconsin gibi eyaletlerde Biden şimdiden Trump’ı sollamış gibi görünüyor.

Şimdi Ginsburg yerine aday gösterilen Amy Coney Barrett her ne kadar Ginsburg’un koltuğunun ne kadar mühim olduğunu “Benden önceki kişinin önemini biliyorum” diyerek vurgulamış olsa bile yaşam biçimi ve değerleri pek sözleriyle bağdaşmıyor…

Liberal Ginsburg’un aksine koyu bir muhafazakâr olan Barrett 48 yaşında ve yedi çocuklu bir akademisyen. Ginsburg ile görev yapmış muhafazakâr yargıç Antonin Scalia’nın yanında yetişmiş olan Barrett kürtaj karşıtı ve bireysel silahlanmaya karşı değil. 

Trump Yüksek Mahkeme’de muhafazakârların gücünü arttırmak için yaptığı bu hamleyle oldukça tepki topladı.

Seçim zamanı gözlemlediğim en tehlikeli mevzu bütün bu kargaşanın, eşitsizliğin ve belirsizliğin içinde COVID-19 yüzünden çıkan bir sorun olacak.

Sandıklara gitmek ve oylarını posta yoluyla göndermek tercihinde bulunan seçmenler 3 Kasım günü atmosferi ve sonucu belirleyecek olanlar. 

COVID tehlikesine duyarlı olan seçmenler Biden seçmeni… Sandık yerine posta yoluyla oylarını verecekler. Trump seçmeni ise virüsün tehlikesini küçümseyen bir tablo çizerek sandıklara yığılacak. 

Oylar sayılırken ilk önce sandıklar sonra ise postayla yollanan oylar sayılacak. 

Sandıklar açıldığında Trump önde görünse bile posta yoluyla oy kullanmış seçmenler sonuçları ciddi şekilde değiştirecek gibi görünüyor. Trump bunu kendi seçmenine hile veya manipülasyon olarak göstermeye çalışacak… Bu Trump’ın silah ve taşkınlık seven seçmenini sokağa dökebilir diye düşünmüyor değilim…

Çoğunluğun oyunu almadan iktidara gelen Trump seçim sisteminde eleştirilen Seçiciler Meclisi ile Beyaz Saray’da oturuyor. Yasalar kendini iktidara getirdiğinde Anayasa’yı daima savunacağını söyleyen ‘emlak kralı’ rakamlar ve veriler ondan yana olmayınca sisteme meydan okuyan ‘hak savaşçısı’ havasına girdi…

İşte böyle acayip bir dünyada köle sahibi olan biri ‘eşitlik’ üzerine sistem kurunca, gelenek ve yenilik karşı karşıya gelince, tayin edilen seçilmekten bahsedince, gerçek ve algı çelişince Latince sevdiğim bir deyiş aklıma gelir; veritas odit moras… Gerçekler gecikmekten hoşlanmaz…

Az kaldı…

33 gün…

Gerçekleri bekletmeye gelmez…

 

 

 

 

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün