İstanbul Fringe Festival´de ilginç Türk yapımlar

Bu yazımda, festival kapsamında izlediğimiz iki ilginç Türk yapımı oyundan söz edeceğim.

Erdoğan MİTRANİ Sanat
14 Ekim 2020 Çarşamba

Germinal Tiyatro – ‘Pasaport Or Passport Oder Reisepass’   

Germinal Tiyatro, Şubat 2019'da, her zaman yeniyi arayan, daima yeni fikirlerin destekçisi ve takipçisi olmayı hedefleyerek, İstanbul ve Berlin başta olmak üzere Avrupa'nın birçok kentinde oyunlarını sahnelenmek amacıyla oyuncu Ahmet İlker Ergin tarafından kurulmuş bir topluluk. Topluluğun İstanbul'da birçok farklı yerde sahnelenmiş ilk oyunu ‘Pasaport or Passport oder Reisepass’ı, Istanbul Fringe Festival kapsamında çevrimiçi izledik.

Ahmet İlker Ergin’in yazıp yönettiği oyun "Çünkü Almancılar Belgeleri İle Gezmekle Yükümlüdür" sloganının gölgesinde geçen; biri korkulu ve diğeri kaçak iki gencin açmazı, yaşayamadıkları hayalleri ve emek sömürüsü içeren iş ilişkileri çatışmasında süregelen hayatlarının, zaman zaman komik, zaman zaman ise iç acıtıcı hikâyesidir.

Berlin'de tanışan Ali ile Selma, Türkiye'den Almanya'ya göç etmişlerdir. Yasal yoldan gelen Selma ile yasa dışı yollarla göç etmiş olan Ali, hayatta var edebilmek için çabalarken,  göçmen polisi ile de mücadele halindedirler. 

Bir striptiz kulüpte çalışan, kendisi de göçmen Alina, zor geçindiğinden, Daniel adında bir Amerikalı ile Selma'ya aynı odayı kiraya verir. Oyuncu olan Selma, yakınlaştığı Daniel sayesinde bir tiyatro seçmesine katılsa da, yabancı bir ülkede, hakim olmadığı bir dilde tiyatro yapmanın zorluğunu acı bir şekilde fark eder. Haksızlığa tahammül edemeyerek hırçın tepki veren Ali ise, kovulduğu birçok işten sonra tanıştığı Alina sayesinde, apartman görevlisi olarak çalışmaya başlar.

Oyun boyunca Selma, Ali, Alina ve Daniel, maruz kaldıkları ayrımcılık ve ırkçılıkla mücadele ederek çözüm yolları oluşturmaya çalışırlar. Oyunun sonunda Ali sınır dışı edilirken diğer üç genç göçmen ilk beklentilerinden çok farklı bir yaşamı kabullenerek Berlin’de kalırlar. 
Ergin, yazar ve yönetmen olarak söyleyecekleri olan bir tiyatro insanı. Herkesin birbirini ötekileştirmeyi normal saymaya başladığı, absürt bir ayırımcılığın giderek güç kazandığı dönemde ilginç bir metin yazmış. Irkçılığı hem polisin Nazileri çağrıştıran ‘deutschland über alles’ milliyetçiliği, hem de ‘yerli’nin ‘yabancı’yı sömürmek ve ezmek çıkarcılığı üzerinden ele alması başarılı. Ancak karakterlerin ve öykünün giderek sahnelemenin dalga geçtiği klişelere düşmeleri metnin çarpıcılığını azaltıyor.

Sahnelemede Sahne ve Kostüm Danışmanı Tomris Kuzu ile Alev Topal’ın ışık tasarımının yarattığı etkileyici bir görselliği var. Bu görselliği Tuğba Bölen’in müzik düzeniyle Gizem Erdem’in hareket düzeni daha da vurguluyor. Cansu Arslan SaranEren ÇiğdemEzgi Gün ÜnalGökay AkgörHalit Can Ünal ve Nasmina Tüten’den oluşan oyuncu kadrosu genelde başarılı. Ancak ciddi bir diksiyon sorunu var. Allahtan arşivlemek amacıyla oyunu kaydetmişim de izlerken her üç beş replikten sonra durdurarak diyalogları bilmece çözer gibi çözümleyebildim. Umarım ki, sorun çevrimiçi kayıtla ilgilidir ve canlı performans çok daha anlaşılır düzeydedir.

Sonuç olarak, kimi yerleri biraz ham kalsa da, yeni bir topluluğu, yeni bir yazar yönetmeni keşfettiğimiz, gelecekte çok daha sağlam işler çıkaracakları izlenimi de edindiğimiz ilginç bir oyun.

 

Tiyatro Pera - ‘İç Savaşlar’

2070 civarında ekolojik çöküşün yaşanacağını, kıyametin kopacağını bilerek neden mutlu mutlu günlük aktivitelerimize devam ediyoruz? Avrupa’nın bir kaleye dönüştüğünü niye görmezden geliyoruz? Haberlerde, gazetelerde, YouTube’daki korkunç resimlere neden hiçbir şey yapmadan tahammül ediyoruz? Yine de şu anda mesela ekolojik kıyametin bir örneğinden etkileniyoruz. Günümüzün bu önemli politik soruları şu ya da bu biçimde her bir bireyin kişisel hikâyelerine de yansıyor.”

Dünyanın önde gelen tiyatrolarında oyunlar sahneleyen İsviçreli yazar-yönetmen Milo Rau, tiyatronun özüne, var olan metinlerle kurulan ilişkisine, sahnede oyuncu olmayan çocuk ya da yetişkinlerin, hayvanların kullanılmasına dek pek çok konuda tartışma yaratan bir sanatçı.

Kurduğu ‘Uluslararası Politik Cinayetler Enstitüsü’nde tarihi dönüm noktalarından ya da güncel insanlık krizlerinden yola çıkarak tanıklıklar, araştırmalar, röportajlar ile tiyatro oyunları, video enstalasyonları, performanslar oluşturuyor. 

‘İç Savaşlar’‘Karanlık Çağlar’ ve ‘İmparatorluk’ oyunlarından oluşan ‘Avrupa Üçlemesi’nde Milo Rau oyuncuların kişisel hikâyelerinden yola çıkarak bir Avrupa resmi açığa çıkarmaya çalışıyor. Üçlemenin ilk oyunu İç Savaşlar’da, dört oyuncunun sahnede kurulmuş bir oturma odasında anlattıkları mahrem hikayeler üzerinden 21. yüzyılın başında Avrupa’da insanlığın durumunu sorgulanıyor. Karanlık Çağlar, 1945’te III.Reich’ın çökmesinden 1995’te Saraybosna’da yaşanan soykırıma geçen süreçteki, birleşme sürecindeki Avrupa’nın karanlık tarihine odaklanıyor. İmparatorluk’ta biri Suriyeli Kürt, biri Suriyeli Arap, biri Romanyalı, biri Yunan, ikisi antik ve geleneksel Avrupa tiyatrosunu simgeleyen, diğer ikisi Fransa ve Almanya’ya yeni sığınmış Suriyeli dört oyuncu işkence, kaçış, keder, ölüm ve dirilişten söz ederken mahremlerindeki sanatsal ve gerçekten yaşanmış trajedileri anlatırlar. Kişiselden evrensele varılan bu katmanlı yolculukta, ortak Avrupa ütopyasının geleceği de doğal olarak tartışmaya açılır.

Üçlemenin tamamı gibi belgesel bir oyun olan ‘İç Savaşlar’da dört Avrupalı oyuncu, Belçika’nın Fransızca konuşan kesiminden Sébastien Foucault ile Johan Leysen, ülkenin Flaman kesiminden Sara de Bosschere ve Fransa’dan Fas kökenli oyuncu - yönetmen Karim Bel Kacem, kendi çocuklukları, aileleri, baba(sızlık)ları, yoksunlukları, adanmışlıkları ve delilikleriyle bir evin oturma odasında öz yaşamlarından kesitler aktarırlar. Anlatıların üzerinden “Avrupa nereye gidiyor? Bu nasıl bir çağ? Köktenciliğin zirve yaptığı, iklim savaşlarının yaklaştığı, insani değerlerin böylesi zayıfladığı bu dönemde bir toplumu ne / nasıl bir arada tutar?” gibi soruların sorulduğu bu iç içe geçmiş monologlar, dört oyuncunun gerçekten yaşamış olduklarını anımsamalarından oluşur. Ancak zaman gerçeklerle hatırlananları biraz değiştirdiği için bunlar, yaşananlarla hayal edilenlerin birbirine karışabildiği bir miktar gerçeküstü anılar. Metinde, Sébastien Foucault’nun ünlü düşünür yazar Michel Foucault’nun AIDS bağlantılı ölüm haberi üzerine “babamın eşcinsel olduğunu televizyondan öğrendim” dediği fiilen sürreel bir replik bile var.
Geçen yıl ‘Ter’de ödül alan sahnelemesiyle tiyatromuzun önemli bir yaratıcı yönetmeni olduğunu kanıtlamış, Tiyatro Pera’nın has elemanlarından Zeynep Özden, oyundan çok etkilenerek pandemi başlarında çevirisini yapmış, sahnelerse her oyuncunun kendine bir oturma odası kuracağını bile düşünmüş. Pandemi ve getirdiği kısıtlamalar sürerken de İç Savaşlar’ı evlerimizde hapisken üretmeye karar vermiş. Haklı olarak, özgün sahnelemede kendilerini oynayan oyuncuların yerine bizden dört oyuncu kullanmanın, metindeki kurmaca belgesel tadını daha da vurgulayacağını düşünmüş. Cihangir Duman / Sébastien Foucault, Mustafa Sevim / Karim Bel Kacem, Yağmur Anaz / Sara de Bosschere ve Melih Düzenli / Johan Leysen’in olaylar ve ülkeler arası paralellikler kuran, kişisel duyarlılıklar örtüştüren dört dörtlük performansları, her birinin kendi oturma odasında kaydedilmiş. 

Özden, aslında sahnelenmiş okuma tiyatrosu olarak kalabilecek metinden, Nesrin Kazankaya’nın kusursuz dış sesi eşliğinde izlenen, konuyla bağlantılı video filmler ve arşiv görüntülerini oyuncu performanslarıyla ustaca harmanlayarak müthiş bir devinim ve akıcılık elde etmiş. Burada oyuncuları akıllı telefonla kaydeden, bu kayıtlarla videoları kurgulayan Görüntü Yönetmeni İlkim Üskent’in başarısından özellikle söz etmek gerek. 

Sonuç olarak İç Savaşlar, festival seçkisinin en iyilerinden bir olması bir yana, çok önemli bir tiyatro olayı. Müthiş sağlam bir metinden yola çıkarak, belgeseli, kurmacayı, oyunculukları ve video görüntülerini büyük başarıyla iç içe geçiren usta iş bir dijital çalışma. İçinde bulunduğumuz bu belirsizlik döneminde tiyatronun evrimini, belki yarının tiyatrosunu müjdeliyor.

Tiyatro Pera kasımda fiziksel olarak tekrara faaliyete geçecek. Tiyatronun sanat kurulunda olan Zeynep Özden tabii ki çok yoğun bir çalışma döneminde. Keşke bir ara vakit bulsa da üçlemenin tamamını dijital olarak çekebilse…

Hepinize sağlıklı seyirler dilerim.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün