17 yıl sonra “Buradayız...”

6 Kasım Cuma günü, 2003 yılında eş zamanlı olarak iki sinagogda gerçekleşen terör saldırılarında hayatlarını kaybeden Avram Varol, İsrael Yoel Kohen Ülçer, Yona Romano, Berta Özdoğan, Annette Rubinstein Talu ile anneannesi Anna Rubinstein ile Şişli’deki muayenesinde sadece Yahudi olduğu için öldürülen Dişçi Yasef Yahya’yı bir kez daha hüzünle andık.

Elda SASUN Toplum
10 Kasım 2020 Salı

Sene 2003,15 Kasım günü, sabahın saatlerinde İstanbul’da arka arkaya iki intihar saldırısı meydana geldi. İlk patlama Kuledibi Neve Şalom Sinagogu önünde yaşandı. İki dakika sonra, 09.16’da Şişli Beth İsrael Sinagogu önünde bir patlama daha meydana geldi. Korkunç patlamalar etkilenenler arasında kutsal Şabat duasını yapanların dışında, o anda tesadüfen sokaktan geçenler ve esnaftan kişiler de vardı. Bu acımasız saldırıda 27 kişi yaşamını kaybetti.

Bu yıl COVID-19 nedeniyle, ilk kez Musevi Aşkenaz Mezarlığında yapılan anma töreni maske ve sosyal mesafe korunarak açık havada gerçekleşti. Törene katılamayanlar için ise canlı yayın yapıldı. Törende söz alan gençler, yaşanan trajedinin daima hatırlanacağını, asla unutulmayacağını ve unutturmayacaklarını belirten konuşmalar yaptılar.

“Cemaatimizin gençleri bu olayı unutturmamakta kararlı”

İlk konuşmacı Eran Levent oldu. Levent duygularını şu cümlelerle ifade etti: “Bugün burada 15 Kasım 2003 tarihinde cemaatimize yapılmış acımasızca, saldırının 17. yıldönümünü anmak için bulunuyoruz. Henüz bir yaşında bir bebek olduğum için o günleri hatırlamam mümkün değil. Ancak yıllar boyunca büyüklerimin bana anlattıklarıyla o günü oradaymışım gibi hissedebiliyorum. Oradaki tek amacı dua etmek olan zararsız, masum yüzlerce insanın hayatlarına kastedildiğini bilmek sanki o gün orada bulunan insanlardan biriymişim gibi acı veriyor. O anları hayal etmek bile eşi benzeri olmayan bir korku, bir panik yaşatıyor. Önce büyük bir patlama sesi, ardından her yerde cam kırıkları, çığlık atan, ağlayan insanlar. Bunları düşünmek bile tüyler ürpertici.
Geçen zamanda, kendimizi belki de defalarca onların yerine koymaya, biraz olsun o anı onlarla yaşayabilmeye çalıştık. Eminim ki 15 Kasım’ı yaşayan ağabeylerimiz ve ablalarımız, küçüklerine, kaybettiklerimizi nasıl daha etkili, nasıl daha kalıcı anlatabiliriz diye çok kafa yormuştur. Hepsinin duygusal hafızası o anı yaşadıkları için yeterince iyi çalışırken, zaman geçtikçe kendilerini de yıprattığı gibi, aktaracakları nesilleri de etkileyecekti. Ama cemaatimizin gençleri; içinde yakından tanıdıkları dostları Yoel’in de yer aldığı bu olayı unutturmamakta kararlıydı. Onu bu cemaatin içinde herkesin merak edip öğreneceği ve sorgulayacağı bir hatıra haline getirerek 15 Kasım’ı susmadan anlattı. Anlattık. Bu olayın bizim için öneminden, kaybettiklerimizin ideallerinden ve düşüncelerinden bahsettik sürekli. Maalesef kaybolan zamanı ve onun götürdüklerini geri getiremeyiz ancak idealler ve düşünceler her zaman yaşatılmaya layıktır. Duyguları hissetmek ne kadar kolaysa onları hissettirmek ve aktarmak bir o kadar da zor iken, bizler unutmamak ve unutturmamak için elimizden gelenin her zaman en iyisini yapacağız. Buradayız ve onların ışığından yolumuzu çiziyoruz.
O gün yalnızca 8 yaşında olan Annete ve anneannesi Anna’yı, bir anne olmaya hazırlanan Berta Özdoğan’ı, Avram Varol’u ve Yona Romano’yu  sevgi ve saygıyla anıyoruz. Fakat bugün bambaşka bir senaryodan, çok daha feci bir tablodan bahsediyor olabilirdik. Yitip giden umutların, yarım kalan hayallerin listesi çok daha uzun olabilirdi bizim için. Bir Yoel’miz olmasaydı, kendi hayatını geri planda tutarak toplumun ve içeride dua edenler için yardımcı olmak için gönüllü olmasaydı belki o hala yaşardı. 15 Kasım’ı değil, yılların geçmişini geleceğe aktarma sorumluluğunu düşünerek hareket etti o gün. Cemaati, yarınlarda da özgürce yaşasın, dua etsin, iyi ve kötü günlerde sinagoglarda birlikte olsun istedi. O gün yaşananlar bir daha yaşanmasın diye, tıpkı 17 senedir olduğu gibi, yine birlikteyiz. Geride bırakmak üzere olduğumuz bu feci yılın zor koşullarında bile, bugün bir arada olmamız son derece umut verici. Kaybettiklerimizin acısını hala ilk günkü gibi kalbimizde taşıyoruz ve her sene daha kenetlenmiş, her sene daha kararlı bir şekilde 15 Kasım’ı yaşatıyoruz. Yaşatmaya da devam edeceğiz. Yıkılmadık, yıkılmayacağız. Buradayız” dedi.
“O sabah hayatını kaybedenleri anıları hayatta kalsın diye buradayız”

Daha sonra söz alan Rafi Levi ise “Hayatımda bugüne kadar birçok 15 Kasım anmasında bulundum, sayısız anma konuşmasını dinleme fırsatı buldum. Bu konuşmalarda fark ettiğim ortak yanlardan biri de her konuşmacının açılışta 15 Kasım 2003 sabahı yaşadığı duyguları dinleyicilere aktarması oldu. Ben ise o sabahı etrafında olup bitenden habersiz, içinde bulunduğu dünyaya yeni yeni alışmaya çalışan sadece iki yaşında bir çocuktum. Doğal olarak hiçbir hatıram yok. Ancak bu, yaşanan acı olayı hatırlamadığım anlamına gelmez. Öncelikle, benim o güne dair pek hatıram olmasa da ailemin o sabahtan kalma acı anıları var maalesef. Gelen sarsıcı haberlerin arkasından, annem ve babamın can dostlarının hamile kız kardeşi Berta’yı hastanelerde aradıktan sonra adli tıbbın morgunda bulmaları o güne dair anlatılan keder dolu hikâyelerden sadece biridir. Yaşananları unutmamamdaki ana etken ise, o sabah yaşanan üzüntünün üzerine 17 yıl geçmiş olsa da hâlâ taze olması. Toplumumuzun artık bir parçası haline gelmiş bu acıyı diri tutmak için elinden geleni yapıyor olması. Böylece benim gibi gençler de o acı sabahı şahsen tecrübe etmemiş olmalarına rağmen bu üzüntüyü hissediyor ve yaşanan korkunç saldırıyı hatırlamak ve hatırlatmak için elinden geleni yapıyor. Taktığımız bilekliklerin üzerinde yazan ve 15 Kasım anmalarının sloganı haline gelmiş ‘Buradayız’ sözünün içi inanın boş değil. Biz gerçekten de yaşanan acıyı hatırlamak ve hatırlatmak için buradayız. Bizden sonraki nesil de bu üzüntüyü hissetsin ve kendilerinden sonra gelecek olanlara aktarsın diye buradayız. O sabah orada hayatını kaybetmiş tüm insanların anıları hayatta kalsın diye buradayız. Bu gibi korkunç olaylar bir daha yaşanmasın diye buradayız. Ve ben kendi adıma söz veriyorum ki bu acıların unutulmaması için burada olmaya devam edeceğim” dedi.

Rav İsak Alaluf hain saldırılar sırasında görevleri başındayken yaşamlarını yitiren gözetim görevlileri, polis memuru Bülent Bostanoğlunu, tüm masum vatandaşları da anarak “Ruhlarını şad olsun” dedi.

Hahambaşı Rav İsak Haleva anma töreni için hazırlanan mumu daha sonra da, matemli aileler, kendileri için hazırlanan diğer mumları yaktılar. Tören, Rav Yeuda Adoni ve Hahambaşı Rav Haleva’nın Teilim ve Zohar’dan okudukları paragrafların yanı sıra hep bir ağızdan okunan Kadiş duası ile sona erdi. Mezarlıktan ayrılırken, yüreğim bu sözleri mırıldandı: “El Male Rahamim; Rahmet dolu Tanrı, yanına aldıklarını huzur ve sevgi ile sarmala.”

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün