Holokost inkârı, bir kara propagandadır

Ferhat ATİK Toplum
2 Aralık 2020 Çarşamba

Onlarca Holokost kurtulanının hikâyesini bizzat gözlerine bakarak dinledim. Başlarına gelenleri kesintisiz anlatamayacak kadar acı şeyler yaşadıkları yarım asır sonra dahi belliydi. İnsanların Holokost yüzünden yaşadıklarını dinlerken, gecelerce uykularım kaçtı. Haftalarca rüyalar gördüm.

Politik psikolojinin dehası kabul edilen Prof. Dr. Vamık C. Volkan’ın kitaplarından, kimi Holokost kurtulanı veya kurbanı olan kişilerin çocuklarının hatta torunlarının yaşadıkları travmaların yıllar sonra nesilden nesle aktarım ya da depolama ile nasıl bir psikolojiye dönüştüğünü öğrendim.

Birçok merkezi gezdim. Bina yüksekliğinde yığınların olduğu çocuk ayakkabılarını ve hatta satırlarla aktarmak istemediğim yığınları gördüm.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Holokost boyunca Nazilerden zulüm gören Yahudi insanların kurtulmaları için yaptığı yardımların orijinal belgelerine dokundum.

***

Şimdi bir Ortadoğu popülisti çıkıp “Holokost yalan” diyor.

Demokrasi, elbette insanların fikirlerini özgürce söylemelerinin zeminini hazırlayan bir meseledir. Ama insanların kara propaganda yapmaları ya da tarihi yalanlar söylemeleri için bir zemin değildir.

Ortadoğulu bir radikal olan Hüsnü Mahalli’nin bunu yapmasını anlayamadım. Radikalliği bu noktada mı, bilemedim.

Ancak bundan daha acısı var.

O da, Kırmızı Kedi Yayınevinin bu yalan ve kara propaganda ile dolu görüşleri yayması.

Oysa ben Kırmızı Kedi Yayınevinin hassasiyetini sevdim hep. İşini güzel yapan ve ismi temiz işlerle duyulan bir yayınevi, Kırmızı Kedi Yayınevi.

***

Bugün, Holokost gerçeğinin tartışılabileceği bir inkâr, kabul edilemez noktadadır. Çünkü bu gerçeklik, tüm dünyanın gözleri önünde yaşanan ve 20. yüzyılda bile insanların başka insanlara karşı korkunç derecede barbar olabileceklerinin kanıtıdır.

Gidilip hala görülebilecek bu dehşet ölüm kampları, tarihin her detayı ile anlattığı belgeli ölüm makineleri, Holokost sonrası görüntüler ve şahitlere rağmen bu yalanlama, kasıtlı ve ideolojik bir kara propagandadır.

Burada içimden geçen şey, Kırmızı Kedi Yayınevinin tüm yetkililerine Anne Frank’ı tanımalarını önermektir. Hâlâ tanımıyorlarsa, durumun vahimliğini tanıyınca anlayacaklardır. Eğer tanıyorlarsa, yayınevinin düştüğü durumu anlayacaklardır.

Bir yayınevi yayınladığı kitaptan tam sorumludur. Hüsnü Mahalli’nin kitabından da Kırmızı Kedi Yayınevi doğrudan sorumludur.

Kaldı ki bir yayınevi yazarla elbette her zaman aynı fikirde olmayabilir. Fakat bir yayınevi inanmadığı içerikleri yayınlamaz ya da inandığı içeriklerin sorumluluğunu taşır. Demokrasi adı altında yapılacak bir yayın, yazılan ve yayılan kitapla, içeriğin suç ortaklığını paylaşmak demektir.

Bu çağda, hâlâ böylesi hurafeler yaymaya çalışmayı masum kabul edemiyorum.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün