Gotik masal Rebecca

Ben Wheatly, Daphe Du Maurier´nin derinlikli psikolojik romanı ´REBECCA´yı modernize etmiş.

Viktor APALAÇİ Sanat
9 Aralık 2020 Çarşamba

‘Rebecca’ başyapıtının 80 yıl aradan sonra gelen ‘remake’ini Alfred Hitchcock’un başyapıtıyla kıyaslamaya kalkmadan izlerseniz bu modern versiyondan keyif almanız pekala mümkün. Ben Wheatly, bu klasik edebiyat uyarlamasını karanlık atmosferli Hitchcock filmini kopyalama hatasına düşmekten uzak kalarak, modern bir dokunuşla günümüze adapte etmiş. Üçlü senaryo ekibi öyküdeki feminist mücadelesinin altını çizerken, Kristin Scott Thomas ile Lilly James başarılı performanslarıyla öne çıkıyorlar. Filmi Netflix’te izlemek mümkün.

 Yön: Ben Wheatly

Sen: Jane Goldman - Joe Shrapnel - Anna Waterhouse

Gör: Laurie Rose

Müz: Clint Mansel

Kur: Jonathan Amos

Oyn: Lilly James - Armie Hammer - Kristin Scott Thomas - Keely Hawes - Jacques Bouanish - Ann Dowd

Rebecca’ başyapıtının 80 yıl aradan sonra gelen ve Netflix’te gösterilen  ‘remake’ini, Alfred Hitchcock’un filmiyle kıyaslamaya kalkışmadan izlerseniz, bu filmden keyif almanız pekâlâ mümkün. Bu klasik edebiyat uyarlamasını, Hitchcock’un karanlık atmosferinden sıyrılıp kopyalama hatasına düşmekten uzak kalarak, Daphne Du Maurier’nin romanına modern bir dokunuşla günümüze adapte ederek, öyküdeki feminist mücadelenin altını çizdiğini görüyoruz.

İngiliz filminin üçlü senaryo ekibi, Daphne Du Maurier’nin klasik romanının uyarlamasını günümüz izleyicisine cazip gelen bir üslupla yapmayı tercih etmişler. Du Maurier derinlikli psikolojik roman ‘Rebecca’yı 1938 yılında Charlotte Bronte’nin ‘Jane Eyre’ romanından esinlenerek yazmıştı.

 

Tekinsiz atmosferli şato

Sinema tarihinin en büyük ‘suspense’ ustası, belki de en büyük yönetmeni Alfred Hitchcock’un Hollywood’da yaptığı ilk film ve ilk stüdyo filmi sıfatlarını taşıyan ‘Rebecca’ bir gerilim ve huzursuzluk başyapıtıydı. 1940 tarihli bu gotik film 11 dalda aday olduğu Oscar Ödüllerinde En İyi Film ve En İyi Görüntü Yönetmenliği Oscarlarını kazanmıştı.

Alfred Hitchcock, konunun geçtiği kasvetli Manderley Malikânesinin tekinsiz ve karanlık atmosferinden şanına yakışır bir gerilim yaratmıştı. Bu soğuk ve kasvetli şatonun ruhuna bir yıl önce ölen Rebecca’nın hatırası adeta sinmiştir. Ürpertici kâhya Mrs. Denvers eski sahibesini unutturmamaya ve şatoya yerleşen yeni gelinin dünyasını karartmaya adeta yeminlidir. Romanda adı geçmeyen şatonun yeni leydisi kendini geçmişle ve bir hayaletle hesaplaşma durumda buluyordu. Bu iki rolde Joan Fontaine ile Judith Anderson harikalar yaratıyor, şatonun yakışıklı sahibini ise Shakespeare oyuncusu Sir Laurence Olivier oynuyordu.

48 yaşındaki İngiliz yönetmen Ben Wheatly, 90’lı yıllarda başlayan sinema kariyerinde ‘Ölüm Listesi / Kill List’ (2011) ile dikkatleri çekmişti. Savaş karşıtı komedisi ‘Büyük Bir Tarla / A Field In England’ (2013) ve şiddet eleştirisi bilim kurgu ‘Gökdelen / High Rise’ (2015) ile yönetmenlik yeteneğini kanıtlamıştı.

‘Rebecca’da iyi bir oyuncu ve teknisyen kadrosuyla çalışan Ben Wheatly’nin mizansenine, filmi bir görsel şölene dönüştüren prodüksiyon tasarımcılarıyla kostüm tasarımcısı katkıda bulunuyorlar. Daha önce ‘The Atonement’ (2007) , ‘Sherlock Holmes’ (2009) ve ‘Anna Karenina’ (2012) gibi filmlerde çalışan ekip, lanetli ev Manderley’i filmin karakterlerinden birine dönüştürüyorlar.

 

Sınıflar arası bir aşk hikâyesi 

Film romantik bir peri masalı gibi başlıyor. Filmin açılış sekansında İngilizlerin aşık olduğu Fransız Rivyerasında, bir yıl önce çok sevdiği eşi Rebecca’yı kaybetmiş İngiliz asilzadesi, varlıklı Maxime De Winter’i (Armie Hammer) tanıyoruz. Maxime, Monte Carlo’da yaşlı bir kadına yardımcı olarak eşlik eden halktan genç bir kadınla (Lily James) tanışır. Tabiatın cömert davrandığı bir atmosferde gelişen flört günlerinin ardından yakışıklı Maxime sevgilisine evlilik teklifinde bulunup İngiltere’deki malikânesinin yeni hanımı olmasını talep eder.

Teklifi kabul eden genç kadın, çiçeği burnunda bir yeni gelin olarak sevdiği adamın peşinden giderek, cennet bahçesi gibi görünen Manderley Malikânesine yerleşir. Ancak burasının kısa sürede hayatını esir alarak kâbusa çevirecek bir yer olduğu gerçeğiyle yüzleşir. Beyaz atlı prensini bulduğunu sanan genç kız sarp kayalarla kaplı bir sahildeki Manderley’de soğuk karşılanmasının sebebini kısa zamanda öğrenir.

Yeni sahibesinden hoşlanmadığını her fırsatta belli eden, onun hayatını zorlaştırmak için elinden geleni yapmaktan geri kalmayan kâhya kadın Mrs. Denvers (Kristin Scott Thomas) Maxime’in eski eşi Rebecca’ya bağlılığını ölümünden sonra da sürdürmeye kararlı inatçı bir kadındır. Bir yıl önce esrarengiz bir kazayla ölen Rebecca’nın anısını canlı tutan Mrs. Denvers, evin yeni sahibesine her fırsatta o dünyaya ait olmadığını hatırlatmayı kendine vazife edinir.

Yeni gelin, ölümüne rağmen varlığı evin her köşesinde hissedilen Rebecca’nın hayaletiyle mücadele etmek zorunda kaldığını görür. Bu lanetli evde Rebecca’nın şüpheli ve gizemli ölümünün arkasında yatan sırlar herkesin kaderini etkiliyordur. Yeni gelin evliliğinin başında karşısına çıkan sorunları, kendisini eskisi gibi desteklemeyen kocasına rağmen, çözmek ve evliliğini kurtarmak zorundadır. Ancak esas dert ölümüne rağmen bütün mekâna izlerini bırakan ve hayatlarını etkileyen ilk eş Rebecca’nın hatırasından kurtulmaktır.

Edebiyat ile sinemayı buluşturan ve yazılışından 82 yıl sonra perdeye aktarılan ‘Rebecca’nın yeniden çevrimi eleştirmenleri ikiye böldü. Modernize edilmiş yeni versiyonun klasik romanın ruhuna ihanet ettiğini söyleyenler de oldu. Zengin konulu bir romanı günümüze aktarırken, başarılı bir teknik kadro ve iyi bir mizansen eşliğinde, Rebecca”nın yeni versiyonunu tatminkâr bulanlar da. Ancak film ,“Hiçbir remake aslı kadar başarılı olamaz” kuralına uyuyor.

Filmin iki kadın kahramanını canlandıran, yeni gelinde Lily James ile eski patroniçesine ölümünden sonra bile bağlılığını sürdüren kadın kahya Mrs. Denvers rolünde Kristin Scott Thomas başarılı performanslarıyla yönetmen Ben Wheatly’nin yorumuna güç katıyorlar.

İngiliz sinemasının güçlü karakter aktrisi, ‘İngiliz Hasta’ ile Oscar Ödülüne aday gösterilen Kristin Scott Thomas, üçlü senaryo ekibinin Mrs. Denvers karakterinin öne çıkarılmasından destek alarak klasını konuşturma fırsatını iyi değerlendiriyor. ‘Mamma Mia’ ve ‘Baby Driver’den tanıdığımız, ‘Cindirella’da başrolü üstlenen genç aktris (31) Lily James beyaz atlı prensini bulan saf ve iyi niyetli gelin rolünün hakkını veriyor. Senaryo yazarlarının gölgede bıraktığı (ilk filmde Sir Laurence Olivier’nin oynadığı) yakışıklı Maxime De Winter rolünde Armie Hammer sönük kalıyor. Bu aktörü çıkış yaptığı ‘Beni Adınla Çağır / Call Me By Your Name’ filminde de beğenmemiştim.


Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün