Koronavirüs, sen kimsin ya!

Yılın son günlerine gelince durup geriye bakmak, bir değerlendirme yapmak adettendir. Neler oldu, neler yaptık, kimler geldi kimler geçti, neler öğrendik bu yıldan ve gelecek yılımıza ışık tutacak ne gibi dersler aldık diye düşünürüz.

Mete YAYLALI Spor 1 yorum
23 Aralık 2020 Çarşamba

Elbette yeni yılda yeni bir şeyler olmuyor. Alışkanlıkların neyse devam ediyorsun. Sinema ya da tiyatroya gitmiyorsan yine gitmeyeceksin, spor yapmıyorsan yine yapmayacaksın, kitap okuma alışkanlığın yoksa yine okumayacaksın. Düşünmeyen, aklını kullanma ve sorgulama pratiği olmayan bir toplumda yaşıyorsanız hayatınıza aynı şekilde devam edeceksiniz. Yani yeni yılda aslında pek de yeni bir şey olmuyor ve olmayacak. Milli Piyangonun da ne olduğu ortaya çıkınca artık oradan da size çıkacak bir şey yok. Yine de yeni yıl yenilikler getirsin umuduyla yaşıyoruz. Yeni yılda yeni başlangıçlar beklenir ama önceki yılları ıskaladıysan bu yılı da ıskalaman çok mümkündür.

2019 yılının sonunda da bu muhasebe yapılmıştı ama hiç kimse, gelecek yılın dünyayı nasıl bir kaos ortamına sokmak için hazırlandığını tahmin edememişti.

Kasım 2019’da Çin’de bulunan yeni bir tür koronavirüs 2020 yılında insanlığı perişan ettiği gibi 2021 hatta sonrasını bile karanlıkta bırakacaktı.

Aslında insanoğlu koronavirüse yabancı değil. Bu tür bir virüs 1960 yılında keşfedilmiş ve tavuklarda solunum yolları enfeksiyonuna neden olduğu belirlenmişti. Aynı virüsün insanlarda da benzer semptomlar gösterdiği anlaşılınca nezle, grip gibi soğuk algınlığı enfeksiyonlarının asıl nedeni olduğu ortaya kondu. Kasım 2002-Temmuz 2003 arasında Hong Kong menşeli SARS adı verilen bir virüs, salgın yaratmış ve bin kadar ölüme neden olmuştu. 2012’de Suudi Arabistan’dan yayılan ve yüzde 35 ölüm oranıyla yine bine yakın can kaybına neden olan MERS de bir tür koronavirüstür. Her ikisinde de aşı bulunamamış, bölgesel olduğu için dünyayı ayağa kaldıramamıştı. Bunlar bugün de görülen fakat tedavi edilebilen bir hastalık olarak görülüyor. Fakat Kasım 2019 tarihli COVID-19 adı verilen bu tür virüs yüzde 2 gibi düşük ölüm oranına sahip olması ve 14 günlük kuluçka süresiyle hızla yayıldı, kontrol altına alınamadı. Bugün itibariyle dünyada toplam 76.381.409 vaka görülürken 1.687.975 kişi hayatını kaybetti. Siz bu yazıyı okuduğunuzda yaklaşık 3 milyon kişi daha virüse yakalanmış, 50 bin kişi daha virüs yüzünden dünyadan göçmüş olacak.

Koronavirüs nasıl yayılır, ne gibi kalıcı hasarlar bırakır gibi konularda sürekli güncelleme yaşanırken Mart 2020’de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)küresel salgın ilan edince artık hayatımız da güncellenmiş oldu. Virüse yakalanınca kimi hafif, kimi çok ağır geçirip bazıları da hayatını kaybederken, korunma tedbirlerine uymak tek çareydi. Tedbirler basit: Maske takacaksınız, ellerinizi sabunla 20 saniye yıkayacaksınız, kapalı ve kalabalık ortamlardan uzak duracaksınız, sosyal mesafeye dikkat edeceksiniz. İşte bu mesafe bütün işi bozuyor. Önerilen mesafe 6 feet yani 2 metre civarında. İşine gitmek, toplu taşımayı kullanmak zorunda olanlar nasıl kalabalık ortamdan kaçacak ve nasıl sosyal mesafeyi koruyacak? İşte hayatımızın değişmeye başladığı yerler burası. İşi uygun olanlar ofisleri terk edip eve taşındı. Bu da toplantılar için yeni uygulamaların, programların geliştirilmesine yol açtı. Virüs yayılımını takip eden programlar insanların bir çeşit paranoya ortamına sürüklenmesine neden olurken hijyenik temizlik ürünleri ve maske üretiminde patlama yaşandı. Koruyucu kıyafetler, çeşit çeşit maskeler, siperlikler, virüs kovan cihazlar ve giyilebilir ürünler, antivirüs ıslak mendiller, spreyler ve losyonlar ile büyük bir endüstri ortaya çıktı. Yani kriz kendi fırsatını yarattı.

 

2020’nin spor karşılaşmaları

2020 başlarken bir ay önceki garip gelişme bilim insanlarını harekete geçirirken, kalabalıklar halinde izlenilen spor karşılaşmaları, bekle-gör denilerek ileri bir tarihe erteleniyordu. Burada en göze çarpan, ocak-şubat aylarında, virüsün menşei Çin durumun vahametini anladığı için tüm spor karşılaşmalarını, ülkesinde yapılması planlanan bütün uluslararası spor organizasyonlarını süresiz erteliyordu. Çin dışındaki ülkeler herhalde “Virüs bize uzak, buralara zor gelir, önlemini alırız nasılsa” diye düşünmüş olmalı ki ancak mart ayında uyandı.

Çin, 2020’nin ilk günlerinde hızla tedbirleri alırken 20 Ocak’ta Avustralya Açık Tenis Turnuvası planlandığı gibi başladı. 2 Şubat tarihinde Novak Djokovic ve Sofia Kenin zaferiyle sonuçlanan turnuvadan iki hafta sonra Avustralya koronavirüs vakaları ile karşılaştı. Coğrafi konumu ve nüfus yoğunluğu avantajlarıyla Avustralya bugün salgını en iyi kontrol eden ve vaka sayısının en az olduğu ülkeler arasında yer alıyor.

11 Mart tarihinde Kaliforniya Indian Wells’de başlaması planlanan ATP Tour Masters 1000 ve WTA Premier seviyedeki yarım asırlık BNP Paribas Open turnuvası üç gün kala iptal ediliyordu. Bütün oyuncular birkaç gündür oradaydı, antrenmanlar ve hazırlıklar devam ediyordu fakat Kaliforniya Coachella Vadisinde pozitif bir vaka görülüp acil durum ilan edilince her şey bir anda durduruldu. Turnuva Direktörü Tommy Haas “Başka bir tarih için durum değerlendiriyoruz” dese de bir daha yapılmayacaktı. Oyuncular bir anda boşa çıkınca “Bari 23 Mart Miami Open için hazırlanalım” dediler fakat…

Takvimler 11 Mart gününü gösterdiğinde, Utah Jazz sporcusu Rudy Gobert’in virüse yakalandığı anlaşılınca NBA ligleri süresiz erteleniyor ve aynı gün DSÖ küresel bir salgın ilanı yapıyordu.

 

Profesyonel tenis

Ertesi gün Miami belediye başkanının talimatıyla Miami Open erteleniyor, ATP en az altı hafta ara veriyor, ITF 12 Nisan’a kadar turnuvaları durduruyor, WTA da önce 12 Nisan’a kadar, sonra 2 Mayıs’a kadar tatil ilan ediyordu. Görüldüğü gibi aynı sporun otoriteleri arasında bile belirsizlikten kaynaklanan bir kafa karışıklığı yaşanıyordu.

24 Mayıs’ta başlaması gereken Roland Garros önce 20, sonra 27 Eylül’e ertelenirken, II.Dünya Savaşı’ndan sonra ilk defa Wimbledon kapılarını açmayacağını bildiriyordu. 17 yıldır bugünler için sigorta primi ödeyen All-England Lawn Tennis Club, 141 milyon dolar tazminat alarak zararının hiç olmazsa yarısını karşılıyordu.

Böylece profesyonel tenis ağustos ortasına kadar kapanırken ABD Tenis Federasyonu USTA, nisan ayında bir açıklama yaparak “Hazirandaki duruma göre US Open için karar vereceğiz” dedi. Haziran ayında New York Valisi Cuomo, turnuvanın olağanüstü güvenlik önlemleri altında belirlenen tarihte oynanacağını duyurdu. Vaka ve ölüm oranlarının patladığı bir ülkede, New York gibi bir şehirde turnuva düzenlenmesine gelecek günlerde sporcuların itirazı olacak, bazıları da çeşitli nedenlerle boykot edecekti.

Kapalı bu dönemde dikkat çeken gösteri turnuvaları yapıldı. En önemlisi, yeni kuralların denendiği, Patrick Mouratoglou tarafından haziran ayında düzenlenen Ultimate Tennis Showdown olurken, büyük tepkiler çeken ve adeta bir “koronavirüs nasıl bulaşır” dersi niteliğinde Novak Djokovic organizasyonu Adria Tour da diğeriydi. Özellikle Adria Tour ardından Grigor Dimitrov, Borna Coric ve tabii Novak Djokovic virüsle tanışma fırsatı buldu.

Bir şehir efsanesi olarak “sporculara bir şey olmaz” palavrasını açığa düşüren, koronavirüs ile tedavi altına alınan profesyonel sporcular da oldukça fazlaydı. Ferro, Fognini, Goffin, Simona Halep, Karen Kachanov, Kei Nishikori ve Fernando Verdasco yanında Goran Ivanisevic gibi antrenörler ve Patrick McEnroe gibi spor adamları da listeye eklendi.

31 Ağustos’ta US Open her şeye rağmen 140. defa kapılarını açtı. Federer dizinden sakattı gelmedi, Rafael Nadal hemen ardından Roland Garros oynayacağı için zamanın darlığından ABD’ye seyahat etmekten vazgeçti. 1 numaralı seribaşı, tabii ki turnuvanın favorisi Novak Djokovic 4. turda çizgi hakemine attığı toptan dolayı ihraç edilince fikstür rahatladı ve 2 numaralı Avusturyalı Dominic Thiem kariyerinin ilk Grand Slam kupasını aldı. WTA 1 numara Barty ve 2 numara Halep ile geçen yılın şampiyonu Kanadalı Bianca Andreescu yokluğunda ilerleyen fikstür Japon Naomi Osaka’nın finalde Belaruslu Viktoria Azarenka’yı mağlup ediyordu.

US Open gibi seyircisiz oynanması beklenen Roland Garros 27 Eylül’de günlük bir kontenjan dahilinde kapılarını tenisseverlere açarak Paris’in soğuk günlerinde erkeklerde artık klişe olan Toprak Ağası(!) Rafael Nadal’ın ve Polonya tenisinde ilk olarak tarih yazan 19 yaşındaki Iga Swiatek’in zaferiyle kazasız belasız tamamlandı.

 

Türkiye’de durum

Türkiye’de de dünya ile eş zamanlı kapanma ve turnuva iptallerine gidildi fakat bir türlü tam kapanmanın yapılamadığı ülkemizde tenis de bundan payını aldı. Önce turnuvalar iptal edildi, sonra “Önlemleri alın, antrenmanlara çıkın” dendi, Antalya’da bir tatil köyünde tenis kampında çocukların varillere girip adeta korona banyosu yaptıkları ortaya çıktı, tenis kulüplerinde korona pozitif oyuncular ve antrenörler olduğu duyuldu. İnkar edildi, tepki gösterildi, pozitif çıkan oyuncular olduğu öğrenilmesine rağmen gizlendi, antrenmanlara özel izinle gidildi, sonra herkes izin almaya başladı. Baktılar ki sporcular antrenman yapmadan duramıyor bari turnuva da oynasınlar rahatlasınlar dendi.

“Tenis en güvenli spor, bir şey olmaz” dediler. Halbuki koronavirüsün kort içinde olmasa bile hemen dışında kol gezdiğini, turnuva otellerinde olabileceği, toplu taşımada da rastlanabileceği(!) nedense kimsenin aklına bir türlü girmedi.

“Ne yapsın bu çocuklar, sporcu evde mi otursun?” dediler fakat 20 yaş altına sokağa çıkma kısıtlamasının nedenini de kimse düşünmedi.

“Herkesin çocuğu antrenmana gidiyor, turnuva oynayıp puan alıyor. Benim çocuğum neden klasmanda geriye düşsün?” dediler ve onlar da çocuğunu elinden tutup o antrenman senin bu turnuva benim dolaştırmaya başladılar. Federasyon, her zamanki gibi ilgilenmedi ve turnuvalara tam gaz devam etti. “Gelen gelir, virüs kapar ya da kapmaz. Herkes başının çaresine baksın” dediler. Bununla kalmayıp bir de dalga geçer gibi takım şampiyonası düzenledi.

“Yapmayın etmeyin bu çocuklara yazık oluyor. Risk almayın, durum çok vahim!” diyenleri herkes el birliğiyle linç etti, “Tenisi baltalıyorsun” dendi.

Tenisin en güvenli sporlardan biri olduğuna kimsenin itirazı yok. Fakat maalesef tenis ‘bir kortta iki oyuncu’ ve ‘açık kortlarda’ olması şartıyla güvenli. Buna rağmen ne kadar fazla tenis sporcusunun virüs kaptığı ortada. Sporcular antrenman ya da turnuva için kulübe özel araçla ya da toplu taşımayla geliyor. Kortta tamam ama kulüp içinde, antrenman dışında, turnuva ortamında geçirilen zamanda çocukların önlemlere eksiksiz uyması oldukça iyi niyetli bir beklenti. Ülkede büyüklerin bile hiçbir önlemi ya da yasağı dinlemediği salgın ortamında 8-10 yaştan 16-18 yaşa kadar çocuk ve gençlerin ne kadar disiplinli olacağı da belirsiz. Sonuçta anne-babalar çocuklarının sorumluluğunu alarak yola devam ediyor. Herhalde kimsenin bilmediği ve onların içgüdüsel olarak bildiği bir formül olmal

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün