Etkileyici bir burjuva eleştirisi

24.Kadın Filmleri Festivalinde ´Sen Ne Muhteşemsin Wanda´ ile parlak başlangıç.

Viktor APALAÇİ Sanat
9 Haziran 2021 Çarşamba

Yönetmeni, senaryo yazarları, kameramanı, başrol oyuncuları kadın olan ‘Sen Ne Muhteşemsin Wanda’ tam bir kadın filmi. Polonyalı bir bakıcının İsviçreli zengin bir ailenin yanında yaşadıklarını merkezine alan film, göçmen sorununu da işliyor. Sınıf farklılıklarına değinen filmde, fakirler açık sözlü ve dürüst, zenginler ise hesapçı ve sinsi. Bakıcılık ve ev işleri yapan Wanda neredeyse ev halkının psikolojik problemlerini tek başına çözüyor. Başta Marthe Keller olmak üzere oyuncu kadrosu mükemmel.

‘MY WONDERFUL WANDA’

Yön: Bettina Oberli

Sen: B. Oberli - Cooky Ziesche

Gör: Judith Kaufman

Kur: Kaya İnan

Müz:  Grandbrothers

Oyn: Agnieska Grochowska - Marthe Keller - Andre Jung - Jacob Matschenz - Birgit Minichmayr

Yönetmeni, senaryo yazarları, görüntü yönetmeni kadınlardan oluşan ‘Sen Ne Muhteşemsin Wanda’ 24. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin açılışına yakışan kaliteli bir ‘kadın filmi’.

Filmin yönetmeni Bern doğumlu 49 yaşındaki senaryo yazarı-yönetmen-oyuncu-yapımcı Bettina Oberli’nin aktifinde dokuz uzun metrajlı film ve dört televizyon dizisi var. Oberli ‘Im Nordwind’ (2004) ve ‘Le Vent Tourne’ (2018) adlı dram filmleriyle tanınıyor.

Filmin kilit sahnesi başlarda yaşandığı için konuyu masum bir spoiler vermeden anlatmak imkânsız. Polonyalı göçmen 35 yaşındaki Wanda (Agnieska Grochowska), lüks villasında ailesiyle yaşayan kötürüm Joseph’in (Andre Jung) bakımıyla ilgilenir. Joseph’in 75 yaşındaki eşi Elsa (Marthe Keller) ve 28 yaşındaki oğlu Gregi (Jacob Matschenz) Wanda’nın sunduğu hizmetten memnundur.

 

Sorunlu, mutsuz burjuvalar

Joseph’in kocasıyla sorunlar yaşayan kızı, negatif ruhlu Sophie (Birgit Minichmayr) Wanda’nın açığını yakalamaya çalışan kötü ruhlu bir kadındır. Polonya’daki çiftçi ailesinin yanında bıraktığı, babaları ortadan kaybolan iki çocuğuna para yollayabilmek için Wanda, Joseph’ten gelen bir teklifi yerine getirmiştir. Kendisi yaşlı adama dolgun bir ücret karşılığında seks hizmeti vermektedir. Ancak günün birinde hamile kalmasıyla işler karışır. Yeni bir varisin ortaya çıkmasından dehşete kapılan ailesine, Joseph’in çocuğu sahiplendiğini söylemesiyle, yıllardır halının altına süpürülen acı gerçekler gün yüzüne çıkar.

Film, fakirliğin yükünü çeken kadınların çocuklarını geride bırakarak yabancısı oldukları ülkelere gitmek zorunda kalmaları gibi ekonomik farklılıklar, sınıf farklılıkları gibi güncel kritik sorunlara değiniyor. Son yılların önde gelen toplumsal sorunlarından biri olan göçmenlik çıkmazına film ilginç bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Wanda’nın çiftçi babası tahsilli bir adam olmasına rağmen yaşadığı ülkenin zayıf ekonomisi yüzünden fakirlikten kurtulamıyor.

‘Sen Ne Muhteşemsin Wanda’ çok etkileyici bir burjuvazi eleştirisi yapıyor. Göl kenarında muhteşem bir villada oturan İsviçreli ailenin tüm bireyleri sorunlu ve mutsuz kişiler. Kocasına hayatı boyunca sevilmemenin acısını yaşadığını itiraf eden, her şeyi kontrolü altında tuttuğu izlenimini veren iki çocuk annesi Elsa, iş hayatında başarıdan başarıya koşmuş, büyük bir servet biriktirmiş aile reisi Joseph, üniversiteyi bitirdikten sonra aile işinin başına geçme teklifini elinin tersiyle iten veliaht Gregi, evlilik hayatında yaşadığı hüsran ile asabi, geçimsiz bir kadın haline gelen huzursuz kız kardeş Sophie, paranın saadet getirmediğinin canlı kanıtları.

Ben ‘Sen Ne Muhteşemsin Wanda’yı izlerken, filmin Michael Haneke’nin son filmi  ‘Happy End’iyle (2017) akrabalık taşıdığını düşündüm. Birinde İsviçreli, diğerinde Fransız iki zengin sanayici aile var. Biri İsviçre’nin kuzeyinde göl kenarında, diğeri Calais şehrinde iki muhteşem malikânede yaşamakta. Ortak noktaları hayattan keyif almamaları.

Haneke’nin (Jean Louis Trintignant’ın canlandırdığı) saygın aile reisinin kafasındaki tek düşünce intihar etmenin yolunu bulmak. İsviçreli kötürüm aile reisi karısının vermediği cinsel hazı Polonyalı bakıcısından alma peşinde. Her iki ailede veliaht gözü ile bakılan genç erkekler, bir aile kurmayı beceremedikleri gibi, sorumluluk üstlenmekten kaçınan zayıf ve sorunlu kişiler.

Her iki ailede de para ve çıkar ilişkilerini yönetmedeki becerilerini kanıtlamış deneyimli bireyler var. ‘Happy End’de Isabelle Huppert’in canlandırdığı, aile şirketini İngilizlere satmayı beceren, otoriter ve iş bilir abla ile ‘Wanda’daki Polonyalı bakıcının doğacak bebeğini evlat edinmek için 150 bin Euro teklif eden evin kısır kızı gibi.

 

İş bilir göçmen kadınlar 

Bettina Oberli, 24.Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali yöneticisi Azize Tan ile yaptığı bir Zoom söyleşisinde, filmi yapmaya karar verişini şöyle izah etti: “Avrupa’nın doğusundan gelen kadınların para kazanmalarının en iyi yolu bakıcılık yapmak. Kendi ülkelerinde iş yok, varsa bile çok düşük maaş alıyorlar. Gazetelerde okuduğum haberlerden yola çıkarak, bir yabancının bir aileyle nasıl 7 gün, 24 saat yaşayabilir, nasıl ailenin içsel durumlarının bir parçası olabilir, bunun üzerinden düşündüm.”

Filmde bakıcılık ve ev işleri yapan Wanda sadece hastaya bakmakla kalmıyor, neredeyse bütün ailenin psikolojik problemlerini tek başına çözüyor. Filmdeki fakir karakterler açık sözlü ve dürüst iken zenginler hesapçı ve sinsi burjuva karakterler olarak zaaflarını sergiliyorlar.

Benzer becerikli bir göçmen kadının öyküsünü Jean Pierre ve Luc Dardenne ‘Lorna’nın Sessizliği / Le Silence De Lorna’da (2008) anlatmıştı. Cannes Film Festivalinde Belçikalı kardeşlere En İyi Senaryo Ödülü getiren filmin merkezinde paraya ihtiyacı olan Arnavut göçmen Lorna ile sevgilisi vardı. İkilinin geliştirdiği plana göre Lorna bir eroinmanla anlaşmalı bir evlilik yapıp Belçika vatandaşlığını kazanacak, ardından bir Rus ile evlenip yüklü bir para karşılığında kendisine Belçikalı yapacaktır. İşlenen bir cinayet bu planları bozar.

Oyuncu kadrosunda aksayan yok. Göçmen olmanın zorluğunu mükemmel bir performans eşliğinde inandırıcı kılan ünlü Polonyalı oyuncu Agnieska Grochowska Wanda rolünün hakkını veriyor. Adaşı olan ünlü Polonyalı yönetmen Agnieska Holland’ın Oscar adayı filmi ‘In Darkness’ta (2011) izlediğimiz Grochowska, 50’ye yakın sinema ve televizyon filminde yer aldı. Bunların arasında iki Polonyalı ustanın, Krzysztof Pawlowski’nin ‘The Pool’ (2015) ve iki Oscar’lı kameraman ve yönetmen Janusz Kaminski’nin ‘American Dream’ (2021) filmleri var.

Filmin ağır topu, eski tüfeklerden Marthe Keller mutsuz ve tatminsiz burjuva Elsa rolünde bilinen oyun gücünü sergiliyor. Parlak kariyerindeki 100 filmle uluslararası şöhrete sahip Marthe Keller, Billy Wilder (Fedora-1978), John Schlessinger (Marathon Man-1976) gibi sinema dünyasının en ünlü yönetmenleriyle çalıştı. Basel doğumlu 76 yaşındaki aktrisin filmografisinde Clint Eastwood’un ‘Hereafter’i (2010), Sydney Pollack’ın ‘Bobby Dearfield’i (1977) ve Claude Lelouch’un ‘Toute Une Vie’si (1974) gibi parlak yapıtlar var.

Luxemburg doğumlu aktör Andre Jung, ömrünün sonbaharında yaşadığı hastalıkla yatağa bağlı zengin iş adamı Joseph rolünde oyuncu kadrosunun başarısına ortak oluyor. Kariyerindeki en ünlü film Oliver Hirschbiegel’in ‘Deney /Das Experiment’i (2001). 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün