Son günlerde çıkan yangınlar hepimizi derinden etkiledi. Doğanın yok olması ve binlerce yıllık ekosistemin küresel ısınma ve belki de insan eli tarafından göz göre göre yok edilmesi artık hepimizin gözü önünde gerçekleşiyor.
Öte yandan yurdumuzun güneyinden gelen yangın haberleriyle yardımsever birçok insanın bir anda bölgeye ulaşarak oluşturduğu yardım çemberi umutlarımızı yeşertti. Tüm bunlar olurken maalesef haberlere gelen sansür ile ana akım medya yangın haberlerine daha az yer vermeye başladı. İnsanlar o bölgede olup biteni artık yeni medya olan sosyal medya kanalları üzerinden takip etmeye başladı. Yardım çağrıları sosyal medya üzerinden yapılmaya başlandı. Belediye ihtiyaç listeleri Instagram’dan yayınlandı. Hayvanları korumak isteyen gönüllüler Instagram üzerinden örgütlendi. Dahası yurtdışına sosyal medya üzerinden yapılan yardım çağrıları büyük ses getirerek gerekli yardımların gelişini hızlandırdı.
Tabi ki hepimiz gündemi takip etmek için günde ortalama birkaç saat ayırıp canlı yayınlara bağlandık. Bu canlı yayınları gerçekleştiren gönüllü yayıncılar, sosyal medya fenomenleri ve ünlüler kendi çerçevelerinden son durumları aktardı. Birçoğu çaresizlikten kaynaklanan o andaki sinir ve öfkelerini dile getirdi. Duygu yoğunluklarını kimi zaman 1 milyon kişinin izlediği canlı yayınlarda dışa vurdu, göz yaşı döktü.
Peki tüm bu üzücü olaylar olurken, doğa yok olurken, bu yayınlarda kontrolsüzce gerçekleşen duygu boşalmalarına maruz kalmak sizce bizim psikolojimizi nasıl etkiledi?
Zaten pandemiyle birlikte doğaya karşı daha hassaslaşan insanımız, fenomenlerin kişisel duygu boşalması da üzerine eklenince daha olumsuz bir psikolojiye sürüklendi. Girdap gibi bizi içine çeken canlı yayınlardaki nefret söylemleri, çaresizlik ve derin üzüntülere belirli bir süreden fazla maruz kalmak, bir kısmımızı derin depresyona soktu.
Bunlar gibi katastrofik olaylar ve sosyal felaketler binlerce yıl boyunca gerçekleşmiş ve toplumlara kapanmayan yaralar açmıştır. Çağımızda sosyal medya ile birlikte bu yaraların artık bir de psikolojik boyutu da oluşmakta. Bunu önlenmezsek depresif ruh halinde bu katastrofları yönetebilecek enerjimiz ve yetkinliğimiz olmayabilir. Depresyon yüzünden beyinde bulunan serotonin maddesinin (mutluluk hormonu) daha az salgılanır. Bu sebeple verimliliğimiz, fiziksel sağlığımız ve sosyalleşme isteğimiz azalmakta; vücut ağrılarımız artmakta ve hatta kimi zaman ölüm düşünceleriyle mücadele etmekteyiz.
Olayın birincil kahramanları olan yangın savaşçıları ve evlerini, hayvanlarını kaybeden vatandaşların yaşadığı travma hayal edilemez ölçüdedir. Travma dört aşamadan oluşur;
Bu gibi zamanlarda en iyi yapabileceğimiz şey, kendimizi bu gibi sosyal medya haberlerine daha az maruz bırakmak. Her gün bu konuda otorite olan kişilerin yayınlarına sadece 10-15 dakika gibi bir süre ile sınırlayarak hem kendi psikolojimizi hem de çocuklarımızın psikolojilerini korumuş oluruz. Özellikle çocuklara bu gibi haberleri direk izletmek yerine, durumun anne baba tarafından açıklanması daha sağlıklı olacaktır.
Unutmayalım doğanın sağlığı kadar ruh sağlığı iyi olan bir toplum da doğanın daha iyi koruyucusu olacaktır.