İKSV´nin 21 filmlik aralık seçkisinin en kaliteli iki filminden biri Şili sinemasından geldi. ´Korkuyorum Torero´ General Pinochet´nin demir pençeli diktatorya döneminde geçen konusuyla, yalnızlık ve dayanışma temalarını işliyor. Film, Pinochet´ye suikast hazırlayan genç bir gerilla ile yaşlı bir travestiyi merkezine alıyor. Şili sinemasının en büyük karakter oyuncusu Alfredo Costa yine harikalar yaratıyor.
‘TİENGO MELLO TORERO’
Yön: Rodrigo Sepuldeva
Sen: R. Sepuldeva - Pedro Lemebe - Juan Ellias Tovar
Gör: Sergio Amstrong
Müz: Pedro Anzar
Kurgu: Ana Godoy- Rosario Suarez
Oyn: Alfredo Costa - Leonardo Ortizgris - Julieta Zyberberg - Angora Noguera - Luis Gnecco - Sergio Hernandez
17 yıl boyunca Şili’yi kanlı bir askeri diktatorya ile yöneten Pinochet dönemi senaryo yazarları için verimli ve tükenmez bir kaynak oldu. O dönemi anlatan filmler zincirinin son halkası Rodrigo Sepulveda’nın ‘Korkuyorum Torero / Tiengo Mello Torero’ oldu.
Latin Amerika’da serbest seçimle iktidara gelen ilk Marksist devlet başkanı olan Salvador Allende, silahlı kuvvetlerin başına getirdiği General Augusto Pinochet’nin ihanetine uğrayarak 1973’te devrilmişti. Diktatörlüğünü ilan eden Pinochet, insan haklarını ihlal ederek demir pençeli bir iktidar kurmuştu. Kendisini ve rejimini protesto eden sayısız Şililiyi katletmişti.
‘Korkuyorum Torero’nun yönetmen Rodrigo Sepulveda’nın da dâhil olduğu senaryo ekibi, Şilinin kapkara diktatorya dönemine bu defa bambaşka bir açıdan bakıyorlar; iki yalnız insanın aşkının penceresinden.
Sinemada Pinochet dönemi
Sebastian Lelio ile birlikte Şili sinemasının en önemli iki yönetmeninden biri olan Pablo Larrain’in, ülkesinde yaptığı ve kendisine Hollywood’un yolunu açan filmlerin çoğu, Augusto Pinochet’nin acımasız diktatoryasını eleştiren politik filmlerdi. Bunların bazılarında ‘Korkuyorum Torero’nun başrolündeki Alfredo Costa vardı.
Larrain’in kariyerinin ikinci filmi ‘Tony Manero’ (2008), John Travolta’ya özenip bir dans yarışmasına katılan Raul’un Pinochet askerlerinin katliamına tanıklığını anlatmıştı. İki yıl sonra yaptığı ‘Post Mortem’ (2010) Salvador Allende’nin seçilmesini anlatmıştı. Bir sonraki filmi ‘No’, Pinochet’nin 1988 referandumuna odaklanmıştı. ‘The Club’ cinsel suçlar işleyen din adamları üzerinden Katolik Kilisesine cesur bir eleştiri getirmişti. Bu filmlerin tamamına yakınının oyuncu kadrosunda Alfredo Costa vardı.
‘Korkuyorum Torero’ya dönecek olursak, filmin senaryosu Şili’nin ünlü yazar ve aktivisti Pedro Lemebel’in aynı adlı romanından uyarlandı. Yönetmen Sepulveda bu konuda “Evet aşk hikâyesi, çünkü hayat bir aşk hikâyesidir” diyor. Son Venedik Film Festivalinde dünya prömiyerini yapan filmin konusu şöyle: 1986 yılında Şili’nin başkenti Santiago’yu sarsan büyük depremin birkaç ay sonrasındayız. Pinochet’den kurtulmak isteyen sayısız gerilla grubu suikast gerçekleştirme peşindedir. Bunlardan biri olan Carlos (Leonardo Ortizgris) şehrin merkezinde suikastta kullanılacak silahları saklayabileceği emin bir yer arayışındadır. Müzikli ve danslı gösterilerde rol alarak hayatını kazanan bir gey grubunun mensubu, Deli Kadın olarak anılan yaşlı travesti (Alfredo Costa) Carlos’un tuzağına düşer. Hayatta tutunacak dalı, hiç bir akrabası olmayan, sevgisiz büyüyen bu iyi kalpli gey, Carlos’un kendisine gösterdiği ilgiyi yanlış yorumlar ve kendisine delice âşık olur.
Zamanla Carlos’un suikast planlayıcısı arkadaşlarının devreye girmesiyle Deli Kadın gerçeği kavrar. Ancak her şeye rağmen sevdiği adama bağlı kalır, kendisine sonuna kadar destek vereceğini gösterir. Çünkü yaşadığı sefil hayatta kaybedecek bir şeyi yoktur. Pinochet’ye yapılan sayısız suikast girişiminde olduğu gibi, Carlos’un grubunun düzenlediği suikast başarısızlıkla sonuçlanır. Carlos çok şey borçlu olduğu bu yaşlı adama minnet borcunu göstermek için kendisine bir teklif yapar. Film yüreklere hitap eden duygu yüklü ve sürprizli bir final bölümüyle noktalanır.
Yalnızlık ve dayanışma üzerine
Yazar - yönetmen Sepulveda bu konuda “Olanaksız bir aşk; daha ilk anından trajediyle sonuçlanacağı belli” diyor. Bu 59 yaşındaki Santiago doğumlu yönetmen-senaryo yazarı-yapımcı-görüntü yönetmeni televizyon için yaptığı dizi ve filmlerle tanınıyor. Yalnızlık, çıkışsızlık, fakirlik, çaresizlik ve dayanışma temalarının hakkını veren ‘Korkuyorum Torero’ Sepulveda’nın kariyerindeki 23. film. Bunların en ünlüleri ‘Aurora’ (2014) ve ‘Padre Nuestro’ (2005). Alfredo Costa ile birlikte önceleri ‘La Ninas Quispe’ (2013) ve ‘El Terapia’ (2019) filmlerinde birlikte çalıştı.
Alfredo Costa’yı son olarak İKSV’nin online haziran seçkisindeki ‘Beyaz Üstüne Beyaz’ filminde izlemiştik. Costa yine filmin tüm yükünü omuzlarında taşıyor. 65 yaşındaki, Santiago doğumlu tiyatro kökenli aktör, Pablo Larrain ile yaptığı filmlerle uluslararası bir üne ulaştı. Oyuncu kadrosundaki deneyimli aktör Luis Grecco, Rodrigo Sepulveda’nın dışında Fernando Meirelles’in de vazgeçemediği bir oyuncu.
***
MÜTHİŞ BİR ‘ANTİGONE’
İKSV’nin aralık seçkisinde yer alan ikinci favori filmim Kanada’dan gelen ‘Antigone’ idi. Quebec sinemasının yeni yüzü, Kanada’nın yükselen yıldızı olarak kabul edilen Sophie Deraspe altıncı uzun metrajlı filmi ‘Antigone’ ile Sofokles’in tragedyasını günümüz Montreal’ine taşıyor. Deraspe yönetmenlik, senaryo yazarlığı yanında filmin görüntü yönetmenliğini üstlenip kurgusunu da yapıyor. Bu kendisine Kanada’da Yılın Filmi, En İyi Yönetmen, En İyi Uyarlama Senaryo ve En İyi Kurgu Ödüllerini getiriyor. Aynı zamanda yapımcı ve oyuncu olan Deraspe, sinemaya belgesellerle başlayıp ilk uzun metrajlı filmi ‘Recercher Victor Pellerine’i (2006), ardından ‘Vital Signs’i (2009) yaptı.
Sofokles MÖ 440’lı yıllarda yazdığı tek perdelik tragedyanın bireysel özgürlüğe inanan ana kahramanı Antigone’nun, inançlarıyla devlet yasalarının çatışması sonucu devlet otoritesine başkaldırışını ele alır. Sofokles’in insan eliyle konulan yasalar ile ‘doğru’ bildiklerimiz arasındaki gerilimi sorguladığı tragedyası bu modern uygulamada yargı sistemini kıyasıya eleştiren bir ton kazanıyor.
20. yüzyılın en önemli Fransız tiyatro yazarlarından Jean Anouilh, Nazilerin Fransa’yı işgal ettikleri 1942 yılında Sofokles’in oyununu tiyatroya uyarladı. Oyun kinayeli bir şekilde Vichy Hükümetinin Nazilerle yaptığı işbirliğini eleştirmişti. Sophie Deraspe, biri katledilen, diğeri tutuklanan iki ağabeyinin haklarını savunmak için kurulu düzenin koyduğu kurallara karşı direnen Antigone karakterini ustalıkla senaryosuna taşıyor.
Kanada’ya yerleşen Cezayirli göçmen bir ailenin etrafında gelişen filmde genç bir kadın, kardeşinin haklarını savunmak için tüm sistemle yasaların karşısına dikiliyor. Antigone gösterdiği olağanüstü dirençle, ailesi uğruna tüm yaşamını feda etmeye hazır olduğunu kanıtlıyor. Cezayir’in kuzeyindeki Kabiliye’den Kanada’ya iltica eden, annesi-babası katledilmiş, 16 yaşındaki Antigone (Nahema Ricci), yabancı dil bilmeyen büyük annesi Mene (Racida Oussaada) ablası ve iki ağabeyiyle yaşıyordur.
Futbolcu büyük ağabey Eteokles ile bir çete mensubu olan küçük ağabeyi Polonikes yasa dışı işlere karışırlar. Polisle gereksiz bir sürtüşmeye giren Eteokles vurulur, polise saldıran Polonikes tutuklanır. Henüz vatandaşlığa geçmediği için sınır dışı edilecektir. Saçını kestirerek yaptığı hapishane ziyaretinde Antigone ağabeyiyle kıyafet değiştirip onun kaçmasını sağlar. Hapiste kalan Antigone ailesi adına bir hukuk savaşı başlatır. Kötü tohum Polonikes yüzünden tüm çabaları boşa gider.
Filmin en başarılı bölümleri Antigone’nin yargılandığı mahkeme sekansları. Göçmen olarak kabul ettiği yabancılara kötü davranan ülkeleri, göçmen olmanın zorluğunu, adaptasyon süreci yaşamanın sancılarını, Sophie Deraspe duyarlı bir sinema diliyle gözler önüne seriyor. Olağanüstü başarılı oyuncu kadrosundaki iki kız kardeşi canlandıran Nahema Ricci ile Nour Belkhira kendisine büyük destekte bulunuyorlar. Bu iki oyuncu, bu yıl Kanada’da En İyi Kadın ve Yardımcı Kadın ödüllerinin sahibi oldular. ‘Antigone’nun 1961 tarihli uyarlamasında başrolü efsanevi Yunan aktris İrene Papas oynamıştı.v