Yıllar önce İsrail´e göç eden Türkiye kökenli müzisyen Cozi Geron, salgın sürecinde sosyal mecralarda verdiği farklı dillerdeki konserleriyle izleyenlerin kalbinde taht kurdu. Lise yıllarından itibaren müzik çalışmalarına tutkuyla devam eden sanatçı, doğduğu ülkeyle de bağlarını hiç kopartmayarak çeşitli etkinliklerde sahne almak üzere sık sık İstanbul´a geliyor.
Şalom okurları için kendinizi tanıtır mısınız?
1983 yılında doğdum. İlköğretimi 1. Karma İlkokulunda bitirdim. Hatta Kuledibi’ndeki binamızda beşinci sınıf diplomasını son alanlardanım. Orta ve lise öğrenimimi de Ulus Özel Musevi Lisesinde tamamladım.
2001 yılının ağustos ayında annem, anneannem ve kız kardeşimle beraber İsrail’e göç ettik. 2002’den 2005’e kadar, uzun bir askerlik dönemim oldu.
Sonrasında yaklaşık üç sene, Tel Aviv ve Ramat Gan Üniversitelerinde, iletişim fakültesinde, filmatoloji eğitimi aldım. Bir ara konservatuara da başladım fakat bazı sebeplerden dolayı, eğitimlerime devam edemedim.
2005 yılında kendime ait ufak bir şirket kurdum. Canlı müzik ve ses hizmetleri verdiğim bu şirket, bugün içinde bulunduğumuz pandemi dönemine rağmen halen faaliyetlerini sürdürmekte.
Satış ve pazarlama alanlarında farklı şirketlerde de çalışma imkânı buldum. Son sekiz senedir de bir finans firmasının yönetiminde yer alıyorum.
2014 yılında evlendim, halen Ramat Gan’da yaşıyoruz.
Neden İsrail’e göç ettiniz?
Küçükken, annemin amcası ve yengesi İsrail’den ziyaretimize gelirlerdi. Kendilerini ağırlamaktan büyük zevk alırdık. Daha kalıplar içinde yetişmiş ve Türk normlarını benimsemiş biri olarak, onların konuşma tarzları, davranışları, hayattan zevk alış şekilleri hoşuma giderdi. Bu özgür duruşlarının, hep bulundukları ülkede yaşadıkları değişimden ileri geldiğini düşünüyordum. İşin gerçeği, hayatımda yeni bir sayfa açmak istedim.
Müziğe merakınız nasıl başladı?
Hatırladığım kadarıyla orta birinci sınıftaydım. Okulumuzdaki müzik odasına şans eseri girmiştim. Piyanonun başında, müzik öğretmenim Taylan Aktükün, bir Anadolu türküsünün, çok sesli bir varyasyonunu bir öğrenciye çalıştırıyordu. Çok klişe olacak belki ama gerçekten büyülenmiştim. Müzik hakkında hiçbir bilgim olmamasına rağmen sesimle ben de eşlik etmeye başladım.
Aynı öğretmen, bir veli toplantısında, “Müzikte çok yetenekli, bir gitar alırsanız çok iyi olur” deyince, annem soluğu Unkapanı’nda aldı ve gitarı bar mitzva hediyesi olarak verdi bana.
İşte hayatımı, müziğe dönük yaşamamı ateşleyen o iki muhteşem kadın oldu: Annem ve öğretmenim…
Müzik hayatınızdan bahseder misiniz?
Gençlik korosunda tenor sesiyle, okul içinde ve dışarıda sahne aldım. AKM’den tutun, birçok organizasyonda harika deneyimler yaşadım. Belki de, öğrenci olarak kendimi sevdirmemden olacak, lise son sınıfta okulum, hocalarımın desteğiyle bana müzik bursu verdi.
Bir yıl boyunca Devlet Sanatçısı Ayhan Baran’dan şan ve solfej eğitimi aldım. Ağırlıklı olarak İtalyanca arya ve ariantik eserler çalıştım, bariton sesinde belkanto tekniğinde eğitim aldım.
Yıllar içinde davul, gitar, keyboard’a heves ettim ve çalmayı öğrendim.
İsrail’e geldikten sonra, Türk kökenlilerin rağbet ettiği, müzikhol ve derneklerde sahne almaya başladım.
Batyam ve Yehud’da, Ladino ve Türkçe şarkılara özlem duyan büyüklerime korolar kurdum, onları çalıştırdım.
Bugün hâlâ Los Amigos adlı bir kadınlar korosunu yönetmekteyim.
2010 yılında prodüktörlüğünü Ofer Nissim’in yaptığı 'Yeni Ben' adlı düzenlemeyi, single olarak albümünde seslendirdim ve sözlerini yazdım. Halen, ara ara talep geldikçe düzenlemelere Türkçe söz yazıyorum.
Müzik dışında işler de yaptınız mı?
Birkaç farklı işte çalışma imkânım oldu. Antalya’da animatörlükten tutun da, çimento pazarlamaya kadar farklı işlerde çalıştım. Uzun zamandır da finans sektöründe bir firmadayım, kredilendirme, tahsilât ve ıskonto konularında bilgi sahibiyim. Ancak hiç bir iş müziğin yerini tutmadı ve bu tutku hiç bitecekmiş gibi de görünmüyor…
Nerelerde şarkı söylüyorsunuz? Hangi lisanda ve ne tip müzik yapıyorsunuz?
Pandemi herkesin hayatını etkilediği gibi, en çok da işini sanatla bütünleştirenlerin dünyalarını kararttı maalesef. Umarım bugünleri çabuk atlatıp sahnelere eski yoğunluğuyla geri döneriz.
Birçok farklı mekânda sahne alma imkânı buldum. Özel konserler, düğün organizasyonları, dernek etkinlikleri, açık hava konserleri, davet ve resepsiyonlar... İsrail dışında, Türkiye ve Avusturya’da da sahneye çıktım. İngilizce, İspanyolca, İtalyanca, Fransızca, Yunanca, İbranice ve Ladino lisanlarında şarkı söylüyorum. Birçok farklı tarzda da Türkçe müzik icra ediyorum.
Zaman zaman İstanbul’a gelip müzik yapıyor musunuz?
En son geçen sene, Ortaköy Sinagogu ve Talmud Tora’nın organize ettiği Hanuka konserinde Mustafa Sandal, Ziynet Sali, Jabbar ve Yosi Mizrahi ile aynı sahneyi paylaşma imkânı buldum. 2020 yılında da farklı etkinliklere davet aldım ancak, hepsinin teker teker iptal olması yaşadığımız yılın getirdiği sürprizlerden sadece birkaçı.
İstanbul’daki hayatınızı özlüyor musunuz?
İnsanın özlediği, aslında yerler değil, yaşadıklarıdır. Erkin Koray şarkısında, “Yoldan geçenler var da, her akşam gelenler nerede?” diyor.
İstanbul harika bir şehir, her gören âşık olur tabii ama ben yaşanmışlıkları daha çok özlüyorum. 14 sene aralıksız her gün okul ve ev arasında kıta değiştirip durdum, hem Göztepe Kültür hem Dostluk Yurdunun gençlik kollarında yer aldım. Birçok arkadaş ve akrabam halen İstanbul’da. Özlem var tabii ki, ama mekânlara değil, yaşanmışlıklara…
İstanbul’daki yaşam tarzı ile İsrail’dekini karşılaştırır mısınız?
Yaşam tarzının pek genellenemeyeceğini düşünüyorum, çünkü aynı evde yaşayan bireyler bile kendi dünyalarında farklı beğenilere sahip oluyor, bu da onların tarz ve bakış açılarını farklılaştırıyor.
İsrail’de ast - üst pek yoktur. Kimsenin kimseye üstünlük taslaması veya birinin unvanı yüzünden başkasının altta kalma duygusu diye bir şey söz konusu olamaz. Bu durum, insanların psikolojilerinde yer edindiğinde, kalıpların dışında yaşamak daha kolay oluyor. Zaman zaman bizler için, benliklerimizin bile önüne geçen kült duygulardan arınmış olmak, ister istemez rahatlığı da beraberinde getiriyor.
Türkiye’de geçirdiğim zamandan daha fazlasını burada yaşadım gerçi, ama ben pek rahat biri olamamışımdır.
Kendi namıma söyleyeceksem, ne buralı olabildim, ne de oralı kalabildim…
Müzik yapmak isteyen gençlere ne gibi önerileriniz olacak?
Müzik, sanat dalları arasında en kapsamlısıdır. Diğer tüm sanat dallarına eşlik edebilir. Müzikle uğraştıkça, insanın kanına girer, beyninizde ve kalbinizde öyle bir yer alır ki, bir zaman sonra hayatınızın bir parçası olmaktan çıkıp, hayatınızın ta kendisi olur. İşte böyle bir duyguyla, bazen insan hâkimiyeti kendinde bulup, eğitime yönelmekten vazgeçebiliyor. Ben maalesef bu hatayı yapmış ve eğitimimi yarıda bırakmış biriyim. Gerçi hayat sizi bir şekilde eğitiyor ama bu, bir yere kadar oluyor. Kapıları zorlamadan aralayabilmeniz için eğitimin önemi her şeyin üstünde olmalı.