Onlar ki toprakta karınca, /suda balık, / havada kuş kadar / çokturlar; korkak, /cesur, / cahil / hakîm / ve çocukturlar / ve kahreden yaratan ki onlardır, destânımızda yalnız onların mâceraları vardır…
Türkçe’nin benzersiz güzelliğini dili bilmeyenlere bile duyumsatarak Türk şiirinin çizgisini baştanbaşa yenileyen, geliştirdiği anlatım tarzıyla halk şiiriyle doğu şiirinin çağcıl şiirden ödün vermeksizin onunla birlikte kullanılabileceğini kanıtlayan Nâzım Hikmet, sadece Türk dilinin en büyük şairi değil, roman ve tiyatro yazarı olarak da çok yönlü bir edebiyatçıdır.
Bu evrensel boyutlu sanatçının olağanüstü romanı ‘Yaşmak Güzel Şey be Kardeşim’in neredeyse olduğu gibi filme alınacak kadar sinemasal bir tat içermesi de rastlantı değildir. Nâzım, Moskova’da yaşadığı yıllarda çok sayıda senaryo yazmış, çekimlere fiilen katılmıştı.
Kaleme aldığı ‘Kuvâyi Milliye’, ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’, ‘Şeyh Bedrettin’ destanları da, olağanüstü şiirselliklerini aşan müthiş teatral yapıtlardır. Bunlardan 1939’da İstanbul Tevkifhanesinde başlayarak 1940 Çankırı Hapishanesinde yazmaya devam ettiği, 1941’de Bursa hapishanesinde bitirdiği ‘Kuvâyi Milliye Destanı’, Homeros’un ‘İlyada’ ve ‘Odissea’sıyla karşılaştırılacak düzeyde olağanüstü bir epik destandır.
Kurtuluş Savaşını anlatan bu destan “Onlar” diye başlayan bir giriş bölümüyle başlar ve 8 bapta, birbirinden etkileyici gerçek anekdotları tarihsel olaylarla ustaca birleştirerek Kurtuluş Savaşını kronolojik olarak aktarır. Söze “Ateşi ve ihaneti gördük” diye giren Birinci Bap Osmanlı’nın 1918 ve 1919’daki yenilgisinin acısından Antep’e ve Karayılan’ın öyküsüne geçer. İkinci Bap, 1919’da “Dört düvele” teslim edilmiş İstanbul’un hâliyle başlayıp Erzurum ve Sivas Kongrelerine uzanır oradan da Kambur Kerim’in öyküsüne uzanır. Yine “Ateşi ve ihaneti gördük” diye başlayan Üçüncü Bap işgal altındaki ülkeyi, işbirlikçileri ve düşmana geçenleri anlattıktan sonra Arhavili İsmail’in hikâyesiyle sonlanır. Dördüncü Bap, cepheye katılmaya karar veren Öğretmen Nurettin Eşfak’ın arkadaşına yazdığı şiirli mektuptur. Bölümün sonundaki ‘Türk Köylüsü’ Nâzım’ın en güzel şiirlerinden biridir. Tüyler ürpertici güzellikteki trajik ve dokunaklı Beşinci Bap, 16 Mart 1920’de, Manastırlı Hamdi’nin Ankara’ya çektiği, İngilizlerin Şehzadebaşı’ndaki Mizika karakolunu basarak oradakileri nasıl katlettiklerini anlatan telgraftır. Altıncı Bap muharebeleri, hâlâ düşmanın elinde kalanları ve Kartallı Kâzım’ın hikâyesini anlatır. Yedinci Bap 1922 Ağustosunda kağnılarla silâh taşıyan kadınlarımızdan başlar, Süleymaniyeli Ahmet ile kamyonetinin öyküsüyle biter. Sekizinci ve son Bap Büyük Zaferin öyküsünü, 26 Ağustos gecesi saat 02.30’dan başlayarak, 9 Eylül’de Kayserili bir neferin İzmir’de denize bakmasına kadar anlatır. Ve yine “Onlar” diye, destanın başına bağlanarak sona erer.
Nâzım Hikmet’in bütün yapıtlarını, el yazmalarını ve değişik baskıları yeniden gözden geçirerek yayımlamaya girişen Yapı Kredi Yayınları 2013’te ‘Kuvâyi Milliye Destanı’nı, desenleri Abidin Dino’ya ait bir kitap olarak yayınlamıştı. Artık tükendiği için kitabı yeniden basmaya karar veren yayınevi, bu kez yine özenle basılmış metnin kapağına “Genco Erkal’ın görüntülü yorumuyla” diye bir alt başlık atarak bir DVD de eklemiş. İşte bu baskıyı mutlaka arşivinize katmanızı olmazsa olmaz kılan, Genco Erkal’ın DVD’deki olağanüstü yorumudur.
GENCO ve NAZIM
Roman, öykü ve şiir gibi değişik türlerden metinleri tiyatroya uyarlayan, 82 yılın deneyimini 20’li yaşlarının heyecan ve enerjisiyle 60 yıldır sahnelere getiren Genco Erkal’a uzun sanat yaşamı boyunca özellikle üç efsane yazar, Nâzım Hikmet, Aziz Nesin ve Bertolt Brecht can yoldaşı olmuştur. Bunlardan Nâzım’ın yeri bir başkadır. Erkal, Nâzım’ın şiirlerinden ‘Kerem Gibi I ve II’, ‘İnsanlarım’, ‘Yaşamaya Dair’, ‘Nâzım’a Armağan’ oyunlarını uyarlamış, masallarından ‘Sevdalı Bulut’u oluşturmuş, şiirlerini Nâzım’la başka yazarları bir araya getirdiği oyunlarla Fazıl Say’ın ‘Nâzım Oratoryosu’nda okuyarak Türkiye’de Nâzım’ın sesi olmuştur.
Erkal, kitaba eşlik eden DVD’de daha önce oyunlarında birçok kez alıntılamış olduğu Kuvâyi Milliye Destanı’nın bu kez tamamını yorumluyor. Kapaktaki görüntülü yorum ibaresi, Genco Erkal’ın bir tiyatro dersi niteliğindeki performansını tarif etmekten çok uzak kalan bir ifade. Çünkü sadece oyuncu, yönetmen, uyarlamacı, yazar ve çevirmen olarak değil, tiyatroyu derinlemesine bir akademisyen gibi bilen ve irdeleyen Erkal, destanı geleneksel tiyatromuzun kökenlerinden çekip çıkardığı bir biçemi tiyatroda hikâye anlatıcılığıyla harmanlayan nefes kesici çağcıl bir yorumla yansıtıyor. Siyahlar giymiş Genco öyküsünü siyah bir fon önünde, siyah bir sandalyeye oturmuş, yerinden hiç kalkmayan bir anlatıcı /meddah olarak anlatıyor. Bora Bozkurt’un sahneleye koyduğu, kurguyu da üstlenen İsmayıl Hacıyev’in görüntü yönetmenliğini Bilâl Sağlam’la birlikte yaptığı oyun, görsel olarak biri sadece baş ve yüzü, diğeri de baş, büst ve elleri gösteren, ustalıkla iç içe geçirilerek birbiriyle ilişkilendirilmiş iki seri yakın plan çekimden oluşuyor. Oturan anlatıcının başını ve bedenini gösteren çekimler oyuncuyu Brecht’vari bir yabancılaştırma ile salt anlatıcı olarak görevlendirirken, Erhan Allak’ın hem parlak hem yumuşak tonlamalarla ışıklandırdığı yakın baş çekimleri, neredeyse nefesini yüzümüzde hissettiğimiz oyuncuyu, olaya tanıklık edenden olayı yaşayana çevirerek anlatının içine sokuyor. Özellikle bu çok yakın planlarda Genco, Genco olmayı bırakıp Karayılan’a ya da Süleymaniyeli Ahmet’e dönüştüğü gibi, Sekizinci Bap’ta savaşı anlatarak değil, seyirciyi de içine alıp gerçekten içindeymişçesine yaşatmayı başarıyor.
Geleneksel tiyatromuzun meddahının iki aksesuarı vardır, biri boynuna doladığı, arada bir terini sildiği, bazen çeşitli başlıklar yapmak için kullandığı mendili, diğeri de ses çıkarmak, bazı karakterlere can vermek için kullandığı sopası/pastavı. Çağcıl meddah Genco, bunlardan da arınarak sadece yarım bedeni, yüzü ve İlker Porlu’nun kusursuz ses düzeninin inişli çıkışlı tonlamalarını en ufak ayrıntılarına kadar ilettiği o benzersiz sesi ve kusursuz diksiyonu ile yetiniyor. Beşinci Bapta, Manastırlı Hamdi’nin mesajı için telgrafının tıkırtısını vermek istediğinde bile pastava gereksinim duymayan Genco eliyle bacağına vurarak ses efektinin hasını oluşturuyor.
Okunmak için yazılmış metinler kimi zaman başka bir mecrada aynı etkiyi vermeyebilir. Ancak, Genco’nun uyarlamaları her daim okumanın vereceği heyecanı katlayacak kadar başarılıdır. Bu kez karşımızda bir uyarlama yok. Elinde librettosu, operayı her sözcüğüyle takip eden bir müzik hastası gibi izleyebileceğimiz, metne kelimesi kelimesine sadık bir aktarım var. Okuma ya da anlatı diyemedim çünkü karşımızda bir anlatının ya da sahnelenmiş bir okuma tiyatrosunun çok ötesinde, tiyatronun özüne ulaşmış, neredeyse kusursuzu yakalamış bir seyirlik var. Aşırı övgü sözcükleri kullanmayı pek sevmesem de, Genco’nun her yaptığını izlediğimde bende ipin ucu kaçıyor; aklıma bu yoruma uygun tek bir sözcük geliyor: Mucizevi!
Belirtmiş olduğum gibi, ‘Kuvâyi Milliye Destanı’nın bu son baskısını mutlaka edinmenizi öneririm. Efsanevi bir yazarımızın olağanüstü bir eserinin birinci kalite kâğıda basılmış ciltli basımı gerçekten bir koleksiyon parçası. Genco’nun benzersiz yorumunun DVD’si ise, sadece arşivinizde bulunması için değil, tiyatronun hasını özlediğinizde tekrar tekrar izleyebilmeniz için de edinilmesi şart bir başyapıt.
Hepinize sağ ve sağlıklı bir yıl dilerim.