Görülmeyen şeylerle mücadele tarihi

İçinde bulunduğumuz durumda bin bir çaba ve emekle devam ettirmeye gayret ettirdiğimiz hikâyelerimizin hiç mi önemi yok? Yazılı insanlık tarihinin gördüğü sayılı pandemilerden birinin tanıkları olanların hikâyesi muhteşem değilse ne?

Bahar AKPINAR Perspektif
20 Ocak 2021 Çarşamba

Tolstoy, bütün muhteşem hikâyelerin ya bir insanın yolculuğa çıkmasıyla ya da şehre bir yabancının gelmesiyle başladığını söyler. İçinden geçtiğimiz günleri düşündüğümüzde büyük romancının bu sözünü çağımıza göre yeniden düzenlemek gerek gibi. Zira yaşadığımız şehre, evimizin önünden geçip giden sokaklara hasret kaldığımız bu günler yolculuklara çıkmaya da yoldan gelenlere de hasret kaldık. Peki, bu yerine çakılma durumunda bin bir çaba ve emekle devam ettirmeye gayret ettirdiğimiz hikâyelerimizin hiç mi önemi yok? Yazılı insanlık tarihinin gördüğü sayılı pandemilerden birinin tanıkları olanların hikâyesi muhteşem değilse ne?

Bu sıra dışılığa karşı içsel bir dayanıklılık geliştirebilme, savaşılmayanla savaşma, bilinmeyeni ortaya çıkarma çabası ve görülmeyene göre hayatı yeniden şekillendirip yola devam etmenin her adımı muhteşem insan hikâyelerinden oluştuğunu söylemek yanlış olmasa gerek. Elbette bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da bu hikayelerin kiminden hiç haberimiz olmayacak. Ama bazıları, çıktıkları içsel ve düşünsel yoldan zaferlerle dönenler yalnızca muhteşem hikâyeler yazmakla kalmayıp insanlığı da kurtaracak. Sağlık çalışanları, bilim insanları gözlerimizin önünde muhteşem hikâyeler yazarken insanlığın görülmeyen şeylerle mücadelesine biraz yakından bakmak istedim.

Bana kalırsa insanın yaşantısını görülmeyen şeylere göre düzenlemesi çok yönlü bir korku yönetimidir. Bu yönlerden biri inançlara, biri düşünsel olana, bir diğeri de bilime açılır. Ve insanlık bu üç yolu bir saç örgüsü gibi adım adım örerek kendi tarihini, o muhteşem hikayesini oluşturur. Yolun inanç konusundaki kısmı korkuya en yakın olan ve korkunun en belirleyici olması bakımından ilginçtir. Görülmeyenle mücadelede korkunun izleri kendini ilk olarak Antik çağlardaki ritüellerde gösterir. Yaşanan coğrafyada görülmeyen bir şeyler hayatı olumsuz etkilemeye başladığında korku, yönetimi ele geçirir. Kuralıklar, kıtlıklar, seller, afetler, hastalıklar, salgınlar gibi olaylar görülmeyen şeyler tarafından meydana getirilmiş, düzeltilmesi, düzenlenmesi gereken olaylar olarak insanın karşısına dikildiğinde insan ince korkar. Sonrasındaysa kendini suçlar. Bir hata yapmış ve Tanrıları kızdırmış olduğunu düşünür. İşin tuhafı her zaman bu suçu kendinde bulur ve kabul eder. Bunun üzerine birtakım ayinler, adaklar, davranış biçimleri, danslar gibi performatif eylemlerin de olduğu ritüellere başvurur. Şans eseri işe yarayanlar gelenek halini alıp nesilden nesle tekrarlanırken, işe yaramayanlar unutup gider. Suçluluk ve korku arasında kurulan muazzam güçteki bu bağ ritüelleri şekillendiren en önemli etkenlerdendir. Ritüeller, Yunanca Plerosis (dolma) ve Kenosis (boşalma) kelimeleriyle ifade edilen döngüsel bir aks içince şekillenirler. Görülmeyen bir şey olur, yaşam sekteye uğradığında Kenosis faslı devreye girerek insanı bir şeyler yapmaya ve bu şeyler üzerinden canlılığı yeniden kurmaya yönlendirir. Kendini suçlama konusunda mahir olan insanın görülmeyenle mücadelesinde bulduğu ilk yöntem çile çekmektir. Kendini aç bırakır, yemez, içmez, sevişmez… Böylelikle bilmediği suçunun bedelini ödediğini düşünür. Yetmezse adaklar adar. O da yetmezse kurbanlar verir. Kimi törensel, kimi içsel bu ayinler sonucunda denge yeniden kurulup, çarklar yaşamdan yana dönmeye başladığında bu sefer Plerosis dengesi oluşmaya başlar. Görülmeyenle yapılan barış kutlanır. Artık yeniden canlanmaya yönelik yeni bir akit kurulmuştur. Suçtan arınma, bolluk ve bereket kutlanma törenleriyle taçlandırılır. Ta ki, görülmeyenle girişilen bir sonraki mücadeleye, bir sonraki suçluluk hissine kadar. Hiçbirimiz kendimizi bu pandemiden sorumlu tutmadığımıza ve çile çekerek bunu geçirebileceğimize inanmadığımıza göre görülmeyenle girişilen mücadelenin bilimsel olanına bakalım. Zira bizi korkudan kurtaracak olan ve şenlikler yaptıracak olan yol bu.

Görülmeyenle mücadelenin bilimsel alanında çoğumuzun payına düşen kendimizi ve çevremizi korumak için evlerimize kapanmak oldu. Bunda hastalığa yakalanmaktan korkmak kadar bir başkasını hasta ederek suçlu hissetmeme isteğinin de etkisi büyük. Böylesi büyük bir vicdani suçu maneviyatımıza almak istememenin bir diğer sebebi bunu bir kere hissettik mi, ondan arınamayacağımızı biliyor olmamızdan geçiyor. İnsan aklı, görülmeyenle mücadelenin korku-suç ekseninde herhangi bir rolünün olmadığı dolayısıyla bireysel bir Plerosis-Kenosis döngüsünün kendisine arınma getirmeyeceğini -iyimser bir algıyla- belli oranda öğrenmiş durumda. Nasıl bir insanı kurtaran, tüm insanlığı kurtarıyorsa bugünün dünyasında da kendini koruyan bir anlamda tüm insanlığı korumuş oluyor.

İçinde olduğumuz şu günlerde bilim insanları görülmeyenle girdikleri mücadeleyi yaşamdan yana çevirecek sonuçlara ne mutlu ki ulaştılar. Aylarca kapandıkları laboratuvarlardan ellerinde aşılarla çıkmayı başardılar. Şu an dünya büyük bir aşılama uğraşındayken görülmeyenle girişilen mücadelede ibre korkuyu ortadan kaldıran tarafa çevrildi. Belki bir yolculuğa çıkmadık ve dışarıdan biri gelmedi ama içinde çokça kahramanın olduğu güçlü hikayeler yazılmasına şahit olduk. İnsan aklının ve bilimin zaferiyle aydınlanmış muhteşem hikâyeler…

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün