Şevat ayının 15´i anlamına gelen Tu Bişvat Bayramı, Ağaçların Yılbaşı, Hag Aİlanot-Ağaçların Bayramı, Hag APerot-Meyvelerin Bayramı veya İbranicede 15 anlamına gelen Hamişa Asar BeŞevat olarak anılır. Tu Bişvat, bu yıl 27 Ocak Çarşamba akşamı ve 28 Ocak Perşembe günü kutlanıyor.
Ağaçların bayramı, meyvelerin bayramı, gibi isimlerle de anılan Tu Bişvat'ın çıkış yeri ağaç ile meyvelerine ait Tora’da belirtilen mistvaların doğru şekilde yerine getirilmesidir. Bayrama ait hiç bir kısıtlama, yapılmazsa günah sayılabilecek hiçbir uygulama yoktur.
Yahudiliğin araştırmacı ve sorgulayıcı yapısı Tu Bişvat’ın insanlar ve dünya için önemini, yaşanan dönemler için hayatı ve dünyayı iyileştirmek için nasıl rehberlik ettiğini ortaya çıkarmaya devam eder.
Tora’daki ağaç ve meyvelerle ilgili mitsvaları yerine getirmekle başlayan yolculuk, bugün Adem ile Havva’nın günahının onarımına katkıda bulunmaya, Tanrı’nın her an karşımıza çıkardığı mucizeleri takdir etmeye, Tanrı’nın yarattığı doğaya ve içindekilere karşı sorumluluklarımıza, Tora’daki insan-ağaç benzetmesinden yola çıkarak ağaçlardan alınacak mesajlara uzanmaktadır. Yolculuk devam ettikçe, bilgimiz ve farkındalığımız arttıkça bu özel günlerin bize yeni gelen anlamlarını keşfetmeye devam edeceğiz.
Kat kat Tu Bişvat
Nasıl ki bir gülü elimize aldığımızda bir an durup, zaman ayırıp, onun kat kat taç yapraklarının güzelliğini, içine baktıkça derinliğini takdir edebiliyorsak, Yahudi bayramları ve uygulamaları için de aynı şey geçerlidir. Takvimimizi renklendiren bayram ve özel günlerimiz, kat kat keşfedilmeyi bekleyen ebedi bilgi ve mesaj kaynaklarımızdır.
Başlangıçta ağaçlara ait mitsvalar için konulmuş olan Tu Bişvat’ın derinlikleri, 16. yüzyılda Safed’deki Kabalistler tarafından keşfedilmeye başlandı. Bu özel günün Adem ile Havva’nın günahının onarılması için çok elverişli bir zaman olduğunu belirten Kabalistler, Tu Bişvat’a ait özel bir düzen - Seder geliştirdiler. Kabalistlere göre, zengin meyvelerle donatılmış Tu Bişvat masasındaki meyveleri berahalarıyla yemek gibi doğal ve basit bir eylem bile, bu onarıma - tikun’a katkı sağlar.
Tu Bişvat ve doğal mucizeleri görebilmek
Tu Bişvat akşamı Kutsal Toprakların kutsandığı meyveler başta olmak üzere masadaki meyveleri berahalarıyla yerken bu meyvenin tohum halinden masamıza gelene kadar geçirdiği evreleri ve bunların nasıl, kimin tarafından gerçekleştiği üzerine düşünürüz. Bize doğal ve normal gelen şeylerin her birinin aslında Tanrı’nın sürekli tekrarlanan birer lütfu olduğunu hatırlarız.
Sabah güneşin doğmasını, okulda fasulyeleri pamuğun altına ekip filiz vermelerini, ağaçların mevsimlere göre yapraklanmalarını, çiçek ve meyve vermelerini doğal diyerek bekliyoruz, ama bunların arkasında Kim var?
Tu Bişvat da diğer bayramlarımız gibi bize bir an durup düşünme fırsatı verir. Tanrı’dan gelen ve bize günlük normal gelen olayların her birinin aslında tekrarlanan birer mucize olduklarını fark etmemiz, Tanrı’nın bizim faydalanmamız için yarattığı dünyaya karşı olan görev ve sorumluluklarımız üzerine düşünmemiz için kısa bir mola.
Tu Bişvat ve çevrecilik
19. yüzyıldan başlayarak gün geçtikçe daha çok önem kazanan çevrecilik, doğanın, hayvanların, kaynakların korunması, geri dönüşüm, sürdürülebilirlik ve bunların dallarını oluşturan kavramların, gereken ilgi ve dikkati verdiğimizde binlerce yıl önce yazılan Tora’da mevcut olduklarını görebiliriz.
Hayatımızın her alanında bize yön veren Hayat Ağacımız Tora, Kutsal Yazılar ve özellikle de ağaçların bayramı olan Tu Bişvat, ağaçların önemi ve anlamı üzerinde durarak, çevremize, doğaya ve dünyaya karşı duyarlı davranmaya özen göstermenin ne kadar önemli bir sorumluluk ve görev olduğunu hatırlatır.
Londra ve Birleşik Krallık eski Başhahamı Lord Rabi Jonathan Sacks zt”l, insanın doğaya hükmetmek için yaratıldığını, ancak bu hakimiyetin dünya üzerindekileri sınırsızca ve aklına estiği şekilde kullanmak, bozmak, yok etmek anlamına gelmediğini, tam tersine insana büyük bir sorumluluk yüklediğini şöyle anlatıyor:
“Seyrederken Ellerinin Eseri olan gökleri, Oraya koyduğun ayı ve yıldızları, soruyorum kendi kendime, insan ne ki onu anasın, Ya da insanoğlu ne ki ona ilgi gösteresin? Buna rağmen onu meleklerden biraz daha aşağı yaptın, Başına yücelik ve onur tacını koydun.” (Teilim 8:3-5)
“İnsan ırkını taçlandıran yücelik ve onur, Tanrı’nın yaratıcı çalışmasının doruk noktası olan dünyaya sahip çıkmaktır: ‘Verimli olun ve çoğalın, yeryüzünü doldurun ve ona egemen olun.’ Bu fikir Mezmur 115'te güçlendirilir: ‘Gökler, Tanrı’nın gökleridir, ancak Tanrı yeryüzünü insanlara vermiştir.’ Yaratılış anlatısı Tanrı’nın Evrenin Efendisi olduğunu, insanın da Tanrı tarafından yeryüzünün efendisi olarak atandığını açıkça belirtir.”
İnsanın, yeryüzünün Tanrı tarafından belirlenmiş sahibi ve hâkimi olduğu kavramı, bizi evrendeki yerimiz ve ona karşı sorumluluklarımıza ilişkin temel sorularla yüz yüze getirir. Sahip olmak ve hâkim olmak terimlerinin düz anlamlarıyla yorumlanması, günümüz dünyasında gördüğümüz gibi, insanların boş zamanlarında ormanları kestiği, hayvanları katlettiği ve atıkları denizlere attığı bir dünya izlenimi verebilir.
Öte yandan, İsrail'in ilk Başhahamı Rav Kook'un yazdığı gibi, zeki herhangi bir kişi, Bereşit 1: 28'in anlamının yalnızca kalbinin çarpıklığından kaynaklanan heves ve arzularını gerçekleştirmek için halkına ve hizmetlilerine eziyet ve acı çektiren sert bir hükümdarın egemenliği anlamına gelmediğini bilmelidir. Tanrı gerçekten bu kadar karmaşık ve görkemli bir dünyayı sadece insanların kaprisleri için yaratmış olabilir mi?
Bereşit’in birinci bölümü, karmaşık Tora denkleminin yalnızca bir tarafıdır. Bu bölüm, insanlara ve Cennet Bahçesindeki yerlerine odaklanan ikinci bir Yaratılış hikâyesini içeren Bereşit bölüm 2'nin anlatısı ile dengelenir. İlk kişi, ‘işlemesi ve onu koruması’ için Bahçe’ye yerleştirilir.
Burada kullanılan iki İbranice fiil önemlidir. İlki - le’ovda - kelimenin tam anlamıyla ‘ona hizmet etmek’ anlamına gelir. Dolayısıyla insan, doğanın hem efendisi hem de hizmetlisidir. İkincisi - leşomra - ‘onu korumak’ anlamına gelir. Bu, daha sonraki Tora kanunlarında başkasına ait olan bir malın koruyucusunun sorumluluklarını tanımlamak için kullanılan fiildir. Bu gözetici, korurken dikkatli ve uyanık olmalıdır ve ihmal nedeniyle meydana gelen kayıplardan şahsen sorumludur. Bu belki de insanlığın doğaya karşı sorumluluğunun Tora’nın ifade ettiği en iyi kısa tanımıdır.
Doğanın sahibi değiliz, “Yeryüzü ve içindeki her şey Tanrı’nındır.” (Mezmur 24: 1) Bizler, her şeyi yaratan ve her şeye sahip olan Tanrı adına doğanın hizmetkârlarıyız. Dünyanın koruyucuları olarak, doğanın bütünlüğüne saygı duymakla görevliyiz.
19. yüzyıl yorumcularından Rabi Samson Rafael Hirş, bunu Bereşit 1: 26 hakkındaki özgün yorumunda oldukça iyi şekilde ifade eder: “Görüntümüzde ve benzeyişimizde insan yapalım.” Tora’nın ayırt edici özelliği Tanrı'nın Tek’liği olduğundan, bu kısım her zaman kafaları karıştırmıştır. İnsanları yaratma sürecinde Tanrı kime danışır?
Hirş’e göre, bu bölümdeki ‘biz’, yaratılışın geri kalanını kasteder. Tanrı, doğal dünyayı değiştirme ve belki de tehlikeye atma gücü olan insanı yaratmadan önce, doğanın kendisinin onayını ister. Bu yorum, doğayı yalnızca Yaratıcısının amaçlarına sadık kalacak şekilde ve doğanın insanlığın varlığına rıza göstermiş olduğunun bilinciyle kullanabileceğimizi ima eder.
Bu nedenle, Bereşit’in birinci bölümünde bahsedilen hâkimiyet kurma görevi teknik değil, ahlakidir: insanlık, kendi imkânları dâhilinde doğanın Tanrı'nın hizmetine yönelik kullanımını yönetecektir. Dahası, bu yetki, Bereşit’in ikinci bölümünde de görüldüğü gibi hizmet etme ve koruma gerekliliği ile sınırlıdır. Bereşit 2-3'ün meşhur hikayesi - yasak meyvenin yenmesi ve Adem ve Havva'nın daha sonra Eden'den sürülmesi - bu noktayı destekler.
Her şeyi yapmaya iznimiz yok. Dünya ile etkileşim şeklimizin sınırları var. Bunların arasında Tora’da ekinlerin nasıl ekileceğine, yumurtaların nasıl toplanacağına ve savaş zamanında ağaçların nasıl korunacağına dair emirler bulunur. Yaratılışa karşı Tanrı'nın İradesine uygun şekilde davranmadığımızda, bunun peşinden felaket gelebilir.
Bugün, giderek daha fazla şehir hava kirliliği bulutu altında kaldıkça ve balıkçılık yapılan sularımızın büyük bölümlerinde yüksek cıva seviyeleri raporları yayınlandıkça bunun doğruluğunu görebiliyoruz. Büyük ölçüde insanlığın artan kereste ve sığır eti talebinin bir sonucu olan yağmur ormanlarının ormansızlaşması, bitki ve hayvan türlerinin geri alınamaz bir şekilde yok edilmelerine yol açtı.
Küresel sanayi toplumumuzun dünya ekosistemleri üzerinde yarattığı büyük olumsuz etkiyi artık görmezden gelemeyiz. Enerji yoğun yaşam tarzımızı beslemek için sınırsız fosil yakıt kullanımımız küresel iklim değişikliğine neden oluyor. Uluslararası bilim insanlarının fikir birliği, atmosferdeki bu insan kaynaklı değişikliklerden kaynaklanan daha şiddetli ve yıkıcı fırtınalar, seller ve kuraklıklar öngörüyor. Şimdi harekete geçmezsek, bildiğimiz uygarlığın hayatta kalmasını riske atmış oluruz.
Midraşa göre Tanrı Adem'e Cennet Bahçesi'ni gezdirir ve şöyle der: “Eserlerime bak! Ne kadar güzel olduklarını gör. Ne kadar mükemmeller! Senin için hepsini ben yarattım. Benim dünyamı mahvedip yok etme; çünkü eğer dünyamı tahrip edersen onu tamir edecek başka kimse olmayacak.”
Yaratılışın Tanrı’nın başyapıtı olarak kendine has bir onuru vardır ve onu kullanma yetkimiz olmasına rağmen, onu yok etme veya yağmalama iznimiz yok. Rabi Hirş, Şabat'ın insanlığa, insanın Tanrı’nın yarattıkları üzerindeki hâkimiyetini zorbalık yapmak üzere kullanmaması için verildiğini belirtir. Dinlenme günü olan Şabat’ta, "Ödünç almış olduğu dünyayı, bunun kendisine sadece ödünç olarak verildiğini idrak etmesi için, İlahi Sahibine iade etmelidir."
Yaratılış sürecinin içine işlemiş olan ve her Yahudi yaşamının merkezinde yer alan Şabat, doğa üzerindeki hâkimiyetimizin Tanrı Adına - leşem şamayım- olması gerektiğini her hafta bizlere hatırlatır.
Seçim bizim. Tanrı bize sanki sadece dünyaya hükmetmemizi ve üzerindekilere karşı aklımıza estiği şekilde davranmamızı söylemiş gibi yaşamaya devam edersek, çocuklarımızın ciddi şekilde çorak ve verimsiz bir gezegeni miras almalarının kaçınılmazlığı ve insan uygarlığının geleceğinin risk altında olduğu fikrine hazırlıklı olmamız gerekir.
Dünyanın hâkimleri olarak görevimizi, gezegene, onun yaratıklarına ve kaynaklarına gerçekten hizmet etmek ve bakımını üstlenmek için eşsiz bir fırsat olarak görürsek, o zaman dünyanın baş yöneticileri pozisyonumuzu geri alabilir ve yeni nesilleri Cennet Bahçesi’ne çok daha yakın bir ortamda yetiştirebiliriz.”
Tu Bişvat- Masadaki Meyveler ve Duaları: http://www.sevivon.com/index.php?option=com_content&view=article&id=1374:tu-bisvat-sederi&catid=37:tu-bisvat-nedir&Itemid=218
Tu Bişvat Nedir, Tu Bişvat Felsefesi, Tu Bişvat Hakkında Bilinmesi Gerekenler, Toprağın Kuralları, Tu Bişvat Yemek Tarifleri, Tu Bişvat Sederi Dualarının Uygulamalı Videosu:
http://www.sevivon.com/index.php?option=com_content&view=category&layout=blog&id=36&Itemid=109
Önemli Not: Yazıda kısa bir özet olarak verilmiş olan bilgiler, okuyucuya konu hakkında fikir vermek amacıyla www.rabbisacks.org, sevivon.com sitelerinden, Tevrat-Tora Neviim Ketuvim, Gözlem’in Teilim, Bereşit, Pirke Avot, Yahudilik Ansiklopedisi kitaplarından derlenerek hazırlanmıştır. Cemaatlerin farklı gelenekleri ve uygulamaları olabildiği için özel günler ve uygulamalar hakkında en doğru ve detaylı bilgiler için, cemaatin kendi Rabi’lerine başvurması gerekir.
*Katkıları için Rav İzak Peres’e teşekkür ederiz.