BAŞKA SİNEMA´nın BİR BAŞKA OCAK seçkisinin öne çıkan filmlerinden biri ´YUVA´ idi.
Henüz ikinci uzun metrajlı filmini yapan Kanadalı genç yönetmen Sean Durkin, ‘Yuva’ ile sarsıntıya uğrayan evlilik kurumu üzerinden rahatsız ve huzursuz edici bir gerilim filmi yapmış. Sınıfsal yükselişin çarpıklığını gözler önüne seren film, hayalperest bir aile reisinin yol açtığı sarsıcı bir evlilik hayatına odaklanıyor. Başarılı bir sosyopolitik eleştiri getiren filmin iki başrol oyuncusu Jude Law ile Carrie Coon inandırıcı performanslarıyla harikalar yaratıyorlar.
‘THE NEST’
Yön. ve Sen: Sean Durkin
Gör. Yön: Matyas Erdely
Müz: Richard Reed Parry
Kur: Matthew Hannam
Oyn: Jude Law - Carrie Coon - Oona Roche - Charlie Shotwell - Michael Culkin - Tanya Allen
BAŞKA SİNEMA’nın üç yıldır gerçekleştirdiği BAŞKA BİR OCAK mini festivali bu yıl pandemi koşulları doğrultusunda seyircileriyle çevrimiçi olarak buluştu. on filmden oluşan seçki için kombine bilet alanlara iki klasik başyapıt hediye edildi; Andrei Tarkovsky’nin Altın Aslan Ödüllü bilimkurgu filmi ‘Solaris’ (1971) ile Charlie Chaplin’in 100. yılını kutlayan efsanevi filmi ‘Yumurcak / The Kid’ (1921). Seçkideki on filmin yedisi çok kaliteli yapıtlardı. Bu yazımızda onlardan biri olan Sean Durkin’in ‘Yuva / The Nest’inden bahsedeceğim.
Sempatik, karizmatik bir yalancı
Dünya prömiyerini Sundance Film Festivali’nde yapan ‘Yuva’, hayalperest bir aile reisinin yol açtığı sarsıcı ve rahatsız edici bir evlilik hayatını merkezine alıyor. Gerilim filmi formatında, sınıfsal yükselişin çarpıklığını gözler önüne seren ‘Yuva’nın senaryosunda, Sean Durkin’in mükemmel tahlil ettiği aile reisi Rory karakteri bizlere yabancı değil. Çevremizde benzerlerine rastladığımız, dünyanın her yerinde karşılaşabileceğimiz tipik bir karakter. Fakir bir çocukluk hayatı yaşayan, yükselme hırsıyla bir yerlere gelebilen, ancak hırsının esiri olurken çevresini ve kendini esir eden, aşağılık kompleksini yenemeyen acınacak bir karakterdir Rory.
Sean Durkin’in su içer gibi yalan söyleyen aile reisi Rory’nin dışında yaptığı inandırıcı karakter tahlillerinde, kocasının sorumsuzluklarına, aile birliğini koruma adına katlanan fedakâr bir eş, büyüme sancıları geçiren bir genç kız, ebeveynlerinin tartışmalarına üzülen, etkilendiğini gizlemekte uzmanlaşmış yeniyetme bir erkek çocuk da var. Aile bireylerinin tümünün yaşadığı iç huzursuzluk hali izleyiciyi de etkiliyor. Sean Durkin, klişelere düşme tuzağından uzak duran mizanseniyle yeteneğini kanıtlatıp ilerisi için umut vaat ediyor.
En çok yapımcı olarak tanınan yönetmen - senaryo yazarı - aktör - kurgucu - görüntü yönetmeni Sean Durkin’i İstanbul Film Festivali’nde gösterilen ilk uzun metrajlı filmi ‘Martha Marcy May Marlene’den (2010) tanıyoruz. O filmle Elisabeth Olsen’i sinema dünyasına kazandıran Durkin, on yıl süren uzun bir suskunluk döneminden sonra ‘Yuva’ ile sinemaya görkemli bir dönüş yapıyor.
Sarsıntıya uğrayan aile kurumu
1980’li yıllarda geçen konusuyla filmin kahramanı Rory O’Hara (Jude Law) son derece hırslı bir İngiliz girişimcidir. Fakir bir ailede dünyaya gelmiş, işinde başarı kazanıp zenginleşince ailesiyle tüm irtibatını kesmiştir. Dünyaya açılmak için ABD’ye gitmiş ve orada güzel Amerikalı Allison (Carrie Coon) ile tanışıp evlenmiştir. Aile, Allison’un ilk evliliğinden olan kızı Sam (Oona Roche) ve müşterek çocukları Ben (Charlie Shotwell) ile New York’ta görkemli bir malikânede oturmaktadır.
At yetiştiricisi olan Allison geniş harasındaki atlarla ve onlarla verdiği binicilik dersleriyle aileye ek bir gelir getirmektedir. Ancak işler görüldüğü kadar parlak değildir. Son derece müsrif, hesapsız ve gösteriş meraklısı olan Rory’nin ekonomik durumu son derece kötüdür. ABD’deki işi batmak üzeredir. İngiltere’deki eski patronu Arthur Davis’ten (Michael Culkin) kendisini yeniden işe almasını talep eder. Teklifi kabul görünce durumu ailesine “Ülkemden müthiş bir iş teklifi aldım, sınıf atlamak için bir fırsat doğdu” diye açıklar.
Evvelce 3-4 kez ev değiştiren Allison, kocasını kırmayarak ülkesinden ayrılmayı kabul eder. Rory, Londra kırsalında muhteşem bir malikâne kiralar, çocuklarını en prestijli ve pahalı özel okullara kaydettirir. Hızlı yükselmek hırsıyla patronuna getirdiği iş tekliflerinin tümü reddedilir. Patronunun güvenini kaybeden Rory’nin yaptığı hesapsız harcamalardan ve işinden dışlanmasından sonra sıfırı tükettiğini görürüz. Kısa bir süre sonra ‘yeni bir başlangıç’ olarak tanımladığı sürecin fiyaskoyla neticelendiğini ve O’Hara çiftinin evliliklerinin altında yatan nahoş sırların ortaya döküldüğüne tanıklık ederiz. Sean Durkin’in senaryosundaki final bölümü aklımıza gelen değişik şıkların en gerçekçi olanı.
Dibe vuran Rory cebindeki tüm parayı yeni müşteri edinmek için tertiplediği yemekte harcayınca, lokantadan taşradaki evine dönmek için bindiği taksinin şoförüyle sohbet eder. Şoförün kendisine sorduğu “Ne iş yapıyorsun ?” sorusuna “Benim işim olduğumdan zengin görünmek” cevabını verir. Aslında kendisi de neden böyle davrandığının sebebini bilmez. Bir ara banka hesabında bir milyon dolar biriktiren Rory, sonradan görmelerin düştüğü tuzağa düşmüş, har vurup harman savurmuş, ailesinden parasının tükendiğini hep gizlemiştir. Müthiş hayal gücü, bitmez tükenmez proje yaratma merakı hayatın acı gerçekleri karşısında duvara toslamıştır.
Rahatsız edici bir gerilim
İflah olmaz bir iyimser olan Rory aslında yalnız çevresine, ailesine değil, kendisine yalan söylemektedir. Karizmasıyla, tatlı diliyle, ikna etmedeki kabiliyetiyle, yakışıklığı ve sevimliliğiyle insanları etkilemekte ustadır. Ancak tüm çabalarının patronu tarafından gerçekçi ve geçerli görülmedikleri için reddedilmesiyle Rory bir ‘loser’ olduğu gerçeğiyle yüzleşmek durumundadır. Çünkü karısının birikimlerini de harcamış, kendisinde ödünç verebileceği para bırakmamıştır.
Bu rolde deneyimli İngiliz oyuncu Jude Law müthiş bir inandırıcılıkla yarattığı kompozisyonuyla filmin başarısında birinci derecede rol oynuyor. Jude Law, ‘Closer’, ‘The Young Pope’, Oscar’a aday gösterildiği iki film ‘Soğuk Dağ’ ve ‘Yetenekli Bay Ripley’ ile beraber bu filmde kariyerinin en akılda kalıcı performanslarından birini çıkarıyor.
Kocasının hayalperestliğiyle başa çıkmaya çalışan, mütevazı bir Amerikalı genç kadın iken sınıf atlayıp alışık olmadığı lüks bir hayata geçiş yapan, kendini hep dizginleyen, ailesine bağlı, ağırbaşlı ve olgun Allison rolünde Carrie Coon, Jude Law gibi dev bir oyuncunun yanında ezilmek bir yana, zaman zaman kendisinden rol çalan mükemmel bir performans çıkarıyor. David Fincher’in ‘Kayıp Kız / Gone Girl’ filmiyle tanınan Carrie Coon, ‘Fargo’ dizisiyle Emmy Ödülüne aday olmuştu.
Dağınık bir aile hayatı içinde sürekli adres ve okul değiştiren ailenin iki çocuğuna gelince... Sağlıklı kalmak, yeni taşındıkları her yerde kendini kabul ettirip arkadaş kazanmak için çaba sarf eden Sam rolünde genç oyuncu Oona Roche, korkularıyla baş başa kalan yeni yetme kardeşi Ben’de çocuk oyuncu Charlie Shotwell, oyuncu kadrosunun başarısına ayak uyduruyorlar.