Nazım Hikmet doğum gününde Moda Sahnesinde 'Taranta-Babu'

Erdoğan MİTRANİ Sanat
20 Ocak 2021 Çarşamba

Moda Sahnesi, salgının zayıflama eğilimi gösterdiği 2020 Eylül ortalarında sosyal mesafe kurallarına sıkı sıkıya uyarak yepyeni bir yapımla canlı tiyatroya dönüş yapmış, ancak salgın yeniden alevlendiğinde alınan ulusal yasaklara yüzünden tiyatroyu kapatmıştı. Ancak, “Her şeye rağmen tiyatro” diyerek salonu boş da olsa sahnesini dolu tutmaya karar veren kuruluş,  canlı sahnelenen oyunlarını çevrimiçi olarak seyircisinin ekranlarına iletmeye karar verdi. Açıldığı günden beri kendi yapımlarını sahnelerken salonlarını mekânı olmayan topluluklara açmış olan Moda Sahnesi, bu tavrı da sürdürmekte ve seyircilerine misafir toplulukların oyunlarını da canlı çevrimiçi izleme olanağı tanımakta.

Bu vesileyle Nâzım’ın doğum günü olan 15 Ocak’ta, Oyun Sandalı’nın, Nâzım Hikmet’in 1935’te yazdığı ‘Taranta–Babu’ya Mektuplar’ının farklı ve ayrıksı tiyatro uyarlamasını izleme fırsatımız oldu.

1982 Ankara doğumlu, Ege Üniversitesi Tiyatro Bölümü mezunu, şair, yazar, oyuncu Cansu Fırıncı, 2017’den beri bu mektupları tek kişilik bir oyun olarak sahnede yorumluyor. 2015’te ‘Son Zenne’ oyununda izlemiş olduğum bu genç oyuncuya, zenneyi olabildiğince sömüren pislik karaktere getirdiği olağanüstü yorumuyla hayran olmuştum. Harun Güzeloğlu’nun uyarlayıp sahneye koyduğu Taranta Babu’da da aynı başarıyı sürdürüyor.

Bilindiği gibi Nâzım, Taranta-Babu’ya Mektuplar’da resim eğitimi için İtalya’ya giden Habeşistanlı bir delikanlının karısı Taranta-Babu’ya yazdığı bir dizi şiir-mektup aracılığıyla İtalyan Faşizmini kıyasıya eleştirir.

Metnin Nâzım’ın kurguladığı giriş bölümünde, faşistler tarafından tutuklanan genç adamın sahibine ulaşmamış mektuplarının, delikanlının odasını kiralayan “kendi ülkesinde kendi dilini istediği gibi kullanamadığı için, Asya ve Afrika dillerine merak saran” bir İtalyan tarafından yazara ulaştırıldığı belirtilir. Roma’nın kuruluş efsanesi Romus, Romulus ve dişi kurtla başlayan mektuplar, İtalya’da faşizmin gelişim koşullarını, yoksulluğu, ahlaki çürümeyi, Sezarların şiddetinin hümanist İtalyan sanatının yerini alışını, papalığın, büyük toprak sahiplerinin ve sermayenin Mussolini’yi öne çıkaran işbirliğini, faşizmin destekçiliğini yapan ya da gidişatı görmemeyi yeğleyen yazarları, Mussolini’nin Afrika’daki sömürge savaşlarını ve Habeşistan’ın işgali üzerinden faşizmin görünmeyen kanlı yüzünü anlatır. 

Harun Güzeloğlu, uyarlamasında mektupların, delikanlı tutuklandıktan sonra odayı kiralayan bir palyaçonun eline düştüğünü varsayarak, mektupları bu palyaçonun okuyup aktarmasını yeğlemiş. Mektup metinlerini, tek bir kelimesini bile değiştirmeden, anlamlarını ve duygusal bütünlüklerini koruyarak ele alırken, bir palyaço hicvi katarak, kimi zaman grotesk bir tavırla okuyarak olayların trajik boyutu kadar, traji-komik boyutunu da ortaya koymak istemiş. Çok da başarılı bir iş çıkarmış. Nâzım’ın metnini birebir muhafaza eder, düşünceli ve akıllı bir clown’un aşırıya kaçmayan duygulu bakışıyla aktarırken, yorumuna clown’un tüm maskaralıklarını özgürce salıverdiği eleştirel bir ön oyun katarak, izleyicinin faşist İtalya ve Mussolini üzerinden günümüz dünyasıyla koşutluk kurmasını, geçmişteki ve günümüzdeki tüm dikta rejimlerini sorgulamasını da sağlamış.

Bu ilginç dramaturgi, sahneye ustaca, son derece yalın ve sade bir şekilde aktarılıyor. Boş sayılacak alanda sadece merdivene dönüşen bir iskemleyle palyaçonun Nazan Celebci’nin göz alıcı kostümünü asacağı bir elbise askısı var. Mekâna Harun Güzeloğlu’nun müthiş makyajıyla giren palyaçonun sadece iki aksesuarı var: bir bavul ve bir trampet. Bu dekorsuz boşluğa, Alev Topal’ın oyunun sahne ve karakter değişimleriyle tüm hareketliliğini ışıklarıyla gerçekleştiren büyüleyici ışık tasarımı olağanüstü bir renklilik ve devinim katıyor.

Sağlam oyunculuk altyapısına rağmen, tamamen farklı bir disiplin olan palyaçoluk için özel eğitim de almış olan Cansu Fırıncı, yaklaşık 100 dakika boyunca bir başına sahnede kalarak, “duygusunu içinde hissettiği, okuduğu zaman gözünün içinin parladığı” bu nefis metni, hikâye anlatıcılığını, dramatik oyunculuğu ve clown tekniklerini ustaca bağdaştıran parlak bir yorumla aktarıyor. Özellikle Cansu’nun birbirine zıt olabilecek iki farklı yorumlamayı ustaca harmanlayışına hayran oldum. Ön oyunda sadece düdük/borazanını konuşturarak hınzır mı hınzır diktatör eleştirisinden, her mektubu sanki Taranta-Babu’ya verirmişçesine ayrı bir seyirciye verişinin sevecenliğine inandırıcılıkla geçebiliyor.

Bir parantez açarak Moda Sahnesinin boş salonundan canlı oyunu aktaran ekibin, oyunun orijinal fiziksel sahnelemesine interaktif bir boyut katan bu mektupların seyircilere emanet edilmesinin karşılığını, çok yakın çekim planları aracılığıyla ustalıkla verdiğini belirtmek isterim.

Sonuç olarak büyük bir yazarımızın çok sağlam bir metninin ayrıksı ve farklı bir yorumunun çok başarılı bir sahnelemesini izlemiş olduk. Kaçırmış olanlar için bütün sahneden canlı yayınlara, yayınlandığı gece yarısından itibaren 24 saat boyunca banttan izleme olanağı sağlandığını da belirteyim.

Moda Sahnesinin geçen hafta web sitemizde yayınlamış olduğumuz ve net görüntüleri, hışırtısız ve çınlamasız pırıl pırıl ses aktarımıyla metnin izleyiciye gerçekten canlıymışçasına birebir ulaşmasını sağlayan busahneden canlı yayın programı” önümüzdeki aylarda da devam edecek. Hem tiyatroya destek olmak, hem de tiyatro heyecanını gerçeğe yakın düzeyde tatmak için mutlaka izleyin derim.

 

***

 

Nedim Saban’dan YouTube’da nostaljik bir yayın ‘Salı Ziyaretleri’

                   

Tiyatrokare’nin kurucusu Nedim Saban’ın, sıra dışı birikimi, geniş tiyatro bilgisi ve derinlemesine bakış açısıyla yönettiği oyunları, sahneleme ve oyunculuk açısından çok başarılı bulduğumu, ancak onun modern klasiklere yatkın tiyatro anlayışının, daha çağcıl ve hatta ayrıksı oyunlara yönelen kişisel beğenime her zaman uymadığını belirtmişimdir.

Ancak Nedim’in tiyatroya sevgi ve saygısına, çağımızın nankörce göz ardı etmeye hatta unutmaya yatkın olduğu belirli yaşa gelmiş oyunculara sahnesini açmak bir yana, repertuarına onları öne çıkaracak oyunlar koymasına, onlar için özel replikler yazmasına hep hayranlık duymuşumdur. Nedim Saban, 30 yıla yaklaşan tiyatro serüveni boyunca benzersiz bir kadirşinaslık örneği göstererek Macide Tanır, Pekcan Koşar, Çiğdem Selışık, Rüçhan Çalışkur, Celile Toyon, Erol ve Suna Keskin, Serpil Tamur, Melek Baykal ve Nevra Serezli gibi tiyatromuza damgasını vurmuş oyuncuları yeniden sahneye kazandırmıştır. 2004’te, bizim kuşağın fetiş oyuncularından Erol Keskin ile o yıllarda yarı yaşında olan Yıldıray Şahinler’i Jeff Baron`un yazdığı ‘Visiting Mr.Green / Salı Ziyaretleri’ oyununda karşı karşıya getirmiş, uyarladığı ve yönettiği oyun kendisine ve oyuncularına o yılın önemli tiyatro ödüllerini kazandırmıştı.

Nedim’in o dönemde yapılmış nostaljik video kaydını YouTube’da süreli olarak gösterime açtığı oyunu bir kez daha izleme olanağım oldu. Bu yeni seyirle ilgili izlenimlerimi paylaşmak istiyorum.

 

‘Salı Ziyaretleri’, dikkatsiz bir sürücü tarafından neredeyse ezileceği bir kazadan kurtulan Yahudi kökenli 86 yaşındaki Bay Green’le, mahkemece onu 6 ay boyunca her hafta ziyaret ederek küçük ihtiyaçlarını gidererek yardımcı olmakla görevlendirilen, kazayı yapan Ross’un başta her ikisini de zorlayan haftalık görüşmelerinin öyküsüdür.

Karısının ölümünden sonra yaşamdan iyice soğuyan Green, dökülmeye başlayan evinde din kurallarını harfiyen uygulamaya çalışmakta, oyunun ortalarında eşcinsel olduğunu öğreneceğimiz genç Ross ise ailesinin hoşgörüsüzlüğünü hazmetmeye çalışmaktadır.

Farklı dünyalardan gelen, farklı kuşaktan bu iki insanın ortak paydası ikisinin de yalnızlığıdır. Zamanla aralarında dostluk oluşmaya başlayan ikili yakınlaştıklarında, her birinin büyük bedeller ödediği sırların açığa çıkması, eski yaraların yeniden kanamaya başlaması, oluşmaya başlayan zayıf bağı kopma noktasına gelir. Ross’un cinsel yönelimini hoşgörüsüzlükle karşılayan inançlı ve muhafazakâr Green, Yahudi olmayan bir adamla evlenen kızını da yaşamından tamamen çıkarmıştır. Bu iki insan, tüm önyargı ve hoşgörüsüzlük katmanlarını ayıklayarak, inkâr ve kırgınlık duvarlarını aşmak, bir sevgi ve anlayış ortamında yakınlık kurmayı başarırlar. Jeff Baron’un ustalıklı metni, biraz klişe sayılabilecek bir olay dizisi aracılığıyla, Amerikan toplumunun çok önemli bir sorununu, ebeveynler ve çocukları arasındaki anlayışsızlık ve ötekileştirmenin aile bağlarını nasıl lime lime ettiğini yansıtır.

Sadece hissedilecek düzeyde şive çalışmasının desteğiyle Green’e olağanüstü bir yorum getiren Erol Keskin müthiştir. Genç Ross’u dokunaklı canlandırmasıyla Yıldıray Şahinler’in de ondan aşağı kalır tarafı yoktur.

Arşivlenmek amacıyla tek kamerayla çekilmiş olan, görüntü kalitesi ve ses bandı biraz sorunlu da olsa Salı Ziyaretleri, çok başarılı sahnelemesi ve oyunculuklarıyla heyecan verici bir izlence. Tadında yorumunu tekrar izlettiği için kocaman bir teşekkür hak eden sevgili Nedim kardeşimizin bir başka ödül rekortmeni çalışmasının, ‘Leyla’nın Evi’nin 22-24 Ocak tarihleri arasında çevrimiçi olarak yayımlanacağını da belirteyim. Oyun biletleri biletix’den temin edilebilir.

Hepinize sağlıklı seyirler dilerim.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün