Çok istersen bir yol bulunur…

“Ben oyunu başka bir deste ile oynuyorum ama bu kartlarla oyunu kazanamazsın diye bir şey yok!”

Mete YAYLALI Spor
27 Ocak 2021 Çarşamba

Koronavirüs salgını beklendiği gibi bu yılı da vurmaya devam ederken, hayat eve ne kadar sığarsa o kadar sığarken, artık bir endüstri haline gelen profesyonel spor da bir şekilde çarklarını çevirmeye uğraşıyor. 2021 başlarken dünya tenisinin en büyük dört organizasyonundan ilki, Avustralya Açık, üç haftalık bir gecikme ile 8 Şubat’ta tenis tutkunları ile buluşacak.

Coğrafi yapısının getirdiği avantajla COVID-19 salgınını en iyi yöneten ve en az etkilenen ülkelerden biri Avustralya. 15 Şubat 2020 tarihinden bu yana toplam 28.777 vaka ve 909 ölüm ile karşılaşan Avustralya başlangıçtan beri işi sıkı tutmasına rağmen turnuva nedeniyle biraz sıkıntılı günler geçiriyor. Ülkesine dönmeye çalışıp da dönemeyen yaklaşık 40 bin Avustralyalı varken 17 charter uçağı ile 1,200 kişilik sporcu ve teknik kadronun özel olarak getirilip özel hazırlanmış otellerde bir balon içine sokulması ve sporcuların geldiği uçaklarda korona pozitif yolcuların olması da ülkenin salgınla mücadele programında halkın tepkisine neden oluyor. Koronalı yolcular nedeniyle şu anda 72 sporcu karantina altına alınırken kimse bu durumdan memnun değil elbette. Odalarından çıkamıyorlar, belirli saatlerde özel hazırlanmış kortlarda antrenman yapabiliyorlar. Bazıları yemeklerden şikayetçi, bazıları odasındaki fitness aletlerinden, oteldeki internet hızından... Karantina bitiminden sonra ancak bir hafta hazırlanma süresi de sporcuların canını sıkıyor. Çoğu zamanını odasında kitap okuyarak ya da balkonda güneşlenerek geçiriyor. Karantina devam ederken İspanyol kadın tenisçi Paola Badosa rutin kontrollerde pozitif çıkınca karantina otelinden hastane oteline transfer edilip tedavi altına alındı. Badosa yanında bir erkek oyuncunun ve turnuva görevlilerinden birinin daha pozitif çıktığı yazılsa da kim oldukları gizleniyor. Karantina maliyetinin Avustralyalı vergi mükelleflerine 40 milyon Avustralya Doları’na mal olacağı hesaplanırken, tenisin salgın tedbirlerini nasıl olup da delmesine izin verildiği de tartışmalar arasında. İşin bir de mali boyutu var tabii. Turnuva geçen yıl Avustralya ekonomisine 390 milyon Avustralya dolar katkı sağlarken 575 bin otel gecelemesi yapılıyordu. Bu yıl seyirci sayısının çok sınırlı olması nedeniyle ülke içi seyahatlerin olmayacağı ve uluslararası uçuşların da kapalı olması nedeniyle otellerin iş yapmayacağı görülüyor. Geçen yılın aksine bu yıl masrafları çıkarmak için devlet bütçesinden 80 milyon Avustralya doları harcanması gerektiği de öngörülüyor.

Elemeler

Yani neresinden baksan zarar fakat yine de Tennis Australia bu organizasyona girişiyor çünkü hayat devam etmeli. Fakat iç ve dış otoritelere göre, tam da salgın kontrol altına alınmışken ve başarılı bir yönetim sergilenirken böylesi bir spor organizasyonu yapmaya kalkmak, tenis terminolojisiyle ‘unforced error’ oluyor.

Bu yıl ilk defa turnuva elemeleri ülke dışında yapıldı. Doğru bir karar çünkü zaten ülkeye seyahat kısıtlaması ve zorunlu karantina var. Kadınlar Dubai’de ana tabloya yükselme mücadelesi verirken, erkekler de Doha’da Avustralya bileti kapmak için uğraştı. Elemelere Türk sporcuları da katıldı. Kadınlarda Pemra Özgen ilk turda elenirken Çağla Büyükakçay ile erkeklerde Cem İlkel ikinci turda bu yılın Avustralya umutlarına veda ettiler. Ellerinden geleni yaptılar çünkü tenis ülkesi olmayan hatta futboldan başka spor bilmeyen, spora ve sporcuya ayrılan bütçeler ile imkânların çok kısıtlı olduğu, iyi sporcuyu yetiştirecek iyi teknik kadroların olmadığı bir ülkede ancak buraya kadar yapılabilirdi. Belki gelecek nesillerde durum farklı olur ve o günlerde köşe yazarı olan torunlarımız Avustralya Açık’ta Türk sporcularının başarılarından söz edebilir.

Bugüne gelince başka ülkelerin sporcularının hikâyeleri köşemizi süslüyor, okuyup gıpta ile bakıyoruz, nasıl oluyor da bizde olmuyor diyoruz. Fizik güçlerinden, mental güçlerinden, içinde bulundukları toplumun kültür yapısından, yeteneklerinden ve genetik avantajlarından bahsediyoruz.

Fakat genetik dezavantajına rağmen başarılı olanları nereye koyacağız?

Mental güç

İngiliz Francesca Jones 20 yaşında. Doğuştan EEC sendromlu. Sağ ve sol elinde başparmak dışında üçer, sağ ayağında üç ve sol ayağında dört parmağı var. Başlangıçta biraz zorluk yaşasa da ailesi mutlaka bir spor yapması için teşvik edecektir. Yakınlarındaki bir tenis kulübünün koçu Matt McTurk ile tanıştığında beş yaşındadır.

“Odadan içeri girdiği anda sporcunun karakterini anlarsınız. Yaşının kaç olduğunun önemi yoktur. Duruşu, yürüyüşü, kendine güveni ve hırsı, yarışmacı ve mücadeleci karakterini beş yaşındayken hayretle izlemiştim.”

McTurk aileyi ikna eder ve Francesca’yı yaz kampına gönderirler.

“Genetik bir fiziksel sorunu olmasına rağmen spor hayatında ufak tefek sıkıntılar dışında hiçbir ciddi problemle karşılaşmadı. Aile maddi ve manevi bütün desteği verdi. Doktorunun çizdiği bütün olumsuz tabloya rağmen kafasına profesyonel tenisçi olmayı koymuştu. Hatta genetik dezavantajı itici güç haline geldi. Burada kendisine en uygun şartları sağlıyoruz fakat Francesca’da öyle bir hırs vardı ki, sanki daha farklı bir ortamda daha ileri gidebilecekti.”

McTurk bu düşüncesini Francesca’nın anne ve babası ile paylaşarak on yaşındaki, gelecek gördüğü sporcusunu Barselona’da Sanches-Casal Akademi’ye götürecektir. Akademiye kabul edilen Francesca burada, toprak kortlarda hem oyununu hem de fiziğini geliştirme imkânı bulacaktır.

Baskın olan sağ ayağında üç parmağı olması bir taraftan denge sorunları yaratırken vuruşlarını da olumsuz etkilemektedir. Orta parmağının olmaması nedeniyle özellikle küçük gripli hafif raketler kullanmak zorundadır. Bileğinde sıkıntılar yaşar. Sık sık tırnakları kırılmaktadır. Bunların hiçbiri Francesca için engel olmayacaktır.

“Kişisel olarak kendimle mücadele ediyorum. O kadar iyi çalışmalıydım ve öylesine özel bir teknik geliştirmeliydim ki sakatlanmamalıydım. İçinde bulunduğum sendrom, bu sporda kolayca sakatlanmama neden oluyor. Denge sorunlarım var, sık sık tırnaklarım kırılıyor, bileğime çok yüklendiğim için kolay sakatlanıyorum ve bu sakatlık da operasyona kadar gidebiliyor. Bu yüzden farklı bir forehand tekniği geliştirdim çünkü iki önemli silahım var: Forehand ve mental güç. Ayaklarım farklı bir şekilde çalışıyor, dengemi ona uygun sağlıyorum ve sonuçta farklı şekilde koşuyorum.”

11 yaşında Barselona’da çalışan Francesca ilk uluslararası turnuvalarını oynamaya başlar ve bu arada Türkiye’ye de gelir. Antalya’da 12 yaş turnuvasında ilk turda İnci Öğüt ile karşılaşır ve kaybeder. İnci Öğüt kendisinden bir yaş büyüktür ve o yıllarda Türk tenis sporunda gelecek vaat eden bir oyuncudur. Francesca’yı ilk turda eleyen İnci turnuvada final oynayacaktır. O günlerde yıldız olması beklenen ve desteklenen İnci Öğüt son turnuvasını 2017 yılında oynadı ve tenis bursu ile ABD’ye gitti. Ertesi yıl yine aynı turnuvaya gelen Francesca, bu defa finale kadar yükselecek ve yaşıtı Ukraynalı Dayana Yastremska’ya mağlup olacaktır. Yastremska bugün dünya 29 no ve geçtiğimiz günlerde yasaklı madde kullanımı nedeniyle turdan men edilmişti. 2012 yılının sonunda Francesca Jones ile Dayana Yastremska ABD’de Orange Bowl 12 yaşta bir kez daha karşılaşırlar ve yine Ukraynalı kazanır.

Bugünün yıldız sporcularının hemen hepsi 13-14 yaşlarında ITF JR (ITF Gençler) serilerinde aradan sıyrılan, göze çarpan ve üst sıraları zorlayan isimler. Bunu Francesca’da göremiyorsunuz. 16 yaşına kadar bu yarı profesyonel seride göze çarpan bir başarısı yok çünkü doğuştan gelen bir dezavantaj performansının ivme kazanmasına engel oluyor. Yine de 17 yaşında dünya gençler sıralamasında 31. sıraya kadar yükselecektir. Bu klasmanına rağmen Grand Slam Jr turnuvalarında da göremiyoruz kendisini. 2016-2018 arası üç defa Wimbledon Jr ve bir defa Roland Garros Jr oynuyor, onlarda da ilk turda kaybediyor. Çünkü ortalama her yıl bir operasyon geçiriyor ve bu da bir performans sporcusu için arzu edilmeyen bir durum ve yeniden toparlanıp eski forma ulaşmak zaman alıyor.

“Antrenman programı içinde en büyük zaman dilimi kondisyon çalışmalarına ayırmak zorundayız. Fiziksel eksikliğimi kaslarımı güçlendirerek kapatmak zorundayım. Aksi halde kortta sadece mental gücümle mücadele edemem. Rakiplerim fizik olarak hep bir önde olacaktır.”

2019 yılına geldiğimizde sezonun ilk turnuvasında Francesca Jones yeniden Antalya’da. Bu defa 15 bin dolar ödüllü ITF turnuvası ve fakat yarı finalde temsilcimiz İpek Öz kendisini durduracaktı.

Geçen yıl da TED kortlarında düzenlenen ITF 25 bin dolar ödüllü Cumhuriyet Kızları turnuvasına gelen Francesca Jones yine yarı finalde Rus Vera Zvonareva’yı geçemeyecek fakat finale çıkan Rus sporcu da Estonyalı Kaia Kanepi’ye teslim olacaktı.

Francesca Jones kariyerinin bir yerlerinde hep ülkemizden geçmiş fakat kendisinin farkına varan olmuş mu, genetik fiziksel eksiklerine rağmen büyük hırsı ve mücadelesi ile korta çıktığını bizim oyuncular görmüş mü, sohbet etme fırsatı bulmuş mu, örnek alacak bir şeyler bulabilmişler mi yoksa soluk beyaz tenli, sarışın, parmaklarında sorun olan İngiliz kızın teki olarak mı görmüşler bilinmez.

Francesca bu yıl Avustralya Açık’ta

İşte bu hırs ve bitmek bilmeyen mücadelenin sonucunu Francesca Jones bu yıl Avustralya Açık’ta alıyor. Dünya 243 no olarak girdiği elemelerde Romen Monica Niculescu ve Hırvat Jana Fett gibi zorlu rakiplerine üstünlük sağlayarak ana tabloya yükselme başarısı gösteriyor.

Herhalde beş yaşından beri hayal ettiği yer burası olmalıydı. Fakat buraya kadar nasıl tırmalayarak geldiği düşünülürse ana tabloda ilerleyecek bir Francesca kimseyi şaşırtmayacaktır.

“Ben bütün maçlarımı yüksek konsantrasyon ve mental güçle oynamak zorundayım, bunun eğitimini alıyorum. Sakatlanmamalıyım çünkü en küçük bir sakatlıktan geri dönüşüm çok uzun zaman alıyor. Bu yaşıma kadar onlarca operasyon geçirdim ve her defasında zorlandım.”

20 yaşındaki sporcu Barselona’da antrenmanlarına devam ederken Britanya Tenis Federasyonu LTA tarafından verilen, beş yılda ilk 100 olacağı düşünülen sporculara özel bir burs programından yararlanıyor. Bizim ülkemizde de benzer programlar yıllardır ısıtılıp ısıtılıp sofraya getirilir ama İngiltere’deki program gerçek olanı tabii. Ahbap çavuş ilişkilerinden bağımsız liyakate göre, uzman gözler ve profesyonel değerlendirmeler sonucunda seçilmiş sporcular giriyor böyle programlara.

Bizde nasıl mı oluyor? Bizde olmuyor!

Fakat Francesca Jones oluyor…

Nasıl olduğunu da biraz bizim sporcular araştırıp öğrensin…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün