Tanrı’nın ekibinden olmak
Bir hikâye vardır; bir adam arabayla bir yolculuğa çıkmış. Yolda çok acıkmış, ama hiç konaklama yerine rastlayamamış. Sonunda yol üzerinde lüks bir otel görmüş. İçeri girip restoranı bulmuş ve menüyü önüne alarak yemeklere bakmaya başlamış. Ama yiyecek ve içecekler o kadar pahalıymış ki, ancak kendine bir tost ve su söyleyebilmiş. Hesabı ödeyip çıkacakken, restoranda bir masada otel personelinin yemek yediğini görmüş. Önlerinde çeşitli lüks yemekler ve içecekler varmış. Şaşkınlıkla yanlarına gidip, nasıl oluyor da işçi maaşıyla bu restoranda böyle lüks bir yemek yiyebildiklerini sormuş. Personel de, bu yemeğe herhangi bir ödeme yapmaları gerekmediğini, patronlarının kendisi için çalışan ekibe bunları ücretsiz verdiğini söylemiş. Bu hikâye insanı düşünmeye sevk ediyor. Demek alicenap bir patron, kendi için çalışanların, ekibinden olanların önüne tüm nimetleri seriyor. Onlar da rahatça bu nimetlerden faydalanıyor. Ekibinden olmayanların ise, o nimetlere ulaşabilmesi için çabalayıp, ciddi bir bedel ödemeleri gerekiyor. Bu hikâyedeki durum kendi hayatlarımız için de geçerlidir. Çaba elbette lazımdır, ama bereket ve kazancın anahtarı değildir. Anahtar Tanrı’nın ekibinden olmak, O’nun için ve O’nun yolunda çalışmaktır. O zaman Büyük Patron zaten bizim önümüze tüm nimetleri sunacaktır.
Yaakov bile tuzağa düşebilirse, biz ne kadar dikkatli olmalıyız?
Yaakov’un, neden babası Yitshak gibi 180 yıl değil de 147 yıl yaşadığıyla ilgili çeşitli açıklamalar vardır. Biri, ‘yetser ara’nın fiziksel dünyadaki sembollerinden Lavan’ın, Yaakov ve ailesini kovalayıp yakaladığında ve tılsımlarını (terafim) kimin çaldığını sorduğunda, Yaakov’un cevabındaki “Onu kim aldıysa yaşamasın: lo yihye” tabirindeki Yihye’nin gematriyasının 33 olması ve bu yüzden de babasının öldüğü yaştan 33 yıl önce ölmesidir. Bir sebep de, Yaakov’un Mısır’a gelince Paro ile karşılaşmalarında, hayatının zorlu geçmesinden bahsettiği 33 kelimelik şikâyet cümlesidir. Yaakov seviyesindeki bir insanın ‘yetser ara’nın tuzağına düşmemesi ve kelimelerine daha dikkat etmesi gerekirdi. İlk olayda Lavan’ın suçlayıcı konuşması, Yaakov’un refleks şeklinde fazla düşünmeden o cevabı vermesine neden olmuştu ki, o yüzden hem Rahel’in, hem de kendisinin vaktinden önce ölmesine sebebiyet vermişti. Bu ikinci olayda Paro, “Hayatının günleri nasıl geçti?” diye değişik bir soru sorunca, Yaakov bu kez yine ‘yetser ara’nın fiziksel dünyadaki sembollerinden Paro’nun tuzağına düşüp şikâyet etmiş oldu. Bu 33 kelimelik uzun şikayet cümlesi de, hayatından 33 yıl silinmesine vesile oldu. Yaakov seviyesindeki biri bile kendisine yöneltilen konuşmalarda ‘yetser ara’nın böyle tuzağına düşebiliyorsa, bizim de konuşmalarımıza ve insanlara verdiğimiz tepkilere ne derece dikkat etmemiz gerektiği üzerine düşünmemiz gerekir.
Raşalarla diyalog teknikleri
Tora’da atalarımızın birtakım raşa kişilerle diyalogları yer alır. Bu diyalogların her birinde aslında bize bazı teknikler öğretilmektedir. Bunların birkaçını ele alalım. Avraam’ın, eşi Sara’ya mezarlık arazisi almak için Efron’la diyaloğunda, önce istediği arazi kendisine bedava teklif edilmesine rağmen reddettiğini görüyoruz. Eğer bunu kabul etseydi, hem değerli karısı Sara’yı kendine bedava verilmiş bir yere gömmesi ona verdiği onura yakışmayacaktı, hem de Efron’un halkı olan Het’in (Hitiler), Kenaan’ın soyu olması dolayısıyla, ileride o topraklardan kovulacak olan Kenaanilere, bu arsayı ona bedava vermiş olmalarından dolayı borçlu kalmak ve onları kovacak kendi soyundan da buna karşı bazı taleplerde bulunulmalarının önüne geçmek istedi. Ardından Avraam’ın, arsanın bedeli telaffuz edilince hemen konuya girip ilk bakışta yüksek görünen bir rakamı pazarlığa girmeden kabul ettiğini görüyoruz. Eğer pazarlığa başlayıp diyaloğu sürdürseydi, rakam azalmayacağı gibi başka talepler de gelebileceğini hissetti ve hemen kabul etti.
İkinci bir örnek, Yaakov’un Esav’la kırmızı mercimekle ilgili diyaloğu. Yaakov’un, ölen dedesi Avraam’ın vefatından dolayı pişirdiği kırmızı mercimeği, avdan aç gelen Esav talep edince behorluk berahası karşılığında vermeyi kabul etmesini takiben, Esav’a mercimekten önce ekmek verdiğini görüyoruz. Bunu yapma sebebi de, ileride Esav “Çok açtım gözüm bir şey görmüyordu, onun için kırmızı mercimeğe karşı berahayı vermeyi kabul ettim” diyemesin düşüncesindendi.
Şu birkaç örnekten öğreniyoruz ki, bir raşa ile diyaloğa girmemiz gerekirse, konuşmayı kısa tutmak, hemen konuyu bir sonuca ulaştırmaya çalışmak, ileride bize zararı dokunabilecek bir tavizde bulunmamak, yine onun eline bize karşı kullanabileceği bir koz vermememiz gerekir. Tora’yı dikkatli okursak, bu tür başka örnekler de bulabiliriz…
Tu Bişvat ve Şin harfi
Ağaçların yılbaşısı olarak kutladığımız Tu Bişvat Bayramında ‘Şin’ harfinin özel bir yeri vardır. Nitekim pek çok noktada bu harfin karşımıza çıktığını görüyoruz. Öncelikle Yahudilikte, bir yıl içinde var olan dört tür yılbaşından (Roş Aşana gibi) biri olan Tu Bişvat’la ilgili ‘Şana (yıl)’ sözcüğünün baş harfi Şin’dir. Her yıl gelirin onda biri olarak bağışlanacak meyvelerin hangi döneme ait olduklarını tespit etmek için Tu Be Şevat günü (yani Şevat ayının 15’i) referans kabul edilir. Nitekim Şevat ayının baş harfi de Şin’dir. Sukot ertesi başlayan yağmurlar Şevat ayında toprağı suya doyurur ve ağaçlar artık topraktan su almayı kesip meyveleri oluşturmaya başlarlar. Şevat ayının burcu kovadır ve işareti de kovadan su döken bir kadındır. Kova, Bene Yisrael’i, su da Tora’yı sembolize eder. Tu Bişvat’ın rastladığı hafta ‘BeŞalah’ peraşası okunur. Burada da salıvermek, göndermek anlamındaki ‘Şalah’ kelimesi Şin ile başlar. O haftanın Şabat’ı ‘Şabat Şira’ olarak adlandırılır. Şabat’ın da, ‘Şira (şarkı)’ kelimesinin de baş harflari Şin’dir. Şabat Şira’da ‘Şirat Ayam’, yani Kızıldeniz’in yarılışında okunan şarkı okunur ki, bunun baş harfi Şin’dir. Tu Bişvat sederinde 15 Basamak mezmuru olarak da bilinen ‘Şir Amaalot’ (Yükselişler Şarkısı) yani 120 ile 134.cü arasındaki 15 mezmur okunur. Şir Amaalot’un da baş harfi Şin’dir. Dahası bu 15 mezmurun hepsi de Şin harfiyle başlamaktadır. Tu Bişvat sederinde yeni mevsim meyveleri için Şeehiyanu berahası söylenir ki yine Şin’le başlar. Tu Bişvat sederinde masaya konan temsili yedi İsrael meyvesi ‘Şeva perot’ baş harfi Şin’dir. Şemot peraşasıyla başlayan altı haftalık özel teşuva haftalarının adı, ilgili peraşaların baş harflerinden oluşan ‘Şovavim’dir. Şovavim’in baş harfi de Şin’dir. Burada söz konusu olan teşuva kavramı, ‘Şav’ yani geri gelme-öze dönme kökünden gelir ki baş harfi Şin’dir.
Bunları biliyor musunuz?
*Moşe’nin 120 yaşına kadar yaşamasıyla, dağda Tanrı’yla geçirdiği üç kez 40’ar günlük (yani 120 gün) sürenin bağlantılı olduğunu…
*Kendisine Tanah’ta bir kitabın da ayrıldığı, David’in büyükannesi Rut’un, 613 mitsvayı uygulamanın sembollerinden olduğunu… (Rut bir Moavlı olarak sadece Noah soyuna verilen yedi mitsvadan sorumluyken, kendi isminin gematriyası olan 606 mitsvayı daha kendi isteğiyle kabul ederek, toplam 613 mitsvayı da uygulamaya çalışmış ve bu sayede David’in soyuna anne olmaya hak kazanmıştır).
Sorularla düşünelim
Tora’da 10 belanın anlatımında, belaların Bene İsrael’in yaşadığı bölgeye zarar vermediği vurgulanırken, çekirge belasında böyle bir vurgu yapılmıyor. Bu belada niye böyle bir durum olmuştur?
Soruların cevapları
Bir önceki sorum için verdiğim ipuçlarından sonra doğru cevaplar geldi. Tufan zamanı kurtulan sekiz kişilik Noah ve ailesine, iki tane daha dönemin dürüst kalabilmiş kişisi daha eklenseydi bile o neslin affedilmesi için yeterli olmayacaktı. Avraam’ın Sedom ve Gemora halkı için giriştiği pazarlıktan anlıyoruz ki, Tanrı dürüst kalabilmiş on kişinin (bir topluluk oluşması için gereken minimum sayı) hatırına o kötü topluma bir şans daha verecekti. Ama bu durum Avraam’ın cüretkâr ve güçlü duası sayesinde gerçekleşecekti. Noah’ın ise böyle bir çabası ve girişimi olmadığını görüyoruz. Hatta midraştan öğrendiğimize göre, tufan bitimi karaya çıktığında Noah her yeri ıssız ve çorak görünce ağlamış ve Tanrı da ona “Şimdi mi ağlamak hatırına geldi” diye kızmıştı. Yani iki bakımdan da tufan neslinin kurtulma şansı yoktu. Kim bilir tarih boyunca kaç kez Tanrı’yı kızdıran Bene İsrael, sırf içlerinde 10 dürüst kalmış insan vardı diye ve dönemin tsadikleri toplum için dua etti diye yok olmamıştır? Bunu da düşünmek lazım.
Son sorum olan, Yaakov’un evlenmek üzere evinden ayrıldıktan sonra Lavan’ın yanına gitmeden, neden 14 yıl yeşivada kaldığıyla ilgili, bazı doğru cevaplar geldi. Ama Tora’yla ilgili her şeyde olduğu gibi, bunun da pek çok sebebi vardır. Bunları özetlemek gerekirse; Yaakov, babası Yitshak’la çadırda zaten sürekli öğrenen bir kişiydi. Ama öğrenimi kutsal topraklarda, kutsal bir insan olan babasından hep kutsal kavramlarla ilgiliydi. Şimdi gittiği yeşiva ise, her türlü ahlaksızlığın olduğu dış ortamdaydı. Dahası, yeşivanın öğretmenleri olan Şem ve Ever, Tufan neslini ve Babil kulesi neslini tanıyan çok deneyimli kişilerdi. Lavan gibi bir insanın yanında yaşayabilmek için, Yaakov’un burada özel bir eğitim alması gerekiyordu. Bir başka sebep; Yaakov evinden ayrıldığında Lavan’ın kızlarının doğumu daha yeni müjdelenmişti. Yani Yaakov’un kızların evlenecek yaşa gelmeleri için zaten 14 yıl beklemesi gerekiyordu. Ayrıca Yaakov Tanrıya her şeyinden maaser (yüzde10) vereceğini söylemişti. 147 yıllık yaşamının maaserini de yaklaşık 14 yıl yeşivada geçirerek Tanrıya ayırmış oluyordu. Son olarak, bir midraş da bize, Yaakov’un ilk yola çıktığında, Esav’ın oğlu Elifaz’ın onu kovalayıp kıyafetine kadar her şeyini elinden aldığını, bu durumda bir nehre giren Yaakov’un, yanından mucizevi şekilde geçerken düşüp ölen adamın kıyafetlerini giydikten sonra ne yapacağını bilmediğinden yeşivada sakladığını da anlatır.