Kısmet Tabii…´, Anna Maria Beylunioğlu ile Özgür Kaymak´ın azınlık toplumları içindeki deneyim ve kapsamlı araştırmalarının ürünü olan, eşine az rastlanan bir çalışma… Kitap, tamamı farklı yaş grubu, etnisite ve inançtan 57 kişiyle yapılan mülakatlar sonucunda; azınlık toplumlarının dışa açılmaya başladığı 80´lerden itibaren karma evliliklerin birey, cemaat ve gündelik çatışmaları nasıl şekillendirdiğini ya da dönüştürdüğünü örneklerle ortaya seriyor.
Foto: Berge Arabian
Karma evlilikler her zaman hem toplum hem de onları yaşayanlar için sancılı bir süreçtir. İki farklı kültürün bir araya gelme süreci geniş toplumda da olsa, nüfusu azalmakta olan kültürde de olsa sonuç aynıdır. Ancak ne var ki, aşk tüm baskıların önüne geçiyor. Sonuç çiftler için mutluluktur. Sorguları çoktur. Aile, cemaat, toplum düşünce ve görüşleri ile çoğunlukla onlara ters düşerler.
Bu çok hassas ve içerikli konuyu iki araştırmacı derinlemesine inceleyip bir yayında topladı. Kitabı ilk kez, Agos Gazetesinin sütunları ve radyo sohbetinde dinledikten ve yazarların Yesayan’ın sanal salonlarındaki söyleşilerinden sonra kaleme almaya karar verdim. Zira bu kitap, son derece başarılı bir çalışma örneği. Anna Maria Beylunioğlu ve Özgür Kaymak imzalı ‘KISMET TABİİ…’ başlıklı eser, İstos Yayınları tarafından yayınlanarak, kitapevlerinin raflarındaki yerini aldı.
Bu çalışmanın kökü, Özgür Kaymak’ın dört-beş sene öncesindeki doktora çalışmasına dayanıyor. Türkiye’de ilk çok kapsamlı karma evlilikleri cins, yaş, ırk, uluslararası ve interfaith (inançlar arası) evlilikler arasında incelemişti. Daha sonra Anna Maria Beylunioğlu ile 1,5 yıl daha çalışarak yayını tamamladılar.
Özgür Kaymak
3 din, 57 çift
Çalışmada üç semavi dinden kişiler mevcut, Ateistler dahi var. Konuya üç semavi dinin cemaat liderleri ve din adamları da destek verdi. Çalışmaya, 57 karma evlilikte, 14 Ermeni, 19 Rum, 18 Yahudi çift katıldı. 55 yaş üstü üst kuşak, 35-55 arası orta kuşak ve 20-25 yaş grubunda genç kuşak anlatıcılar evliliklerini anlattı.
Boşanma, toplumda bir tabu, bir ayıp ve travmatik bir durum ama bir araya gelen farklı dinden çiftler, birbirlerini çok sevdikleri halde toplum baskısı ve bunun yarattığı korku yüzünden ayrılmak zorunda kalabiliyor.
Anna Maria’ya göre, din, dil, kültürel pratiklerin devamlılığı, asimilasyon tedirginliği yaratıyor. Ama var olma mücadelesi, toplumun temeli olduğu düşünülen aileyi kurarken, kişileri farklı arayışlara itebilir. Ülkede yaşanan şansız olaylar, karma evliliklere bir engel ve baskı oluşturmakta. Bu süreç, 65 yaş üstü insanlar için kabul edilmez olsa da, 20-35 yaş arasındaki genç evliler için de “Cemaat ne der” kaygısı, aile veya sosyal çevreden uzaklaştırılma baskısı yaratabilmekte.
Kuşak çatışmalarının gerisinde, geçmişten gelen tabular yatıyor ve bunun için de bir mücadele veriliyor. Karma evlilikler sonucu ağır laflar yutmak zorunda kalanlarla birlikte, yıllar sonra aynı sofraya oturan aileler de var. Kimi zaman, bir cenaze törenine gitmek bile sorun olabiliyor. Topluma karşı kendilerini kabul ettirme savaşı, istenmemezlik duygusu yaratabiliyor. Ama neyse ki, artık gençlerin eğitim seviyesi arttı ve geniş toplumla daha yakınlar.
Özgür Kaymak’a göre evlilik havuzunun daralması, sayıların azalmasının nedeni, gönüllerinde olmasını istedikleri evliliklerin olmamasından kaynaklanıyor. Mutsuz şekilde yapılan ilk evlilikten sonra ikinci evlilik çoğu zaman karma evlilik oluyor. ‘Sözsüz anayasa’, dedikodu mekanizması olarak devreye giriyor (bu terim Özgür’e röportaj veren bir görüşmecinin tabiri).
Karma evlilikler ve çocuklar
Evlilik havuzu daralınca cemaat ve toplumdan dışlama yerine, bazı dini kuralları yumuşatarak eşleri ve doğan çocukları içine almayı tercih eden dini kurumlar da mevcut. Yahudi toplumunda her üç evlilikten biri karma ve cemaat içinde o insanları kazanmak için bir strateji oluşturulmaya çalışılıyor. Doğan erkek çocukların sünneti yapılıyor. Hıristiyanlıkta ise, vaftiz önemli bir etken. Eskiden, cemaatimize alalım görüşü ile yüzük tastik töreni yapılıyordu. Ancak bu artık uygulanmıyor. Dini onay alınmayınca bir
Katolik kilisesinde evleniyorlar.
Sonuçta karma evlilik yapan çiftler, kültürel sorumluluk ve geleneklerini devam ettirmek istiyor ve her zaman o sorumluluğu üstleniyorlar.
Evlilikler sonrasında bir kimlik algısı ortaya çıkıyor. Acaba çifte kimlikli mi olunacak? Özgür, bu evliliklerden doğan çocukların farklı pozitif düşüncelere sahip olduğunu söylüyor ve bunu bir espri ile örneklendiriyor: Çocuklar bu iki kültür arasında kalmalarını, “Turkcell’den çıkıp Vodafona geçmek gibi” ya da “bizim evimizde Pesah da var, Paskalya da var” diyerek tanımlıyor.
İyi eğitimin yanında, azınlık dilini korumak ve öğretmek için çok çaba gösterenler olsa da kimileri çocuklarını cemaat okullarına göndermeyi tercih etmiyor. “Ben zaten cam fanusta yaşamayı istemediğim için bu evliliği yaptım” diyenler de olabiliyor.
Karma evlilik yapmış azınlık cemaatlerindeki kadınlara maalesef daha çok baskı yapılırken, erkeklere daha hoş görülü davranılabiliyor. Kadınlar kendilerini daha zor durumda hissediyor ve karma evliliklerde din değiştirenler çoğunlukla kadınlar oluyor.
Ayrıca mezarlık sorunu var. En büyük asimilasyon tedirginlikleri Müslüman evliliklerinde mevcut kültürel sınıf farklılıkları da sorun yaratıyor. Yaşarken aynı yastığa baş koymuş, sevdiği ile mezarda da bir olmayı isterken, yakılmayı dahi göze alanlar var.
Karma evlilikler, pek çok tedirginlik yaratsa da çok kültürlü bir ortam yaratabiliyor. Güllük gülistanlık olmasa da hayat sevgi ile devam ediyor. Şeffaf bir iletişim içinde olan evliliklerden doğan çocuklar, pozitif ve farklılıklara açık bireyler oluyor.
Karma evlilikler tarihte her zaman oldu ve olmaya devam ediyor. Ortaçağ tutuculuğu, 21. yüzyıla girerken oldukça yumuşadı ve liberal bir kılıfa yerleşti. Dini cemaatlerin liderleri genelde onları dışlamak yerine topluma kazandırmak görüşünde. Yeni yüzyılla birlikte ‘Kısmet Tabii’ kitabı bize aşkın doğurduğu mutlu evliliklerin sonuçlarını anlatıyor.