Moda Sahnesi, yıllardır Türk modern dans topluluklarını desteklemiş, sahnelerini onlara açarak izlenme olanakları yaratmış, böylece ödenekli ve ödeneksiz hiçbir kurumun yapmamış olduğu bir işi başardı. Bununla da yetinmeyerek, topluluğun repertuarına yapımlarına katılmış olduğu Dans Tiyatrosu´nun çarpıcı özgün örneklerini de kattı.
Son derece özenli çekimlerle, canlı performansları çevrimiçi olarak yayınlamaya başladığı bu Sahneden Canlı Yayın programında da, birbirinden ilginç dans gösterileri bulunmakta. Bu yazımda iki gösteriyle ilgili izlenimlerimi paylaşacağım ama, daha önce sözünü etmiş olduğum ‘Hisler Arşivi: İstanbul’u da kaçırmamanızı özellikle anımsatmak isterim.
Bedirhan Dehmen’den çok etkileyici bir proje: ‘Biz’
Çok sayıda ulusal ve uluslararası projenin koreografisini yapmış olan, 1978 İstanbul doğumlu Bedirhan Dehmen, lisans ve yüksek lisansını Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde, doktorasını İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümünde yapmış. MGSÜ Sahne Sanatları Bölümü Çağdaş Dans Anasanat Dalında öğretim üyeliği yapan, Koç Üniversitesinde ders veren Dehmen’in tasarım, yönetim ve koreografisini üstlendiği iki etkileyici dans tiyatrosu örneği ‘Balerin’ ve ‘Maraton’u 2018’de, Moda Sahnesinde izlemiştik. Bu kez Sahneden Canlı Yayında hem konsept ve koreografisini yapmış olduğu hem de dansçı olarak katıldığı ‘Biz’i izledik.
Biz’in çok-katmanlı dramaturjik dokusunun esin kaynağı, sosyal bilimci, queer kuramcı ve filozof Judith Butler’ın ‘Kırılgan Hayat’ kitabındaki bir pasajdır. Butler, birisini kaybetmenin ne demek olduğunu bilenlerin, kaybetme acısı yaşamış veya ne demek olduğuna dair fikri olanların oluşturduğu bir ‘biz’ tanımı yaparak, birini yitirenlerin başkasının yasıyla empati kurarak yakınlaşmasına ve birbiri tarafından çözülmesine dayalı bir evrensel etik öneriyor.
Tutulamayan yasın ve uğurlanamayanların bıraktıkları yükün ağırlığını sahneye Bedirhan Dehmen, Canberk Yıldız, Mihran Tomasyan ve Cem Yıldız taşıyor. Özellikle Alevi deyişlerinden kendine has düzenlemeler yaparak bilgisayar ortamında canlı olarak dönüştürdüğü vokali ve bağlamasıyla Cem Yıldız, tek başına bütün sahneyi dolduran bir ses coğrafyası yaratıyor. Yıldız, ‘cem’i yürütür, ses ve nefes olurken, alandaki üç dansçı, fiziksel teması kaybetmedikleri üçlü hareket formlarının, ikili eylem diyaloglarının ve bir başlarına kaldıkları taşkın ve dingin anların içinden geçerek dayanışma - çatışma, şefkat - şiddet, güç - kırılganlık, varlık - yokluk hattında yollarını bulmaya çalışıyorlar.
Dehmen, Yıldız ve Tomasyan Alevi-Bektaşi öğretisinin yapı taşları arasında yer alan, Anadolu ezoterizminin diğer örneklerinde de benzer manaları karşılayan ‘çoklukta birlik’, ‘vahdet-i vücut’, ‘ölmeden önce ölmek’ ve ‘can’ olarak birbirine dokunmak gibi kavramları, bedenleri ve duygu bellekleri üzerinden ustaca yansıtıyorlar.
Dehmen’in konsept ve koreografisini yaptığı ancak sahnedeki herkesin hem yaratıcı hem icracı olarak sorumluluk aldığı bu müthiş başarılı proje, can suyunu Anadolu, Kafkasya ve Mezopotamya’dan alsa da, dünyanın her tarafında her izleyenin gönlüne ulaşacak evrensel bir boyutu var. Tabii ki bunda değinilen kayıpların sadece kişisel olmayışının, Sivas’tan Maraş’a,
Çorum’a, 1915 tehcirinden 2013 Gezi olaylarına tüm toplumsal yitirişlerin de yansıtılması var.
Ancak ‘Biz’, gidişlerin, kayıpların ve ölümlerin ardından ağlamak sızlanmak için değil, evrensel, insani ve toplumsal değerleri korumak ve hatırlamak için, yaratıcı ve izleyici tüm katılımcıların kendi hikâyeleriyle hesaplaştıkları defalarca izlenmeyi hak eden bir buluşma.
Bunların dışında bu üç insanın iç içe devinimlerini izlerken, birbiriyle bakışarak, birbirine dokunarak iletişim kurmaya alışık bizim gibi deniz insanlarının, pandemi döneminde böyle bir iletişime ne kadar aç kaldığını da hissettik. Bedirhan, Canberk ve Mihran’ın bizlere de dokunmuşçasına yanımızda var olduklarını duyumsadık. Sağ olsunlar, var olsunlar.
Çıplak Ayaklar Kumpanyası Moda’da Sahneden Canlı Yayında:
‘Sen Balık Değilsin ki’
Ağlama Ahmet ağlama / Davranma kuşağına ikide bir
Anam avradım olsun / Bu kara günlerin sonu gelir
Büyük balık küçük balığı yutar demişler / Bok yemişler
Onu sardalyeler düşünsün / Sen balık değilsin ki Ahmet
Mek parmak mek parmak daha / Sonu selâmet
Oktay Rifat – ‘Ahmet’
Dansa Getronagan Lisesinde halk oyunlarıyla başlayan Mihran Tomasyan, eğitimini Mimar Sinan Üniversitesi Modern Dans Bölümü (2001) ve Fransa’da Centre National de Danse Contemporain (2002) tamamladı. Yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda dans projesinde yer aldı. Çıplak Ayaklar Kumpanyasının temelini, 2003’te Ermenistan'da Gümrü Bienali'ndeki gösterisi oluşturdu.
“Politik bir topluluk değiliz, hayatın kendisi politik” diyerek, 20 yıla yakın bir süredir, eşitlikçi, özgürlükçü, anti-militarist tavırları açık seçik belli oyunlar sahneleyerek bir dans topluluğunu çoktan aşmış olan Çıplak Ayaklar Kumpanyasının 2010’da Peniche Anako (Paris) ve İstanbul Dans Platformunun desteğiyle hazırladığı, konseptini, uygulamasını ve performansını Mihran Tomasyan’ın üstlendiği, bugüne kadar 12 farklı ülkede, 40’a yakın kentte, sahnelerde, evlerin salonlarında, sokaklarda, parklarda, derneklerde, kahvehanelerde, cafelerde, festivallerde 200'den fazla kez sahnelenen ünlü gösterisi ‘Sen Balık Değilsin Ki’, Moda Sahnesinin Sahneden Canlı Yayın konsepti kapsamında 19 Ocak’ta, sanal bile olsa, yepyeni bir yorumla yeniden izleyiciyle buluştu. .
Mihran Tomasyan’ın Oktay Rifat’ın ‘Ahmet’ şiirinden yola çıkarak oluşturduğu bu gösteri için, Moda Sahnesinin sitesinde şöyle bir tanıtım yazısı var:
Suyun yolunu kesersin, kum çuvalları dizersin, beton örersin; ama ne yapar ne eder,
bi yerden bi çatlak bulur ve özgürce akmaya devam eder su.
Yolculuğu her seferinde başka engellerle karşılaşacak, bulanacaktır elbette ki...
Bu hep böyledir ve böyle olduğunu bile bile 'su cinayetleri' işlenir durmadan bu ülkede.
Bu eser suyun yolculuğunu kendi yolculukları yapanların ve her türlü suyun sularında gezinenlerin hikâyesidir.
Bavul açılır ve içinden dökülenler çatlaklarını elbette ki bulur.
Danstan çok dans tiyatrosuna yakın duran, tasarımı Cem Yılmazer’e, ışık uygulaması Yasin Gültepe’ye, ses uygulaması Berkant “Doktor” Kılıçkap’a ait olan, bu müthiş etkileyici gösteride, Mihran Tomasyan çeşitli aygıtlar ve kasetlerle, finaldeki o minik alkış efekti dâhil tüm sesleri kendisi üretirken, Mahmut Celalettin’in Neva Hicaz Gazeli ile Rouben Hakhverdian’ın Bızdig Navag şarkısını da müziklerine katıyor.
Tomasyan, elinde bir bavulla girdiği boş sahneye çantadan çıkanların tümünü yaydıktan, kasetleri eline alıp bir ara kendisi de bir kasetçalara dönüştükten sonra, Oktay Rifat’ın şiirini bir ses kayıt cihazına okumaya başlıyor.